Suriye' deki Haçlı Kaleleri


1096 yılının yaz ayları yaklaşırken başlarında az sayıda şövalyenin bulunduğu garip bir kalabalığın Marmara Denizi’ni aşarak ilerlediği İznik’te hüküm süren Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan’a bildirilmiştir. Çoğunluğu kadın, erkek, çocuk silahsız insanlardan oluşan bu topluluktakiler giysilerinde haç işareti taşımaktadırlar. Dedikleri kadarıyla kutsal şehir Kudüs’ü kurtarmak üzere yola çıkmışlardır. Bu bir kutsal görevdir. Papa II. Urbanus bu yolda onlara günahlarının affedileceği müjdesini vermiştir. Eğer hayatta kalırlarsa Doğu’nun dillere destan zenginlikleri de onları beklemektedir...

200 yıl boyunca aralıklarla sürecek Haçlı Seferleri böyle başlamıştır. 

Kılıç Arslan bu topluluğun geçmesini engellese de arkadan gelen şövalyelere ve teçhizatlı dev orduya engel olamaz.  Zorlu bir ilerleyişin ardından çok sayıda kayıp vermelerine karşın Haçlılar 1099 yılında Kudüs’ü alırlar. Siyasi, ekonomik, kültürel anlamda etkileri olacak bir dönemin başlangıcı söz konusudur. 

İsa peygamberin mezarının bulunduğu Kudüs, çevresindeki diğer kutsal mekânlarla birlikte Hıristiyanlar için önemlidir. Ama Haçlı seferine katılan kralların, soyluların pek çoğu için ipekten, baharata Asya’nın bol kazanç sağlayan ürünlerinin Akdeniz dünyasına dağıtıldığı limanlar da en az o kadar değerlidir.  Müslümanların elinden bu fırsatı almak onların hayallerini süslemektedir. 

İlk hamle başarılı olmuştur. Kudüs ve Doğu Akdeniz’in pek çok şehri Haçlıların elindedir artık. Ancak yolda verilen büyük kayıplar sonucu sayıları azalan muzaffer Haçlılara takviye gerekir. 

Heyecanla hazırlanan ve 100.000 kişiden oluşan bir destek ordusu Kudüs’e ulaşmadan Kılıç Arslan ve Danişmend tarafından Anadolu içlerinde bertaraf edilince bölgedeki Haçlılar buraya hükmetme konusunda zorlukla karşılaşırlar. Sayısal zayıflıklarını ancak fethedilmesi olanaksız güçlü kaleler inşa ederek gidermekten başka çareleri yoktur. Bu heybetli kaleler sayesinde güçlü, dokunulmaz olacaklarını düşünürler.  Aslında başka çareleri de yok gibidir.

İşte bu koşullarda ortaya çıkar Suriye’nin efsanevi “Haçlı Kaleleri”.

Bu kalelerin varoluş gerekçeleri her şeyden önce Haçlıların askeri, ekonomik, siyasi beklentilerine yanıt vermek olmuş. Bu yüzden en önemlileri Suriye’nin iç bölgelerini Akdeniz kıyılarından ayıran Alevi Dağları’nın erişilmesi zor zirvelerine kondurulmuşlar. Akdeniz’e paralel doğal bir yüksek duvar görünümüne sahip bu dağ silsilesinin etekleri gerek orduların gerekse kervanların geçiş güzergâhı olmuş tarih boyunca. Haçlılar da yine aynı yolu izlemişler. Yine iç bölgelerden sahile uzanan kervan yolları dağların geçit verdiği vadileri veya alçak noktaları takip etmiş.  Dolayısıyla bu havzalarınnın kontrolü vazgeçilmez öneme sahip olmuş. 

Dağların hemen arkası Suriye’nin en zengin topraklarının bulunduğu, Lübnan dağlarından doğan Asi ırmağının suladığı Gab ovası. Bugün göz alabildiğine zeytin ağaçlarının, pamuk tarlalarının uzandığı bu topraklar tarih boyunca Suriye’nin tahıl ambarı olmuş.  Haliyle kaleler bir taraftan sahili denetlerken diğer taraftan bu verimli topraklardan da gözlerini ayırmamışlar. 

Böylelikle kalelerin kurulacağı yerleri ekili alanlar, sahil yolları ve dağ geçitleri belirlemişler.

Şüphesiz bu kalelerin en önemlisi “Krak des Chevaliers” adıyla bilinen kale. Bu bölgedeki Haçlı varlığının en belirgin simgesi olmuş. Alevi Dağları’nın iyice alçaldığı,  Akdeniz’i Suriye’nin iç bölgelerine bağlayacak bir doğal geçide hâkim bir tepe üzerine kurulmuş. Aşağıda yemyeşil Hıms ovası uzanırken,  karşıda Lübnan Dağları’nın karlı zirveleri seçiliyor.

Bütün çevreye meydan okuyan bir edayla yükselen bu kale çok daha eskiden beri var olmasına karşın bu muhteşem görünümüne buraya yerleşen “Hospitalier” şövalyeleri ile sahip olmuş. Sayıca kalabalık olmayan Haçlılar bu kalenin kendilerine sağladığı imaj ve avantajlar sayesinde tüm ova köylerini kendilerine vergi vermeye zorlarken, aşağıdaki yoldan geçen kervanlardan da istedikleri gibi haraç toplayabilmişler. Avrupa feodalizmi dinsel bir görünüm altında Ortadoğu’ya taşınmış. 

Haçlılar Kudüs yolunda ilerlerlerken elde ettikleri bu kaleyi gereksinimlerine göre adeta yeniden oluşturmuşlar.  Yaklaşık 2000 şövalye ve din adamının yaşadığı kaleye girildiğinde uzun bir dehliz çıkıyor karşınıza.  Bu yarı karanlık geçidin etrafı muhafızlara ait bölümlerden oluşuyor.  Sonunda sağlam bir kapıyı geçip ilginç bir avluya ulaşılıyor. Hemen sağda yüksek surlar ve kulelerle bir ikinci kale beliriyor. Kale içinde kale... Bu heybetli yapının önündeki dev sarnıç aynı zamanda iç kaleyi koruyan bir su hendeği. Her şey çok iyi düşünülmüş. Hendek ve yüksek ve kalın surlar dış kale düşse de iç kalenin korunaklı kalmasını sağlayacak şekilde tasarlanmış. 

İç kalede çok yoğun bir yapılaşma görülüyor. Şövalyelerin günlük yaşamlarını sürdürdükleri mekânlar, kilise, mutfak, erzak depoları, tuvaletler... En ilginç mekân ise gotik mimarinin erken örneklerinden birisini yansıtan zarif toplantı salonu. En yüksekte bulunan komutan kulesi tüm çevreye meydan okumanın ve hâkim olmanın nasıl bir duygu olduğunun yaşanabileceği bir yer.

Peki, nasıl olmuşta bu kale 1271 yılında Memluk sultanı Baybars tarafından fethedilebilmiş? Bu kaleyi fethetmekte zorlanacağını düşünen Baybars’ın bir oyuna başvurduğunu söylüyorlar. Daha önceden Hospitalier tarikatının mührünü eline geçirdiği söylenen sultan Haçlıların ağzından bir mektup yazarak, içeridekilere yardım gelemeyeceğini o yüzden de elverişli kuşullarda teslim olmaları gerektiğini söylemiş.  Umutsuz şövalyeler kaleyi teslim etmişler.  Yine tarihçiler gerçekte bu esnada tüm güçleriyle Haçlıların yardıma koşmaya hazırlandıklarını da ekliyorlar! 

Kaleyi aldıktan sonra Baybars burayı keşfe çıkar. Duvarların yer yer Latince yazılarla dolu olduğunu görünce önce bunları tercüme ettirerek dinlemiş ardından kazıtmış.  Şövalyeler salonunun girişindeki son bir yazıyı da okutmuş: ”Her şey sana kısmet olsun, bereket, bilgelik, güzellik. Fakat her şeyi mahveden kendini üstün görme duygusundan uzak dur”. Bunu dinledikten sonra ”Bu yazı kalsın” demiş...

Sahil şeridine hâkim yüksek bir tepe üzerine kurulmuş olan Markab kalesi Ortadoğu’nun en büyük kalelerinden. Daha önce Bizanslıların, Emevilerin kullandığı bu stratejik kale 12.yüzyılda Haçlıların elinde yeniden şekillenmiş. 

Haçlı seferleri ile öne çıkan yarı dinsel yarı askeri karakterdeki tarikatlerin en önemlilerinden birisi olan Hospitalierlerin şefleri burada yaşamış.

Her şeyden önce kalenin inşa edilmesinde kullanılan bazaltın doğal rengi ona ürkütücü bir görünüm sağlıyor. 1271’de neredeyse tüm bölgedeki kaleleri ele geçiren şanlı Baybars bu kale önünde duraklamış ve onu fethedememiş. Ancak yıllar sonra 1285’te aylar süren hazırlıkların ardından yeni bir kuşatma başlamış. Taş gülleler fırlatan mancınıklar,  kale duvarlarına çıkmayı sağlayacak hareketli merdivenler. Bu kaleyi fethetmek bir inat konusu olmuş adeta.  Uzun süren mücadele sonunda hayatta kalan son 25 şövalye öldürülmemek koşuluyla teslim olmayı kabul etmişler. 

Kale içiçe iki sur sistemi barındırıyor. Özellikle daha yukarda bulunan içkalede şövalyeler salonu, şapel öne çıkıyor.  Yine burada bulunan “Kral salonu” 1191 yılında Aslan Yürekli Richard’ın Bizanslı İsak Komnenos’u tutsak alarak buraya hapsetmesi dolayısı ile böyle adlandırılmış. 22 metre çapındaki donjon adı verilen komutan kulesinin duvarları 5 metre kalınlığa sahip. Bu kalede yaklaşık 1000 şövalye ve din adamı yaşamaktayken, ambarlarında ise 5 yıl süreyle yetecek erzak bulunmaktaymış. Ama tüm bunlar kalenin Müslümanların eline geçmesini engelleyememiş.

Suriye’nin önemli şehri Halep’i bir tarihi liman şehri olan Lattakiye’ye bağlayan yol da Alevi Dağları’nı aşmak zorunda. Haçlı kalelerinin en önemlilerinden birisi olan “Selahaddin Kalesi” bu güzergâhın üzerinde yukarılarda bir yerlerde.  Ana yoldan ayrılarak bir süre dar köy yollarından tırmanmak gerekiyor.  Yol boyunca bu dağ zincirine adını veren Suriye Alevilerinin yaşadığı köylerden geçiliyor.  Farklı bir inanca sahip oldukları için zaman zaman baskıya uğrayan Aleviler bu dağlık bölgeye yerleşmişler, kendilerini ancak buralarda güvende hissetmişler.    

Ormanlarla kaplı bu dağın zirvelerinden birisine ulaşıldığında Selahaddin Kalesi karşıda ürkütücü bir uçurumun ardında beliriyor. 

Derin bir vadinin ortasında bir adayı andıran kayalık tepenin üzerine adeta kondurulmuş. Kaleye ancak küçük ulaşım araçlarıyla dar ve dolambaçlı bir yoldan önce vadiye inip sonra karşı yamaca yükselerek ulaşılabiliyor. 

Ziyaretçileri önünde beliren ilk görüntü son derece çarpıcı. Sadece 10-15m. genişliğinde ve 25 m. derinliğinde kayalara oyulmuş uzun bir koridor karşılıyor. Tam 156 m.uzunluğunda Kalenin üzerinde oturduğu, üç tarafından derin vadilerle çevrili bu kayalık alanın zayıf olan bu kısmını korunaklı hale getirebilmek amacıyla dağ tıraşlanarak insan eliyle müthiş bir uçurum oluşturulmuş. Koskoca dağ adeta iki parçaya bölünmüş. Bu yapay koridorun tam ortasındaki dev bir dikilitaş görünümündeki kaya ise özellikle ortada bırakılmış. Kaleye geçit verecek inip kalkan köprü üzerine yaslansın diye. 

Düşmanlarına engel olması amacıyla Haçlıların adeta elleriyle dağdan kopardıkları binlerce metreküp taş kale surlarının yükseltilmesinde kullanılmış. Bu insanüstü gayretin Haçlılar için beklenen sonucu vermediğini düşünmek bugün insanı şaşırtıyor. 1187 yılında Selahaddin tam aksi taraftan, Haçlıların beklemediği yönden girerek bu kaleyi fethetmiş.

Bir diğer adıda “Sahyun Kalesi” olan bu ortaçağ yapısı bir bölümüyle Bizans dönemine çıkıyor. Ama ona bugünkü görünümünü veren Franklar olmuş. Heybetli giriş kapısı, donjon olarak adlandırılan kumandan kulesi ve sarnıçları o dönemin tüm özelliklerini taşıyorlar. Selahaddin’in kaleyi fethetmesinden sonra cami, medrese, hamamdan oluşan bir de külliye eklenmiş kaleye.   

Bir zamanlar kılıç, kalkan seslerinin, çığlıkların ve ilahilerin yükseldiği bu kaleler bugün derin bir sessizliğe gömülmüş durumda. Bir dönemin tarihinin en canlı tanıkları herbirisi.  Ortaçağ dünyasının hırslarının, heveslerinin, acımasızlığının ve de yaratıcılığının sembolleri.   

 

Yıldırım Büktel

 

Makaleleri
Bir Kış Senfonisi - Rovaniemi, Lapland
Ağlama Duvarına Faks
Moğolistan
Kaşgar'da Bir Pazar Günü
Siena: Bir Ortaçağ Hazinesi
Suriye' deki Haçlı Kaleleri
Assisi
Hüznün ve Eğlencenin Kenti: BEYRUT
Doğu' daki Mavi Yolculuk
Hayvanseverlerin başkenti Assisi
Masal Şehir, San'a
Özbekistan: Semerkand' dan Taşkent' e yolculuk
Okyanus kıyısındaki ortaçağ masalı
Kıpır kıpır bir kent Napoli
Osmanlı' nın sünger deposuydu bugün Ege' nin gizli cenneti
Rönesansın Başkenti: Floransa
Paylaşılamayan Kent: Kudüs
Orta Asya'da Bir Kardeş Ülke: Özbekistan
Fransız Rönesansının Gözdeleri

Önerdiklerimiz

ÜRDÜN VE PETRA VADİSİ
YILDIZ SARAYI VE ÇEVRESİ
İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

Sıra dışı bir şehir jeoloji aktivitesi
FENER - BALAT TURU
OECONOMICA: ENDÜLÜS TURU
SAHRANIN ÇAĞRISI: FAS
Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]