Central Park


Ben İstanbul’da yaşıyorum. Şehrin her geçen gün büyüdüğü, kalabalıklaştığı ve sadece yurt içinden değil yurt dışından da göç almaya devam ettiği herkesçe malum. Ben de şehrin tam merkezinde yaşadığım için, bu büyümenin bütün olumsuz etkilerini yaşıyorum. Gökdelenler, AVMler ve yıkılan dört beş katlı binaların yerine yapılan onbeş katlı aynı yüzlü apartmanlar her yanı kuşatıyor. Ve bizler bütün bu yapılaşmanın orta yerinde nefessiz kalıyoruz, hapsoluyoruz. Planlamalar yapılırken şehirli insanın ihtiyacı olan ferah sokaklar, geniş meydanlar ve yeşil parklar nedense unutuluyor. Şehir merkezinin dışında planlanan uydu-kentlerde yeşil alanlar bırakıldığını TV’lerdeki ve gazetelerin eklerindeki emlak reklamlarından anlıyorum da, şehrin içindeki insanların günahı ne diye düşünmeden duramıyorum. İşte geçen gün arkadaşlarımla yine bu konu hakkında konuşurken, onlara beni her zaman büyük hayret ve hayranlığa sevkeden CENTRAL PARK’tan bahsettim. Evet, evet, O CENTRAL PARK! New York’taki!

Eminim bu yazıyı okuyacak pek çok kişi muhtemelen daha önce New York’a gitmiştir. Dolayısıyla başlığa bakıp yeterince ilgi çekici bulmayabilir ama ben yine de bu park hakkında yazmaktan vazgeçmeyeceğim. Çünkü ağacın, parkların değerini ve büyük şehirde yaşayıp yeşile hasret kalmanın ne demek olduğunu son zamanlarda daha da iyi anlar duruma geldik. Bir özel isim olduğu için de parkın adını, bu yazıda, İngilizce olarak kullanmaya devam edeceğim. 

Dünyanın en büyük şehir parklarından biridir Central Park. Manhattan adasında 341 hektara yayılan yüzölçümüyle yılın her mevsiminde nefis manzaralar sunuyor ziyaretçisine. Ziyaretçi derken yılda yaklaşık 35milyon kişinin parkı gezmeye geldiğini de söylemek lazım. 

Kısaca tarihine göz atarsak, 1800’lü yılların başlarına gitmemiz gerekir öncelikle. 1811 New York Şehir Planı’nda, parka ayrılmış herhangi bir yerin olmadığını görüyoruz. Fakat özellikle 1850’li yıllara gelindiğinde şehrin nüfusundaki hızlı artışla birlikte, yerleşimin güneyden kuzeye doğru yayıldığını ve insanların açık alan ihtiyaçlarının hissedilmeye başladığını öğreniyoruz. Hatta şair ve bugünkü New York Post’un atası Evening Post gazetesinin editörü William Cullen Bryant ile Amerika’ın ilk peysaj mimarı  Andrew Jackson Downing, 1844 yılında başlattıkları bir kampanya ile, kentin bu önemli ihtiyacına ilk dikkat çeken kişiler olurlar. Bu isimlerden özellikle W.C.Bryant çok önemli çünkü New York Şehir Kütüphanesi’nin yanındaki New York’luların çok sevdikleri parka da onun adı verilmiş. Böylece 1853’de şehrin bütçesinden 5 milyon dolar ayrılır ve parkın hayata geçirilmesi için ilk çalışmalara başlanır. 

İlk iş olarak park çalışmalarını düzenleyip denetleyecek, gelişmeleri takip edecek bir komisyon oluşturulur. Bu komisyon 1857’de park projesi için bir yarışma düzenler. Frederick Law Olmsted ve Calvert Vaux, Greensward Plan adındaki projeleri ile yarışmadan galip çıkarlar. Bu projede Avrupa’daki pek çok önemli şehir parkının izleri görülmektedir. Bunu da özellikle Olmsted’in İngiltere’de yapmış olduğu seyahatlere bağlayabiliriz. Olmsted ve Vaux’nun projesinde yayalar ve atlılar için ayrı parkurlar, şehrin doğusu ile batısı arasında akan araç trafiği için parkın altından geçen yollar, Vaux tarafından tasarlanmış 36 köprü, geniş teraslar ve havuzlu meydan çeşmeleri bulumaktadır. Dolayısıyla komisyon planı çok beğenir ve hemen onaylar. 

Bu projenin hayata geçirilebilmesi için çok büyük bir kardo çalışmaya başlar. Tasarımcıların yanısıra pek çok mimar, mühendis, botanikçi ve bahçıvan, her gün taş kırıp toprak düzleyen yüzlerce işçinin yanında yer alırlar. 1860-1873 yılları arasında işin çok büyük kısmı bitirilir. 

Yapım sırasında kullanılan buharla çalışan modern makinalar ve özel tasarlanmış tekerlekli ağaç taşıma araçları, kazma kürekle çalışan işçilerin hayatlarını kolaylaştırır. Bu hummalı çalışma sürecini ve pek çok detayı bu kadar net şekilde biliyor olmamızın en büyük sebebi, o dönemde hemen her şeyin fotoğraflar ve teknik çizimlerle belgelenmiş olmasıdır. Bitkilerin ve ağaçların daha iyi tutması için New Jersey’den on milyon at arabası dolusu kaliteli toprak getirilir, toplam dört milyon civarında fidan, çalı, çiçek, soğanlı bitki dikilir, ekilir. Bu da yaklaşık binbeşyüz farklı çeşit demek. Sonunda resmi olarak 1873’de park açılır.

Central Park, günümüze kadar pek çok inişler ve çıkışlar, krizler ve küresel savaşlar yaşamış. Kimi zaman kaderine terk edilmiş, sonra yeniden sahip çıkılmış. Örneğin, 1934 yılında New York’un efsanevi belediye başkanlarından Fiorello la Guardia zamanında, şehrin Büyük Bunalım sonrası yeniden yapılanması görevi, dönemin en etkili insanlarından biri olacak Robert Moses’a verilir. Bu görevlerin içinde Central Park’ın temizlenmesi, çağın ruhuna uygun düzenlenmesi ve yeniden eski parlak günlerine döndürülmesi de vardır. Moses, sadece Central Park’ı değil kentin bütün parklarını ele alır, ölmüş ağaçlar ve çalılar temizlenir, yeniden çiçekler dikilir, duvarlar ve köprüler onarılır. Büyük Çimenlik olarak bilinen alan oluşturulur, spor ve oyun için özel sahalar kurulur. 

Central Park yeniden New Yorkluların hayatının merkezine oturunca, kültür etkinlikleri de parka taşınmaya başlar. 1960’ların başına kadar New York Filarmoni Orkestrası’nın ve hatta Metropolitan Operası’nın açık havaya çıktıklarını ve Büyük Çimenlik’te konserler vermeye başladıklarını, temsiller sahnelediklerini görüyoruz. Dans, müzik, sergiler…Hepsi parka taşınır ama bu dönem de, Moses’in ölümüyle son bulur. 

1970’ler ve 1980’ler, parkın belki de en kötü dönemleridir. Park tam bir serseri yatağına döner, her türlü kanunsuz işin çevrildiği ve aklı başında hiç kimsenin uğramadığı, korkutucu bir yere dönüşür. O yıllarda çevrilmiş pek çok filmde, parkta yaşanan kötü olayların konu edildiğini hatırlıyorum. Fakat ne mutlu ki o dönem de bitti artık! Park belki eskisinden de güvenli, temiz ve hareketli. Bunu, son yılların popüler belediye başkanlarından Rudy Giuliani’nin basiretli ve kararlı yönetimine bağlayan çok insan tanıyorum. Şehirdeki adi suç oranını hissedilir şekilde azaltan uygulamaların da babası olarak görülüyor Giuliani. 

Bugün nasıl peki park? 

Bence bir harika! Kıskanıyorum, özeniyorum ve gezmeye, dolaşmaya doyamıyorum. 

Her mevsimde güzel Central Park. İlkbaharda çiçeğe durmuş ağaçlar, kışın ise bembeyaz kar altındaki köprüleriyle bir masal diyarına benziyor. Sonbaharını hiç görmedim ama kimilerine göre sarı, turuncu ve kıpkırmızı kesilen yapraklarla en favori mevsim o. Yeme içme köşeleri, gölleri, havuzları, çimenlikleri, gölgeli yürüyüş yolları, toplu spor yapılabilen özel sahaları ve beklenmedik bir köşede karşınıza çıkan ufak hayvanat bahçesiyle şehrin mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri Central Park. Bir yanda bebekleriyle mutlu yürüyüşler yapan anneler, bir başka tarafta ise Çinli bir öğretmen eşliğinde Tai Chi yapan gruplar parkın her günkü simalarını oluşturuyor. Son derece yetenekli sokak müzisyenleri rap’ten caza, tangodan klasik müziğe uzanan harika repertuvarlarıyla parkın büyülü atmosferine büyük katkı sağlıyorlar. Patenciler, kaykaycılar Bethesda Çeşmesi’nin etrafında yürek hoplatırken, ellerinde dürbünleri ve fotoğraf makinalarıyla kuş gözlemcileri parkın daha az gidilen, daha az insanın ve gürültünün olduğu bölümlerine dalıyorlar. Aşıkların favorisi ise gölde sandal keyfi yapmak. Romantik buluşmaların, keyifli pikniklerin ve sakin dakikaların bir numaralı adresi bence bu park. 

İnsan şaşırıyor: Nasıl oluyor da New York gibi dünyanın en kaotik ve gürültülü şehirlerinden birinde, böyle bir sükunet vahası yaratılabiliyor? Nasıl oluyor da dünyanın en pahalı emlak piyasalarından birine ev sahipliği yapan bir şehirde, bunca yeşil alan kimsenin gözüne batmıyor? Nasıl oluyor da bu parkı başka bir şeye dönüştürmeyi kimse düşünmüyor? 

Şöyle oluyor: New York’ta yaşayan herkes parkına sahip çıkıyor. Varlıklı insanlar, vakıflar, fonlar parka büyük bağışlar yapıyorlar. Bu bağışlar parkın bakımı, onarımı ve yaşatılması için kullanılıyor, kampanyalar düzenleniyor. Sadece varlıklı insanlar değil herkes bu kampanyalara katılıp, parkı koruyor. Bu kampanyalar içinde en sevdiklerimden biri olan ‘’bir banka da sen sahip çık’’ projesini çok ilham verici buluyorum. Bağış yapıp banka sahip çıkan kişinin adı bir plakete yazılıp, üstüne çakılıyor. İnsanlar sevdikleri adına da bağışlarda bulunup onların hatırasını sonsuza dek yaşatabiliyorlar. Sevgililer birbirlerine olan duygularını bu banklara yazdırabiliyorlar. Aileleler, arkadaşlar birbirlerine bir bank hediye edebiliyorlar. Kimileri çok duygusal kimileri ise çok espri dolu pek çok mesaj yazıyor üzerlerinde, okurken saatler geçirebilirsiniz. En sevdiğim şu olmuştu: Sevgili Mark, evet seni çok seviyorum ve seninle evleneceğim ama eğer bir gün kavga edersek, artık üzerinde uyuyabileceğin bir bankın var burada!

İşte Central Park bu şekilde yaşamaya, Manhattan’da yaşayan yeşile hasret şehirliyi desteklemeye, gökdelenlerin gölgesinde ve milyonlarca nüfusun arasında akıl almaz bir tabiat harikası sunmaya devam ediyor. Darısı hızla betonlaşan tüm kentlerin ve parkların başına! 

Yolunuz New York’a düşerse, en az bir yarım gününüzü Central Park’a ayırmanızı öneririm. Çok mutlu olacağınızı garanti ediyorum.

Yollarda görüşürüz…


Makaleleri
Oslo'nun Heykel Parkı
Sicilya Macerası
Sicilya'nın Manzaralı Köşesi Erice
Siracusa
Kopenhag' ın İmzası: Siyah Elmas
Arktik Norveç' e Kıyı Kıyı
Ateş ve Buzun Uzak Diyarı İzlanda -2-
Norveç' in Kuzey Kıyıları
Müzik Ve Kültür Şehri Leipzig
Kathmandu'nun Küçük Tibet'i BODHNATH
İnle Gölü
Central Park
Bergen
Cloisters
Ateş ve Buzun Uzak Diyarı İzlanda -1-
Agra' nın Sürprizi
Festivaller Diyarı Butan
Adı sık sık değişen ülke!
Brava Casa / Röportaj
Şvedagon
Himalayalar' in Ejder Kralligi: BHUTAN -2-
Doğu'nun büyülü kenti Kolkata!
Viyana Yeni Yıl Konseri'ni yerinde izledik
Sofya
Balkanlar Notları-2
Balkanlar Notları-1
Hindistan Dönüşü
Tibet' ten Kısa Kısa
Hırvatistan-Opatija Notları
Hırvatistan Gezisi Notları
Lima Notları
Hong Kong Notları
Münih ve Opera
Fiyord Postası
Bangkok Güzellemesi
Macchu Picchu Notları
Machu Picchu Treni Notları
Viyana ve Salzburg' da Müzik Dolu Günler
Hırvatistan
Dünyanın en tuhaf kenti La Paz
Neden Butan' a Gideriz?
Shwedagon
"İslomania" ve Benim Adalarım
Cusco' da Bir Gezgin
Işık ve Müziğin Dansı: Viyana & Salzburg
Her Ada Bir Dünya: Endonezya

Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]