Yılda gerçekleşen ortalama bir trilyon uluslararası seyahat ile Turizm küresel bir sektör. UNWTO’nun 2014 raporuna göre 2030 yılında bu rakam bir trilyon sekiz yüz milyar düzeyine kadar yükselecek. İnanılmaz güzel ve heyecan dolu bir sektörde çalıştığımız aşikâr. İş dünyasının en hızlı gelişen sektörü hiç şüphesiz turizm, peki bu mesleğimizi ne kadar tanıyoruz acaba?
Turizmin doğası, cazibesi, son yarım asırdaki dramatik oranda büyümesi, gelişmiş ve gelişmemiş toplumlara katkısı ve en önemlisi yavaş yavaş kurumsallaşması en değerli özelliklerinden biri. Turizmin doğuş anından itibaren emin adımlarla ticarileştirilme
Turizm işi aslen özünde, evden uzak güzergâhlara organize edilen geziler, turistlerin nasıl karşılandıkları ve ağırlandıkları çerçevesinde dönen bir meslek. Bu meslekte çalışmak isteyen her kişinin bu servislerin sonucunun olumlu olması için emek vermesi gerekir. Ya iç ya da dış güzergâh fark etmez zira önemli olan müşteri memnuniyetini en dorukta tutabilmek. Bu ama asla kolay bir iş değil zira mesleğin çekirdeğinde yatan ana konu, insan. Ve insan, olabilecek en zor algoritma.
Turizmi okumak, daha yeni yeni olgunlaşıyor. Bunun en büyük nedeni meslekte olanların profesyonellik eksikliğinden kaynaklanıyor. Bu oldukça doğru bir tespit zira pek çok turizmin şahlandığı ülkelerde bu meslek amatörlerin elinde işliyor. Genellikle ilham almış olan amatörler turizm aşkıyla, kendi imkânları çerçevesinde misafirlerinin maksimum düzeyde memnun kalması için ellerinden geleni yapıyorlar. Ancak günün sonunda amatör oldukları gerçeğini değiştirmiyor bu. Oysa artık güler yüzlü yerel halk, bol gezilecek mekân ve samimi bir yaklaşım turizm mesleğinin var olup sürdürülebilir olması için yeterli değil. Hele hele küresel turistlerin kendi ülkelerine çekmek için rekabet içerisinde olan ülkeler için bu konu mazide kalmış ve modası geçmiş durumda.
İlginç olan ana konu ise, şu anki meslek kolları, bulundukları konum gereği daha profesyonel bir ortam yaratmak için çok hevesli değil. Oysa pek çok gelişen ülke için turizm birinci olmasa bile en hızlı ve önemli gelişen ve söz konusu ülkenin ekonomisine birebir müdahil olan sektörlerden biri. Gelişmiş ülkelerde bile tutumun bu düzeyde olması oldukça şaşırtıcı. Özellikle yurt içi ve dışı seyahatlerin çok önemli olduğu Amerika, Fransa, İspanya, İsviçre ve Britanya gibi ülkelerde bu durum oldukça belirgin.
1960 ve 1970’lerde turizmin gelişmesi sonucu akademik boyutta tanınmaya başlandı. Akademik camia turizmi meslek olarak kabul etmeye ve bu sektörü önemseyip okullarda turizm hakkında dersler açıldı. O zamana kadar turizm bir alaylıdan çömeze geçen meslek koluydu. Nispeten konuya yeteneği olan kişiler, uzman turizmcilerin himayesinde yetiştirilip sektöre kazandırılıyordu
Temel zanaat becerilerinden akademik eğitim zincirlemesi geliştirildi. 1970, 1980 ve 1990’lı yıllarda bu eğitim diploma seviyesi ile taçlandırıldı, bunu daha sonra akademik kariyer takip etti. Sektöre böylece profesyonellik aşılandı ve geleceğin turizmcileri yetiştirilmeye başlandı. Aynı zamanda onları hızla gelişen sektöre cevap verebilmek için öngörü, algı ve çeviklik gibi yeteneklerle besledi.
Resmi eğitimin tanımlanması bir şey ama öteki taraftan bu mesleğe kendini adayacak olan bedenin bilgi kapasitesi başka bir şey. Turizm karmaşık, çok yönden disiplinli, bir turizmci sadece mesleki bilgi değil aynı zamanda da yöneticilik, yasa, psikoloji, şehir ve ülke planlaması, coğrafya, sanat, sosyoloji, antropoloji, tarih, sanat tarihi bilmek zorunda. Tüm bunlara rağmen akademik dünyada hala bir akıcı eğitim zincirlemesinde ortak bir fikir yok. Açıkçası herkesin kafasından bir ses çıkıyor. Zamanla bir eğitim akışı da ortaya çıkacaktır.
Turizmin en büyük açmazı işverenlerin, personellerinden sadece yapmaları gereken iş hakkında bilgi sahibi olmalarını beklemeleri. Bu ne yazık ki sektörü bir açmaza sürüklüyor ve hakkıyla vasıflı elemanların ortaya çıkmasını veya gelişmesini engelliyor. Sığ bilgi sahipleri verilen işi yaptığı sürece herkes mutlu ancak turizm mesleki olarak bu konudan memnun değil…