Ateş ve Buzun Uzak Diyarı İzlanda -2-


 

Bir önceki yazımda İzlanda hakkında bazı genel bilgiler vermiş ve bir sonraki yazıda ise sevdiğim detaylara değineceğimi, çavlanlar ve buzul göllerinden behsedeceğimi söylemiştim. Dolayısıyla bu güzellikleri paylaşmak için fazla beklemeye gerek yok sanırım.

Izlanda tam bir çavlanlar cenneti dersem doğru söylemiş olurum. Ama öyle böyle değil! En büyüğünden en güçlüsüne, yamaçlardan ip gibi süzülenlerinden tutun, buzulların altından hiddetle saldıranlarına kadar çeşit çeşit çavlan var bu büyüleyici diyarda! Bir haftalık seyahatimizin bazı odak noktaları işte bu olağanüstü şelaleler oldu.

Türkçe’de Altın Şelale anlamına gelen Gullfoss, hiç de sıradan bir şelale değil. Bir seferde dökülmüyor mesela. Hvita nehri üzerinde biri 11 diğeri 21 metrelik iki görkemli zikzak yaparak, kocaman basamaklar halinde, 32 metrelik derin ve dar bir yarığın içinde gözden kayboluyor. Müthiş fotojenik bir şelale Gullfoss, fotoğrafçılar doyamıyor...  Kilometrelerce öteden, gökyüzüne yükselen bulut gibi serpintileriyle yerini açık eden bir çavlan. Yaz aylarında eriyen karın buzun sularıyla iyice debisi artıyor. Bir de öyküsü var: Arazinin sahipleri Tomas Tomasson ve Halldor Halldorsson, bir elektrik santrali yapımı için bu araziyi ve tabii ki şelaleyi yabancı bir firmaya kiralarlar. Neden bilinmez, ama bir türlü bu proje hayata geçirilemez. Ama bununla ilgili anlatılan öyküde Tomas’ın kızı Sigridur’un kahramanlığı ön plana çıkar hep. Sigridur babasına gider ve ‘’Bu şelale benim en yakın dostum, arkaşadım, sırdaşım. Sen benim arkadaşımı benden nasıl alabilirsin? Onu, üzerinde bir baraj inşa edip öldürmeyi nasıl düşünebilirsin? Eğer bu konuda ısrarcı olacaksan ben de kendimi şelaleye atarım’’ der. Kızının ciddi olduğunu gören Tomas, bu sevdadan vazgeçer ve şelale İzlanda devletine satılır. O zaman bile bir hidroelektrik santrali projesi konuşulmaktadır ama buna karşı çıkan İzlanda halkı sayesinde, Hvita nehri ve şelale dokunulmazlık kazanır. Bugün artık bütün nehir, şelale ve çevresi koruma altında. Bu vesileyle ülkemizde ciddi bir sorun olan, ekosistemi altüst eden, para hırsıyla memleketi cehenneme çevirip, can damarlarını kurutan HES’lere ve onların simgelediği her şeye karşı hayatını ortaya koyan mücadeleci dostlara selam olsun! Sigridur Tomasdottir’in bir heykeli var bugün Gullfoss’un yanıbaşında. Bizimkilerin akıbeti ise belirsiz!

İzlanda’nın ünlü bir başka çavlanı, adı Türkçe’de Tanrılar Çavlanı anlamına gelen Godafoss’tur. Ülkenin kuzeyinde yer alan ve UNESCO tarafından koruma altına alınmış bir göl olan Myvatn yakınlarında yer alan bu çavlanı görmeden giden yoktur herhalde ülkeden. Diğeri kadar yüksek ve görkemli olmamasına ragmen, bu çavlan da son derece fotojeniktir. Yaklaşık 12 metreden dökülen, 30 metra açıklığında bir şelaledir Godafoss. Peki neden Tanrılar Çavlanı denmiş? Bunun da bir öyküsü var: İzlanda, 1000 yılında Hıristiyanlık dinini kabul eder. Kanun Sözcüsü Torgeir, Halk Meclisi Althingi’de bunu prada toplanmış olan bütün klanların temsilcilerine, şeflerine ilan eder. Bununla beraber, hala Pagan olanların da eski gelenekleri sürdürmelerinde bir sakınca yoktur denir. Meclisin toplantısı bitince, yaşadığı yere dönen Torgeir, bu bölgeden geçerken, beraberindeki eski NORSE tanrılarının heykellerini,  tuttuğu gibi şelaleye atar! Hıristiyan olduğunun kanıtıdır bu artık! Bu manevi dönüşümün simgesi olarak da kabul edilen Godafoss, diğer tüm çavlanlar gbi koruma altında. Ülkede hala var olan paganlar ise, o eski tanrıların ruhunun hala bu şelalede yaşadığına inandıkları için, özellikle gündönümlerinde buraya gelip bazı ritüeller yapıyorlar. Kimse kimsenin inancına karışmadığı, benimki seninkinden daha doğru, sen de benim yaptığım gibi yapmalısın demediği için, bu kavgalar 1000 yıl önce sonlandırıldığı için, az sayıdaki paganın bu ritüelleri yapmalarında en ufak bir sakıca görülmüyor. Zaten yaptıkları da ne ki? Biraz dua, biraz iyi dilek ve iyi insan olma çabasında doğanın desteğini istemek!

Bu iki çavlana hiç benzemeyen, aslında gördüğüm hiçbir çavlana benzemeyen, beni gördüğüm her sefer korkutan, ürperten ve bütün güzellik kalıplarını kökünden yok sayan bir başka çavlandan daha bahsetmek istiyorum şimdi. Dettifoss! Vahşi, yıkıcı ve önüne ne katarsa sürükleyip yok edeceğinden emin olduğunuz bir doğa gücünü simgeliyor Dettifoss. Türkçe’de anlamı Düşen Sular! Düşmek de  nasıl düşmek hem de! Hipnotize ediyor insanı. Yakınına gittiğinizde başınız dönüyor resmen. Saniyede 193 metreküp debisiyle Avrupa’nın en güçlüsü kabul ediliyor. İstanbul’un bir günlük su ihtiyacını, sadece üç buçuk saatlik akışıyla karşılayabildiğini söyleyince bu gücü daha iyi anlayabilirsiniz. Ya da 50 günde İstanbul’un 10 barajındaki bütün su rezervleri doluyor dersem… İşte böyle bir canavar Dettifoss! Yanına yaklaşırken eski bir nehir yatağından yürümeniz gerekiyor. Bu yatağı hangi güç nasıl oymuş olabilir diye düşünürken, bir anda ayaklarınızın altında görüyorsunuz Dettifoss’u ve anlıyorsunuz işte! Milyonlarca yıl önce bölgede yaşanmış olan depremler ve volkanik patlamaların sonucunda defalarca yatak değiştirmiş Jokullsa a Fjollum nehri. Bir seferinde ise beslendiği Vatna Buzulu’nun altındaki aktif yanardağların erittiği akılalmaz miktardaki suyla birleşerek, bir super-nehir yaratmış sistem. Ve işte o geniş nehir yatağını ve devamındaki devasa kanyonu da bu şekilde oymuş Jokullsa a Fjollum nehri. Günümüzde, en azından şimdilik, eskisine oranla daha sakin olduğunu söylüyorlar ama şelalenin yanına yaklaştığınızda öyle hissetmiyorsunuz. Diyorum ya, ben neredeyse korkuyorum… Son yıllarda bu bakir ve sıradışı doğasıyla, Hollywood yapımlarında kendine sıkça yer bulmaya başladı İzlanda ve Ridley Scott ünlü Prometheus filminin açılış sahnesinde bu çavlanı kullandı. Dünyadan ayrılıp bir başka gezegene ışınlandığınızı zannedebileceğiniz yerlerden biri burası! Haksız değil ünlü yönetmen! Bu etkileyici açılış sahnesini izlemenizi özellikle tavsiye ederim.

Çavlanları bir yana bırakırsak, bana kalırsa bir başka etkileyici yer olan Jökullsarlon buzul gölünden de bahsetmek gerekir. Burası Vatna Buzulu sisteminde dünyanın yüzyıllar boyunca yaşadığı soğuma ve ısınmalar sebebiyle oluşan bir buzul gölüdür.  Günümüzdeki şekline 1930larda kavuştuğu söyleniyor. Tabii son yıllarda küresel iklimin değişmesi ve sıcaklıkların artması sebebiyle de büyümesi hızlanıyor. 1970lerin başından beri gölün yüzölçümü dörde katlandı. Son yıllardaki hızlı buzul çekilmesiyle derinliği 284 metreye ulaştı ve artık İzlanda’nın en derin gölü burası! Hayvan varlığı da çok renkli Jökulsarlon’da. Denizle bağlantısı olduğu için foklar, deniz kuşları ve tabii ki zengin balık çeşidini gözlemek mümkün. Buradaki en zevkli etkinlik hem suda hem karada kullanılan anfibik araçlarla, lagüne inip, kimi 15 metre yüksekliğe ulaşan buzdağları arasında gezinti yapmak. Bence bu gezintinin sonunda, göl ile denizi birbirine bağlayan nehrin kenarından sahile inip, kıyıya vurmuş buzlar arasında dolanmak da işin keyifli kısımlarından…

İzlanda hakkında sayfalar doldursak da yeterince anlatılamayacak nitelikte, hiçbir yere benzemeyen son derece ilginç bir coğrafya! Avrupa ama Avrupa değil dedim ya bir önceki yazıya başlarken, bunu hatırlatmak istedim yine. Avrupa’nın son vahşi toprakları diyor kimi yazarlar İzlanda hakkında ve bence harika bir tanımlama bu! El değmemiş topraklar nasıl olur acaba diye düşünenlerdenseniz, cevabınızı İzlanda’da bulacaksınız kesinlikle. Türkiye’den direkt uçuş olmadığı için mutlaka aktarmalı gitmek gerekiyor.Ben genellikle THY ile önce bir kuzey başkentine uçuyorum ardından da İcelandair seferlerinden birine geçiyorum. Ancak daha ekonomik olan WOWAir ile Avrupa’nın gittikçe artan sayıda noktasından İzlanda’ya ulaşmak mümkün. Turizm gittikçe önem kazanıyor ve son 8 yılda yaşanan artışı ben birebir gözlemledim, yaşadım, yaşıyorum. Dolayısıyla eğer gitmek varsa planlarınızda, gittikçe kalabalıklaşmadan, bozulmadan – ki eninde sonunda değişecek bozulacak maalesef her yer gibi- yapın bu işi derim.

Yollarda görüşürüz…

 


Makaleleri
Oslo'nun Heykel Parkı
Sicilya Macerası
Sicilya'nın Manzaralı Köşesi Erice
Siracusa
Kopenhag' ın İmzası: Siyah Elmas
Arktik Norveç' e Kıyı Kıyı
Ateş ve Buzun Uzak Diyarı İzlanda -2-
Norveç' in Kuzey Kıyıları
Müzik Ve Kültür Şehri Leipzig
Kathmandu'nun Küçük Tibet'i BODHNATH
İnle Gölü
Central Park
Bergen
Cloisters
Ateş ve Buzun Uzak Diyarı İzlanda -1-
Agra' nın Sürprizi
Festivaller Diyarı Butan
Adı sık sık değişen ülke!
Brava Casa / Röportaj
Şvedagon
Himalayalar' in Ejder Kralligi: BHUTAN -2-
Doğu'nun büyülü kenti Kolkata!
Viyana Yeni Yıl Konseri'ni yerinde izledik
Sofya
Balkanlar Notları-2
Balkanlar Notları-1
Hindistan Dönüşü
Tibet' ten Kısa Kısa
Hırvatistan-Opatija Notları
Hırvatistan Gezisi Notları
Lima Notları
Hong Kong Notları
Münih ve Opera
Fiyord Postası
Bangkok Güzellemesi
Macchu Picchu Notları
Machu Picchu Treni Notları
Viyana ve Salzburg' da Müzik Dolu Günler
Hırvatistan
Dünyanın en tuhaf kenti La Paz
Neden Butan' a Gideriz?
Shwedagon
"İslomania" ve Benim Adalarım
Cusco' da Bir Gezgin
Işık ve Müziğin Dansı: Viyana & Salzburg
Her Ada Bir Dünya: Endonezya

Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]