Bir Kış Senfonisi - Rovaniemi, Lapland


Ne kadar da özlemişiz karın eşsiz beyazlığını, yumuşak zemine bastığımızda taze karın çıkardığı o sesi ve bu bembeyaz yığında kayıverip düşmeyi... Aslında sadece birkaç gün önce İstanbul sokaklarını kaplayan karın üzerinde düşmemek, incinmemek, kirlenmemek için endişeyle yürüyen bizler değildik sanki. Anlıyoruz ki kar her düştüğü yerde insanlara yaşamı bir “engelli yarışına” dönüştürmüyor. Lapa lapa yağan kar huzur verici, dinlendirici, eğlendirici bir masal dünyası da yaratabiliyor. Tıpkı Lapland'da olduğu gibi.

Uçağımız Helsinki'ye inerken etrafta gördüğümüz beyazlık ve adeta buzla kaplı pist bir an için morallerimizi bozar gibi oluyor. Hesapta Rovaniemi'ye gitmek varken bu koşullarda havaalanında kımıldayamadan kalmak endişesiyle giriyoruz terminal binasına. Etrafta ne telaş, ne heyecan seziliyor. Tabelada   ertelenen veya  geciken bir uçuş görünmüyor. Dışarıya baktığımızda ise bembeyaz zemin üzerinde sıradan bir havaalanı hareketliliği farkediliyor..  Her şey yolunda...

Birkaç saat sonra Finlandiya'nın kuzeyinde Lapland'da olacağız..

Laponlar bu coğrafyanın en eski halkı olarak biliniyorlar. Kendilerini Samiler olarak adlandırıyorlar. Bundan en az 8.000 yıl önce Sibirya'dan buraya geldikleri sanılıyor. İskandinavya'nın geniş bir kesimine yayılmış olan bu göçebe halk bundan yaklaşık 2.000 yıl önce bugünkü Finlilerin atalarının yine Kuzey Asya'nın bir taraflarından buraya göçetmeleri sonucu onlar tarafından Baltık Denizi'nden daha içerilere sürülmüşler. Vikinglerin bundan 1.000 yıl kadar önce bu coğrafyaya yayılarak hükmetmeye başlamaları ile de iyice sıkışmışlar. Çoğalmalarına pek olanak tanımayan bu geniş ama elverişsiz coğrafyada sürdürdükleri göçebe yaşam tarzı, yerleşik kültürün sağlayabileceği kök salma olanağına sahip olamamaları onları her kalabalık istilacı grubu karşısında güçsüz kılmış. Hele 19.yüzyıldan itibaren İskandinav yarımadasında ülke sınırları çizilmeye başladığında Samiler birbirlerinden de iyice kopmuşlar. Sonunda sadece 70-75 bin kişiye düşen sayıları ile yaşatılmaya çalışılan bir “tür” gibi değerlendirilmeye başlamışlar. Günümüzde 30 bin kadar Saminin Norveç'te, 20 bininin İsveç'te, 8 bininin Finlandiya'da, 3 bininin ise  Rusya'da  yaşadığı söyleniyor. Onlarla birlikte hala Lapland olarak adlandırılan 260.000 kilometrekarelik bir yeryüzü parçası olsa da yaşadıkları topraklarda biraz sığıntı gibiler.

Helsinki'den kalkan uçağımız yoğun kar yağışı altında Rovaniemi'ye rahatlıkla inebiliyor. 60.000 nüfuslu bu kent Lapland'ın bir anlamda giriş kapısı. Son yıllarda kış turizminin Avrupa'daki gözde mekânlarından. Bizi bekleyen otobüsle 100 kilometre uzaklıktaki Luosto'ya devam ediyoruz.  Bembeyaz karın kapladığı “karayolu”nda otobüsümüz son derece rahat bir şekilde ilerliyor. Erken düşen karanlığa rağmen etrafın ormanlarla kaplı olduğu anlaşılıyor. Kutup dönencesini geçip bir süre yolaldıktan sonra konaklayacağımız köye ulaşıyoruz.

Bir tarafta yol yorgunluğu ve -15 derece olan bir hava,  diğer tarafta bambaşka bir dünyada olmanın verdiği heyecan. Orman içindeki küçük ahşap kulübeler bizleri bekliyor. Anahtarı çevirip kapıyı açtığımız anda yüzümüze çarpan sıcaklık yorucu seyahet gününün ödülü oluyor adeta. Olağanüstü bir yalıtımın olduğu bu kulübe sunduğu geniş mekan, sıcak ortam ve tam bir dağ evi konforuyla kış tatili için ideal bir seçim. Tüm yorgunluğumuzu unutup şöminenin yanındaki pencereden dışarıda yağan karı seyretmeye başlıyoruz. Gerçekten Lapland'dayız.      

Sabah hava ancak saat 9'dan sonra aydınlanmaya başlıyor. Buna da aydınlanmak denilebilirse eğer. Kuvvetli bir kahvaltının ardından kendimizi bize hareketli bir gün yaşatacak olan Finlilere bırakıyoruz. Bu bölgenin yaşam koşullarını ve geleneksel kültürünü tanımamızı sağlayacak bir dizi etkinlik bizleri bekliyor. Önce soğuktan bizi koruyacak giysileri  verip giyinmemize yardımcı oluyorlar. Burası her türlü altyapının olduğu bir tatil cenneti. İşlerini büyük bir ciddiyetle yapan görevlilerden gerekli talimatları aldıktan sonra kar motorlarına binerek ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başlıyoruz.Yeşil beyaz ağaçların arasında açılmış dar yoldan ilerlerken taze düşmüş kardan yansıyan pırıltılar ne kadar da güzel bir manzara oluşturuyorlar. Dikkati elden bırakmamak gerek çünkü ufak bir dalgınlıkta yoldan çıkmak işten değil.

Bir süre sonra karşımızda “kota” adı verilen Sami çadırları ile birkaç kulübe beliriyor. Ren geyiği çiftliğine ulaştığımızı öğreniyoruz. Bir zamanlar göçebelerin kullandığı bu çadırlar bütünüyle bir yerden bir yere onlarla beraber taşınmazlarmış. Çadırın ahşap iskeleti olduğu gibi bırakılır sadece onu  çepeçevre saran post ve diğer malzemeler taşınırmış. Genellikle dönemsel olarak aynı güzergahı izleyen göçebe Samiler böylece gittikleri her yerde hazır çadır iskeleti bulurlarmış.

Binyıllar boyu Samilerin yaşantıları rengeyiklerinin ardısıra göçederek süregelmiş. Bu hayvan etiyle, postuyla, kemiğiyle onlara hayat vermiş. İlkbaharda kuzeyin zengin otlaklarına sürüler halinde giden geyikleri takip eden insanlar sonbaharda karın yiyeceğe ulaşmayı engellemediği güneye yine onlarla birlikte geri dönmüşler. Yıllar boyu aynı güzergâh, aynı yolculuk. Aslında tam bir yaşam mücadelesi. Ancak ne zaman ki 19.yüzyıldan itibaren İsveç, Norveç, Finlandiya arasında sınırlar oluşmuş ve insanların geçişine engeller çıkarılmaya başlanmış, işte o zaman Samilerin hayatı da iyiden iyiye güçleşmiş. Ama artık günümüzde İskandinavyalılar rengeyikleri kadar Samileri de korumanın gerektiği bilincine bir ölçüde vardıklarından genel olarak bu geyiklerle ilgili tüm işler yine onlara bırakılmış. Rengeyiklerinin sayısının 200.000 civarında olduğu söyleniyor. Tam olarak uysallaştırılması olanaksız olan bu geyikler bir yere kadar eğitilebiliyorlar. 20-25 yıl arasında bir ömre sahip olan rengeyiklerinin dişileri genellikle sonbaharda gebe kalıyorlarmış. Yine bu dönemde erkek geyikler boynuzlarını doğal olarak kaybederken dişilerin boynuzları doğum öncesine kadar düşmüyormuş. Böylelikle gebe olan  geyikler  onları rahatsız edebilecek erkek geyikleri kendilerinden uzak tutabiliyorlarmış. Doğanın işi deyip şaşırıyoruz.

Ele avuca sığmayan bu hayvanların çektikleri kızaklarla yaptığımız gezi Lapland’ı yaşamanın yollarından birisi oluyor. Elli yıl öncesine kadar bu yörede taşımacılık genel olarak rengeyiklerinin çektikleri kızaklarla sağlanmaktaymış. Geyiğin soluması ve kızağın karı çiğnerken çıkardığı sesler birbirine karışmış halde ilerlerken yolumuzun kenarında ağaçlar arasında kalabalık bir rengeyiği sürüsünü farkediyoruz. Soylu bir duruşa sahip olan bu zarif hayvan Samilerce kutsal olarak ta görülüyor. Örneklerine günümüzde daha çok müzelerde rastlanan şaman davullarına çizilmiş geyik resimleri bunun en güzel kanıtı.  Temiz havada yapılan bu kızak gezintisi iştahımızı açıyor, yemek saatinin geldiğini farkediyoruz. Menüde elbette ki rengeyiği eti var, yanında bol patates püresi ile birlikte. Bu lezzetli etin çok pahalı olduğunu öğreniyoruz. Kilosu yaklaşık 70-80 avro civarında. Ayrıca sütü de kıymetli, hem zahmetle sağılıyor hem de bir defada bir geyikten sadece litrenin onda biri kadar süt elde edilebiliyormuş. Sağılrken yerinde rahat durmadığı söylenen rengeyiğinin altındaki süt kabı hokka şeklinde. Kolay devrilmemesi için. Bu çetin coğrafyada yerlilerin patates ve havucun yanısıra bol bol tereyağ yediklerine de tanık oluyoruz.  Yemeklerde böğürtlen veya dağ çileği reçeli de eksik olmuyor. Ayrıca sıcak böğürtlen çayı da içimizi ısıtıyor. Bitişikteki küçük butikte satılan rengeyiği postları ile, sapı kemikten kılıfı deriden yerel bıçaklarda ilgi çekici.

Yaklaşık 50 yıl kadar önce Samilerin hayatına husky köpekleri girmiş. Bu küçük ama kuvvetli hayvanların çekme güçlerinden yararlanmaya başlamışlar. Günümüzde ise daha çok burayı keşfetmeye ve burada eğlenmeye gelen turistler için ilginç geziler düzenleniyor. Kısaca  “kızağı idare etme” dersi aldıktan sonra altı tane köpeğin çektiği iki kişilik kızakla yola çıkıyoruz. İple bağlı oldukları ağaçtan kurtulan köpekler büyük bir hızla ileri atıldıklarında heyecanlı bir safari başlıyor. Orman içindeki inişli çıkışlı yollardan geçerken bu güzel doğayı izleyerek romantizme kapılmaya fırsat yok neredeyse. Bir an boş bulunursanız ayağınızın altındaki kızak uçup giderken siz de ne olduğunu anlamadan kendinizi bir yerlere savrulmuş olarak bulabilirsinz. Bu uzunca parkur günün en heyecanlı anlarını yaşatıyor bizlere. Tatlı bir yorgunlukla beraber. Gün sonunda kar motorlarımızla konvoy halinde kulübelerimize döndükten sonra sımsıcak şöminemiz tüm soğuğu unutturuyor. Şirin bir köy lokantasında yenilen akşam yemeği ise gün içinde yaşanılanları andığımız sohbetle uzayıp gidiyor...

Bir göller ve nehirler ülkesi olan Finlandiya'da kışın bastıran soğukla beraber kalın bir buz tabakası göl ve nehirleri de örtüyor. Doğa bu beyaz örtünün altında sanki derin bir uykuya yatıyor. Bu buz tabakasının altında yaşayan dünyayı yoklamak amacıyla balık tutmaya gidiyoruz. Yakınlardaki bir dere yatağının üzerinde durduktan sonra yaklaşık 60 cm kalınlığındaki buzda delikler açıp oltalarımızı sarkıtıyoruz. Tam ümidimizi keserken bir balık oltaya takılıyor. Balığın dışarıya çekilmesi ile donması bir oluyor. Balık avcılığında çok başarılı olamasak ta hemen oracıkta yakılan ateşte hazırlanarak ikram edilen çay ve kahveyi soğuğa karşı dayanabilmenin ödülü olarak kabul ediyoruz.

Doğa ile içiçe geçirilen iki günün ardından bölgenin turizm merkezi olan Rovaniemi kentine yöneliyoruz. Yolumuz üzerinde şirin mi şirin bir köy bulunuyor. Noel Baba'nın köyü olarak adlandırılan bu yerleşim tam olarak kutup dönence çizgisi üzerinde bulunuyor. Anlatıldığına göre 1950'li yıllarda önemli bir ziyaretçi kar altındaki orman içinde bulunan bu köyü görmüş ve “Noel Baba'nın köyü de böyle bir yer olsa gerek”demiş. Bunu iyi değerlendiren Finliler sonuçta Noel Baba'yı buraya taşımışlar. Demreli Aziz Nikola böylece Rovaniemili olmuş. Her türlü hatıra eşyanın satıldığı dükkânlar ve alışverişçi kalabalık Noel Baba'yı buraya taşıma operasyonunun başarılı olduğunu gösteriyor. Kulübesindeki aksakallı, kırmızı giysili Noel Baba ile resim çektirmek için sadece çocuklar değil yetişkinler de sıraya giriyorlar.

Yaklaşık 60.000 kişinin yaşadığı Rovaniemi yepyeni bir kent görünümünde. İki akarsuyun birleşerek Baltık Denizi'ne doğru akmaya devam ettiği bir noktada bulunan bu kent yaklaşık 200 yıl önce kurulmuş.. Çevredeki göçebelerin ellerindeki değerli kürkleri büyük tüccarlara sattıkları bir pazar olarak ortaya çıkmış. Ardından 10.000'e yakın çoğunluğu erkek olan bir nüfus buraya aktarılmış. Kış aylarında ağaç keserek elde ettikleri keresteleri, bahar aylarından itibaren çözülmeye başlayan nehir aracılığıyla deniz kıyısındaki Kemi kentine iletmişler. Rovaniemi bir kereste üssüne dönüşmüş. Kentin kaderi II. Dünya Savaşı ile değişmiş. Savaşın başlangıcında Sovyetler Birliği'nin Finlandiya'dan toprak talebi üzerine çıkan çatışma bu ülkeyi Nazi Almanya'sına yaklaştırmış. Rovaniemi bu dönemde 20.000 Alman askerinin yerleştiği bir savaş üssüne dönüşmüş. 1944'te Almanların savaşı kaybedecekleri anlaşıldığında Finlandiya taraf değiştirerek silahlı gücünü Almanlara yöneltmiş, o zamanda Almanlar bu kenti boşaltırken tüm binaları ateşe vermişler. Ahşap binalardan oluşan kentte sadece üç yapı ayakta kalmış. Savaşın ardından yeniden kurulan kent bu nedenle son derece yeni bir görünüm sergiliyor. Ünlü mimar Alvar Aalto’nun planı uygulanmış. 

Oteller, restoranlar, barlar ve alışveriş merkezleri bu kenti canlı bir turizm merkezine dönüştürürken, Arktikum adındaki zengin içerikli müze kentte önemli bir kültür mekânı olarak meraklıları ağırlıyor. Samilerin yaşantılarından ve geleneklerinden çeşitli kesitler sunan bu müze aynı zamanda kutup coğrafyası ve kültürü konusunda da ilginç bölümler içeriyor. Bu güzel kuzey kentinden aklımızda kalacak şeylerden birisi ise çevrede bulunan bir ormandaki restoranda yediğimiz akşam yemeği oluyor. Karlar içinde yakılmış ateşin üstündeki ızgarada yağları kar üzerine damlayarak pişen somon balığının lezzeti unutulacak gibi değil.

Finlandiya'nın bu bölgesine kadar gelmişken Kemi kentini görmemek büyük bir eksiklik olur herhalde. Rovaniemi'ye 1.5 saat uzaklıktaki Kemi, Baltık Denizi'nin kuzeyindeki Botnia körfezinin kıyısında bulunuyor. Yaklaşık 20.000 kişinin yaşadığı bir liman kenti. Bugün turistik amaçla da pek çok kişinin ziyaret ettiği bir yer. Kış aylarında denizin donması önemli bir fırsat yaratıyor Kemi için. Sampo adlı buzkıran gemisi ile körfezde dört saatlik bir gezi yapılıyor. Gemi üzerinde somon balığı çorbasından oluşan lezzetli yemeği yedikten sonra yola çıkılıyor. 5000 tonluk bu demir kütlesinin gürültülü bir sarsıntıyla denizi kaplayan 60-70 cm.kalınlığındaki buz tabakasını kırarak ilerlemesini izlemek çok etkileyici. Kırılan buz kütleleri sadece 2 saat kadar sonra tekrar birleşiyorlarmış.  Zaman zaman yanımızdan buz kırarak ilerleyen şileplerin geçtiklerini görüyoruz. Yolculuğun ortasında Sampo adlı gemimiz bir yerlerde duruyor.  Zaten buzların arasına sıkışmış vaziyette olduğu için demir atmasına gerek yok. Denize girme molası veriliyor. Yolcuları önce şaşırtan bir öneri oluyor bu ancak özel su geçirmez kostümleri giyerek ilk suya atlayanların ardından neredeyse herkes bu eşsiz deneyimi yaşamak için sıraya giriyor. Buz tutmuş denizin ortasındaki 8-10 metrekarelik “havuzda” sırt üstü yatarak hareket etmeye çalışanların sadece birkaç dakika önce böyle bir girişimi çılgınlık olarak niteleyenlerden oluştuğunu görmek gülümsetiyor.

Buralara kadar bir kış tatili geçirmeye gelipte kar otelde kalmamak olur mu? Kemi kenti bu olanağı da sunuyor ziyaretçilere. Kardan yapılmış bir kale görünümünde “Snow Castle”. Gündüz buzdan bir heykel galerisi de içeren çeşitli bölümleri ile ziyaret ediliyor, gece ise 25 kadar odası ile isteyenleri ağırlıyor. Bunların arasında balayı süitleri de var. Kar otel içinde bulunan buzdan kilisede yapılan nikâh töreninin adrından  -5 derecede geçirilen bir “ilk gece”. Ne demeli?

Restoranı, barı da bulunan bu ilginç otel sadece soğuğun elverdiği iki aylık bir süre için her yıl yeniden inşa ediliyor. Ocak ayı sonundan Nisan ayı başına kadar kullanılabilyor. Soğuk bir restoranda içilen sıcak bir çorba ve yenilen nefis bir et yemeğinin ardından beklenen an geliyor. Gerekli bigileri aldıktan sonra tabanı, tavanı, duvarları kardan yapılmış odalarımıza çekiliyoruz. İçerisi kar kokuyor. Sıcaklık odalarda 0 derecenin altında. Kendimizi sıkı sıkıya koruyucu uyku tulumlarımıza hapsederek yataklarımıza uzanıyoruz. Geçen günün yorgunluğu sayesinde yerlerini yadırgamadan uyuyabilenlere ne mutlu. Uyuyamayanları ise valizlerimizi de bıraktığımız resepsiyonun da içinde bulunduğu sıcak kulübe bekliyor.  Yaşanabilecek en ilginç deneyimlerden birisi bu...

Neler sığmadı altı güne. Bizi günlük ortamımızdan apayrı yerlere götüren bir dünyaya uzanmış olduk. Bir taraftan kış ve kar koşullarının ne kadar keyifli bir atmosfer yaratabileceğini keşfederken diğer taraftan binyıllardır bu coğrafyanın özelliklerinin doğurduğu kültür dünyasını tanımış olduk. Kar beyazı bir aydınlığın hakim olduğu Lapland dünyasından kararmış karın sarıp sarmaladığı Helsinki'ye  ulaşırken bir  rüya sona erer gibydi.Unutulmayacak beyaz bir rüya... 

 

Yıldırım Büktel


Makaleleri
Bir Kış Senfonisi - Rovaniemi, Lapland
Ağlama Duvarına Faks
Moğolistan
Kaşgar'da Bir Pazar Günü
Siena: Bir Ortaçağ Hazinesi
Suriye' deki Haçlı Kaleleri
Assisi
Hüznün ve Eğlencenin Kenti: BEYRUT
Doğu' daki Mavi Yolculuk
Hayvanseverlerin başkenti Assisi
Masal Şehir, San'a
Özbekistan: Semerkand' dan Taşkent' e yolculuk
Okyanus kıyısındaki ortaçağ masalı
Kıpır kıpır bir kent Napoli
Osmanlı' nın sünger deposuydu bugün Ege' nin gizli cenneti
Rönesansın Başkenti: Floransa
Paylaşılamayan Kent: Kudüs
Orta Asya'da Bir Kardeş Ülke: Özbekistan
Fransız Rönesansının Gözdeleri

Önerdiklerimiz

ÜRDÜN VE PETRA VADİSİ
YILDIZ SARAYI VE ÇEVRESİ
İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

Sıra dışı bir şehir jeoloji aktivitesi
FENER - BALAT TURU
OECONOMICA: ENDÜLÜS TURU
SAHRANIN ÇAĞRISI: FAS
Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]