Gemi ile seyahat etmek bir dönem çok popülerdi. Daha sonra bu halkça tutulma her popüler ürün gibi değer kaybetti ama son zamanlarda tekrar revaçlara oynamaya çalışıyor. Eee ne de olsa çok uygun seyahat yöntemi, kompakt ve işlevsel. Kime göre tartışılır elbette.
Ben oldum olası kanal-nehir seyahatlerini daha çok tercih etmişimdir. Hem yavaş ilerlemesinden, hem de daha özgün, az kalabalık ve keyifli olmasından dolayı. Bir zamanlar sulamadan lağım döşemine, erzak taşımadan ulaşım gibi pek çok amaç için kullanılan bu kanal-nehirler belli zamandır turizm içerikli temalar ile ön planda.
Her ebatta olan bu kanallar, okyanusları birbirine bağlarken aynı zamanda şehirler arasında alternatif yolculuk imkânı da sağlıyor. Kanal denince ilk akla ister istemez Venedik geliyor oysa bile bence çok daha ön planda ve dikkat çekici kanallar var dünyamızda. Ancak Venedik’in öyle bir marka değeri var ki söz konusu herhangi bir kanal çok güzel olsa bile o ülkenin Venedik’i olarak alınmaktan kurtulamıyor. Bu güzel kanallar gezginlerin akıllarında daha bir kalıcı anılar bırakıyor. Pek sevmem ama ben de oturdum beni en çok etkileyen on kanalı sizlerle paylaşayım dedim. İşte benim hiçbir sıralama olmadan en beğendiğim on kanal listem.
St. Petersburg (Rusya)
Neva Nehir Deltasının bataklığı boyunca, 300km’lik ırmak kolları üzerine kurulu olan bu kanal en dikkat çekenlerin başında yer alıyor. St. Petersburg’un kanallarını deneyimlemenin en güzel yöntemlerinden biri tekneye binip granit rıhtım üzerine dizilmiş yüce binaları gözlemlemek. Özellikle Griboedov Kanalı şehrin yüreğinden akıyor ve rıhtımlarında pek çok saray, müze, katedral ve çan kulesi barındırıyor. Aslen 18. yüzyılda kazılan ve Griboedov’a dik akan Kryukov Kanalı özellikle çok zengin komşuları ile tanınıyor. En dikkat çekenler arasında insan yapımı Yeni Hollanda anlamına gelen Novaya Gollandia Adası, Marisnky Tiyatrosu ve Aziz Nikolas Deniz Katedrali. St. Petersburg’un sayısız kanalları ırmakları ve nehirleri arasında en dikkat çekeni ise hiç şüphesiz, kış sarayına yakın olan, Neva ve Moyka nehirlerini evlendiren Zimnyaya Kanavka (Kış) Kanalı. Hermitaj Müzesi’nin binaları arasından geçen bu kanal belki de St. Petersburg’un en renkli, romantik ve görsel zenginliği olan köşesi.
Bangkok (Tayland)
Bangkok’un nefes kesen kanalları yani Khlongs’ları, 18. yüzyıldan beri başkentin içine nüfus etmiş durumda. Aslen şehri korumak için kazılan hendekler olan bu kanallar daha sonra sulama yolları için kullanılmış. Şehir genişledikçe ulaşım, yük taşıma vb. görevleri de üstlenmiş. Dünyanın eko sistemi sonucunda eskiden çok daha fazla kanala sahip olan bu şehir maalesef zamanla çoğunu kuraklığa kaybetmiş. Kuruyan kanallar doldurulup yol olarak kullanılmaya devam edilmiş. Ancak her zaman tekne ile bu kanallarda seyahat etmek oldukça heyecan verici. Özellikle yerel halkın kullandığı bu ulaşım yolu gezginler içinde eşsiz bir tecrübe. Khlong Phadung Krung Kasem ve Khlong Saen Saep kanalları Tayland’ın gündelik yaşamına çok güzel bir kesit sunuyor.
Venedik (İtalya)
Bu liste kendi içerisinde bir sıralamaya girmiş olsaydı muhtemelen en üst sırada bu kanal yer alırdı. Düşünün 118 adacık şebekesi mevcut hepsi birbirine bağlı ve en önemlisi bunun hepsi yayalara mahsus. On beşinci yüzyılda çamur üzerine çakılan kocaman kazıklar ile bir araya gelen bu şehir belki de İtalya’nın en fazla ilgi gören güzergâhlarından biri. Hepsi birbirine girmiş olan kanallar köprüler ile aşılıyor ve bir bütün oluşturuyor. Rutubetin yaratmış olduğu koku şehrin adeta parfümü olarak gelen her gezgini sarmalıyor. Şehrin merkezi olarak kabul edilen Rialto yüzyıllar boyunca sürekli su altında kaldığı çin çevresindeki kanallı zamanla genişletildi. Böylece suyun inanılmaz kuvveti ve dayatması bir nebze olsun hafifletilti. Bazı kanallar koca gemilerin geçeceği kadar genişletildi. Özellikle S şeklindeki 3,8 km uzunluğundaki Grand Canal Venedik’in yüreğinden St. Mark meydanına kadar akıyor. İkiye bölünmüş olan şehir yaklaşık 435 köprü, dört koca kanal, ortalama 176 rii (nispeten daha ufak doğal ve yapay kanallar) ile enerjisi yüksek bir etkileşim ağı sergiliyor. İçinden sürekli gondollar, vaporetti’ler, motoscafi’ler ve insan geçip gidiyor.
Sucoğ (Suzhou-Ana Kara Çin)
Yapaylık denince akla ilk gelen ülkelerin başında Çin yer alıyor. Büyük Kanal olarak kanal dünyanın en eskilerinden biri. Hatta en uzunu da diyebiliriz. Çin’in başkenti Beycing’den başlayıp Zhejiang Eyaletine kadar uzanıyor. Bu sistem öncelikle iletişim için kurulmuştu daha sonra, özellikle yedinci yüzyıldaki Sui hanedanlığında tahıl, pirinç ve ham madde taşımak için kullanıldı. İki bin kilometrelik bu yapay kanal sistemi inşa edilirken doğal nehir ve ırmaklar ile de bütünleşmiş edilmiş. Böylece bu ağ daha da geniş bir uzunluğa erişiyor. Hala bugün Çin’in sekiz Eyaletini bir araya getiren bu sistem dünyanın en çok set, düzenleyici ve köprüsüne sahip. Bu antik kanalı deneyimlemenin en güzel noktalarından biri ise hiç şüphesiz klasik Çin gezilerinin vazgeçilmez şehri, inanılmaz verimli ve düzenli bahçeleri ve dar su yollarına sahip olan Sucoğ (Suzhou).
Bruges (Belçika)
Reien yaklaşık iki bin yıldır Belçika’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde olan kenti Brugge’un ortasından geçiyor. Reie Nehri’nden adını alan bu kanal 7 kilometre uzunluğunda, Ghent ve Zeebrugge’a kadar da uzanan bir sisteme sahip. Kanal ağırlıkta ticari amaç için kullanılmıştı ancak bu günlerde gezginler tarafından tekne gezileri için kullanılıyor. Bruges’a düzenlenen bir seyahat, orta çağdan kalan binaları ve şehrin mimarı zenginliğini tecrübe edebileceğiniz kanal gezisi olmadan tam olamaz.
Keralaa (Hindistan)
Güney Hindistan’ın Kerala eyaletinde yer alan meşhur Arkasular (backwaters) yaklaşık 1900 km uzunluğunda. Kerala sınırları içinde bir çeşit nehir, göl, akıntı ve kanallar sistemidir. Bu sistem hem denizden hem de özellikle muson sezonunda coşan Batı ve Güney Gatlar’dan aşağı gelen 40 nehirden beslenir. Bu 40 nehir insan yapımı ve doğal kanallar sayesinde beş büyük göle akar. Bu göller ve kanallar topluluğu çok haklı olarak “Doğu’nun Venedik’i” unvanını kazanmıştır.
Bu arkasularda tekneyle yapılacak gezi sizi hem kalabalık kentlerin arasına hem de doğanın sessizliğine ve sakinliğine götürecektir. Yeşil araziler, Hindistan cevizi bahçeleri Malabar sahili boyunca uzanır.Kettuvallam adı verilen, bambu, ahşap ve hint kamışından yapılan, yüzen evler en çok şahit olacağınız yerel unsurlar. Yine bu gezilerde görüleceği gibi tüm yaşam bu arkasuların kullanımı üzerine kuruludur. Okula giden öğrenciler, işine giden kadın ve erkekler, alışverişteki halk, balık avlama hep bu arkasuların üzerindedir. Kısacası yaşam burada yarı suya dayalı diye adlandırılabilir.
Birmingham (Britanya)
On sekizinci yüzyıl Birmingham’da yoğun bir kanal yapımına şahit oldu. Victorian zamanlarında bu çalışmaya “dünyanın çalışması” adı bile verildi. James Brindley bu kanalların şekillenmesinde oldukça büyük bir rol oynadı. Endüstri devriminde yapılan bu kanallar doğanın peyzaj yapısıyla, su seviyesi ile uyumlu olarak inşa edilmiş. Birmingham kanal ağı 13 arkasu ve 160 km’lik kontrol edilebilir sudan oluşmaktadır. İlk başta Birminmgham’a kömür taşımak için kurgulanan bu kanallar günümüzde tekne severler, balıkçılar, bisikletçiler ve yürüyüşçüler için biçilmiş kaftan. Turizme ciddi bir desteği olan planlanmamış bir oluşum ve güzellik. Özellikle kaçırılmaması gereken bir kanal Worcester & Birmingham Kanalı, bu kanal yeşil Worcestershire tepelerinden geçerek Worcester Katedraline oradan da meşhur Dadbury çikolata fabrikasının önünden Birmingham Üniversitesine doğru akıyor. Nefis bir deneyim.
Tigre (Arjantin)
Buenos Aires’in 28 kilometre kuzeyinde olan Tigre ülkenin en büyük deltası Parana’da bulunur. Brezilya topraklarından doğan ve Güney Amerika Nehirleri içinde Amazon Nehrinden sonra 4880 km’lik uzunluğu ile ikinci büyük nehir olan Parana Nehri, önce Paraguay, sonra da Uruguay Nehirlerini kendine katarak sonunda 14000 km2 alanı kaplayan Parana Deltasını oluşturur. Bu Delta 320 km uzunluğundadır. Deltanın en fazla bölümü Entre Ríos şehrinde kalmakla birlikte Santa Fe ve Buenos Aires şehirlerine de kıyısı vardır. Bu Deltanın en önemli özelliği ise denizle teması olmayıp da başka bir nehirle (Rio de Plata Nehri) teması olan tek delta olmasıdır. Deltada çok sayıda adacık ve kanallar bulunur. Tigre, nehir ve dereler tarafından kuşatılan bir adacık üzerinde kuruludur ve ilk yerleşim tarihi 1820’lere dayanmaktadır. Tigre ismininse, bir zamanlar bu bölgede avlanabilen aslan veya jaguarlardan kaynaklandığı söylenmektedir. Yapay su yollarından dolayı oluşan adacıklar bu bölgenin en fazla turist çeken mıknatısı.
Amsterdam (Hollanda)
Keyif için yapılan ilk kanal turu, 1621 yılında Bohemyalı Kraliçe Elisabeth Stuart tarafından gerçekleştirilmiştir. Winston Churchill’den Nelson Mandela’ya kadar birçok isim Amsterdam’ın kanallarında bir gezintiye çıkmıştır. Günümüzdeyse kanallardan yaklaşık üç milyon insan geçmektedir.
Toplamda 165 tane olan kanalların uzunlukları yaklaşık 100 kilometredir. İlk kanallar Ortaçağ’da suyun idaresi ve şehrin korunması için inşa edilmiştir. Şehir genişledikçe savunma amacıyla kullanılan hendekler kullanım alanlarını kaybederken kanallar da yerel ulaşım ve ticaret için kullanılmaya başlamıştır.
Suyun idaresi Amsterdam’da oldukça önemlidir çünkü su idare edilmediği takdirde şehir sular altında kalabilir. Bu nedenle kanal sistemi bilinçli bir şehir planlamasının sonucudur. Erken 17. yüzyılda şehre göçün artması nedeniyle kanallar eş merkezli dört yarım daire şeklinde tasarlanmıştır.
17. yüzyılda ticaretin büyümesiyle beraber altın çağına giren Amsterdam’da kanalların genişletilmesi projesi elli yıl sürmüş, şehrin üç ana kanalı yapılmış ve bu kanalların çevresine de evler inşa edilmiştir. 20. yüzyılda ise alan ihtiyacından dolayı bazı kanallar doldurulmuş ve cadde haline getirilmiştir. Bugün ise kanalların pek çoğu alan doldurma nedeniyle işlevini kaybetmesine rağmen şehrin yaklaşık %25’ini kanallar oluşturmaktadır.
Panama Kanalı (Panama)
Kanal söz konusu olunca belki de ilk akla gelenlerin başında Panama yer alır. Benim için çok fazla bir cazibesi olmayan Panama Kanalı, Orta Amerika’nın en güney ülkesi Panama topraklarında yer alır ve Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus’unu birbirine bağlayan suyoludur. Ancak bir mühendislik harikasıolduğundan dolayı listemde hakkıyla yer almaktadır. 1914 yılında ABD tarafından tamamlanmış ve hizmete açılmıştır. 77 kilometre uzunluğundaki kanalın yapımı sırasında, sıtma ve sarıhumma gibi hastalıklardan büyük toprak kaymalarına kadar her türlü güçlükle karşılaşılmış ve yaklaşık, inanılması çok zor olan, 27.500 kanal çalışanı bu süreçte can vermiştir. Bu kanal Güney Amerika ve Kuzey Amerika’yı birbirinden ayırır.
Bu kanal ağırlıkta roro ve büyük turist gemileri tarafında kullanılıyor. Düşünün 22.500 km’lik yollar 9.500 km’lere düşebiliyor. Bu oldukça önemli bir zaman kazanımı.
Panama Kanalı’ndan her yıl 14.000’den fazla gemi geçmekte olup taşınan yük miktarı 203 milyon tonu bulmaktadır.
Kanal boyunca yolculuk yaklaşık 9 saat sürmektedir. Ayrıca kanalda bulunan indirgeçli kaldırgaç sayesinde aşılması zor olan noktalarda gemiler ilerleyebilmekte ve hareketlenme kazanabilmektedir. Elbette bunu tecrübe etmek eşsiz bir deneyim.