Paylaşılamayan Kent: Kudüs


Kutsal topraklar üzerinde İsrail ve Ürdün’ü kapsayan seyahatimiz Tel Aviv’de başladığında, dinsel, kültürel, siyasi hareketliliğin yoğun olarak hissedildiği, zamanın farklı bir şekilde yaşandığı bir coğrafyada olduğumuzu hissetmeye başlamıştık bile.

 

Hem geçmişiyle, hem bugünüyle tüm dikkatleri üzerinde toplayan bu bölgede 1948 yılından beri varolan İsrail göreceli olarak öyle küçük bir toprak parçası üzerinde bulunurki, kısa süre içinde meraklı bir gözlemci onun tarihi yoğunluğunu, güncel çelişkilerini hissedebiliyor.

 

İsrail devletinin simgelerinden sayılabilecek modern Tel Aviv, insanlarının çatışmaktan çok çalışmayı düşündüğü endüstri kenti Hafya, etrafındaki her karış toprakta Hz.İsa’nın izi olan Tiberias gölü, onun hemen arkasında, 18-20 yaşlarında, zorunlu askerlik hizmetini yerine getiren, askerliği bir gereklilik, bir yaşam biçimi olarak algılayan kızlı erkekli gençlerle karşılaştığımız Golan tepeleri, Vaftizci Yahya’nın Hz. İsa’yı vaftiz ettiği, bugün stratejik önemi çok büyük, bölgenin sınırlı su kaynaklarından, uğruna pekçok şeyin göze alınabileceği Ürdün nehri, hepsi, hepsi bu toprakların geçmişinin ve bugünün içiçe geçtiği yerler.

 

Seyahatimizin en ilginç yanlarından biride hem İsrailden, hem Ürdün’den tarihe, bugüne bakabilmek oluyor ve Ürdün nehrinin doğudan ve batıdan aynı şekilde görülmediğini sezebiliyoruz.

 

Gezimizin son durağını oluşturan Kudüs’e ulaştığımızda ise ilk andan itibaren farklı bir havayı solumaya başladığımızı hissediyoruz. İsrail’in geneline oranla daha dindar olan Musevilerin yoğun olarak yaşadığı Kudüs’e gelişimiz bir Cuma akşamına rastlamıştı ve otelimizin tüm yemek salonları durmaksızın ilahiler söyleyerek toplu halde yemek yiyen, Şabat yasaklarının başladığı Cuma akşamını evi yerine otelde geçirmeyi tercih eden dindar Yahudiler doluydu.

 

Tamamını Eski Kudüs kentinin gezilmesine ayırdığımız ertesi günün sabahında ilk olarak Zeytin Dağı’na ulaştığımızda görkemli bir manzara ile karşılaşıyoruz. Tam karşımızda gördüğümüz, bir avuç içine sığacak kadar küçük tepenin yüzmilyonlarca Yahudi, Hristiyan ve Müslümanı birleştiren ve aynı zamanda onları birleşmeyecek kadar ayıran olayların, inançların merkezi olduğunu düşünmenin insana ürperti ile karışık bir heyecan vermemesi mümkün değil.

 

Kudüs’ün tarih sahnesine çıkması Davud peygamberin İÖ 10.yüzyıl civarında İbrani kabilelerin yaşadıkları bölgenin ortasındaki bu şehri olarak krallığına başkent yapması ile başlıyor ve Hz. İbrahim’in oğlu Ihak’ı (Yahudi inancına göre) Tanrıya kurban etmeye giriştiği Moriah tepesine Hz. Süleyman’ın ilk mabedi dikmesiyle önemi artıyor. İÖ.6. yüzyıl başında Babil hakimiyeti sırasında Yahudilerin başkaldırması sonrasında Babilliler bu mabedi yıkıyorlar ve Yahudi toplumunun ileri gelenleri Babilon’a sürüyorlar. İÖ. 538’den itibaren başlayan Pers egemenliği altında onarılan mabed tüm Yahudileri birleştiren bir kutsal yer olarak varlığını sürdürüyor ve İÖ.1.yüzyılda Kral Herod döneminde bugün ancak dış duvarının küçük bir kısmı ayakta kalan görkemli yeni bir mabed 480 m. uzunluğunda, 280 m. genişliğinde bir alana inşa ediliyor. Roma egemenliğinde ise İS 70.yılında Romalı general Tıtus bu mabedi yerle bir ediyor ve işte bu olaya Yahudiler yaklaşık yirmi yüzyıldır, bu mabedin ayakta kalan batı duvarı önünde ağlıyorlar ve ağlama duvarı adı da buradan geliyor.

 

Roma ve Bizans dönemlerinin ardından Müslüman Araplar 638 yılında Kudüs’ü alıyorlar ve işte bu dönemde Yeruşelayim adı Kudüs’e dönüşüyor. Yahudilerin büyülü mabedinin yıkıntıları üzerine önce El Aksa Camii, kısa süre sonra da Kubbet-üs Sahra inşa ediliyor. Daha sonraları Haçlı hakimiyeti, Memluk hakimiyeti ve Yavuz Sultan Selim’le beraber Osmanlı hakimiyeti. Tarih boyunca Kudüs uğrunda savaşılan şehir olma özelliğini sürdürmüş oluyor.

 

Ve Zeytin Dağından baktığımızda görüş alanımız içine giren karşıdaki tepe bütün bu tarihi ve bu tarihe yayılan inançları barındırıyor. İşte tam karşıdaki Mariah tepesinde Hz. İbrahim Tanrıya karşı ilk büyük sınavını vermiş, oğlu Ishak’ı kurban etmeye kalkmıştı, işte yine buradan Hz. İsa Kudüs’e son kez bakarak ağlamıştı. Ve işte Hz. Muhammed karşı tepedeki kayanın üzerinden Mirac’a çıkmıştı. Ve işte dünyanın dört bir yanından milyonlarca göz bu inançlarla karşımızdaki bu avuç içi kadar tepeye yöneliyor.

 

Her üç tek tanrılı din için kutsal olan bölgeyi adım adım gezmeye başladığımızda Hz. İbrahimle, Hz. İsa’yla ve Hz. Muhammed’le aynı mekanları paylaşmış olmanın verdiği heyecanı yaşamaya başlıyoruz. Ezan, ilahi ve çan seslerinin birbirine karıştığı bir ortamda Eski Kudüs içinde ilerliyoruz.

 

Yürüyüşümüzün ilk durağı, Eski Kudüs’ün merkezinde, Müslümanların büyük bir kıskançlıkla sahip çıktığı aralarında El Aksa camii, Kubbet-üs Sahra gibi çok önemli anıtların da bulunduğu kutsal olan (Haram es Şerif). Haftanın belirli günleri Müslüman olmayan ziyaretçilere kapalı olan bu alana Türkiye’den geldiğimiz için rahatlıkla girebiliyoruz. Alanın tam ortasında bütün haşmetiyle Kudüs’ün en görkemli anıtı Kubbet’üs Sahra altın kubbesi ile yükseliyor. Doğru olmayan bir adlandırmayla Ömer Camii olarak bilinen bu yapı 1960 yılında Ürdün Kralı Hüseyin’in sağladığı 1,5 milyon dolarla tamamen onarılmış ve kubbesi 85 kilo ağırlığında 34 ayar altınla kaplanmış. Ayrıca bu anıt Kanuni döneminden kalma çok güzel çinilere de sahip. Bu yerin önemi Müslümanlar için, Hz. Muhammed’in Mirac’a çıktığı yer olmasında yatıyor. Fakat buraya ilişkin bir diğer inançta, yine burada bulunan kayanın Hz. İbrahim’in oğlunu Tanrıya kurbat etmek istediği yer olması. Özellikle Yahudiler için önemi buradan kaynaklanıyor ve Yahudilerin ilk mabedini Hz. Süleyman yine bu tepe üzerinde oluşturuyor.

 

Her üç tek tanrılı dinin’de bir anlamda kaynağını oluşturan Hz.İbrahim’in yaşantısı ve tarihçileri ile ilgili tartışmalar belki de yüzlerce yıldır süregelen bazı çatışmaların da başlangıcını oluşturuyor. Şöyle ki, Hz. İbrahim İbrani kökenli eşi Sura’dan Ishak’a, Arap kökenli Hacer’den de İsmail’e sahip olmuştur. Tanrı, Hz. İbrahim peygamberden oğlunu, en sevdiği oğlunu kurban etmesini istediğinde, Yahudilere göre İbrahim peygamber Ishak’ı, Müslümanlara göre ise İsmail’i tercih etmiştir. İşte İbrani- Arap, Yahudi-Müslüman çatışması bu olaya kadar çıkarılabiliyor.

 

EL Aksa camiini de gezdikten sonra durağımız Ağlama Duvarı oluyor. Yahudilerin 2000 yıldan beri Romalı Tıtus tarafından yıkılmasına ağladıkları büyük mabedin bir parçası olan ağlama duvarına bir şabat günü gelmemiz gezinin zenginliğini daha da artırıyor. Aşırı dindar Yahudiler, Hessimdimlerin kadınların bir yanda, erkekleri bir yanda olarak toplandığı bu duvarın karşısında yer alan alanda resim çekmek yasak. Dindar Yahudiler sallanarak dualar, ilahiler okurken, bir kısım insanlar da ellerindeki kağıtlara yazılmış mesajları, dilekleri gelenek olduğu üzre ağlama duvarının taşları arasına sıkıştırmaya çalışıyorlar. Bu alandaki yasağın sadece resim çekmeyi kapsamadığını beraberimizdeki bir bayanın elinde kalemiyle bir kağıt parçasına yazı yazarken onu gören bir dindan yahudinin tepkisinden anlıyoruz. Şabat günü kalem tutarak yazı yazmak da yasak.. (02) 62-12-22, bu da Tanrıya ağlama duvarı aracılığıyla uzaktan Faksla mesaj göndermek isteyenler için kurulmuş şirketn olan Bezak’ın faks numarası. Böylece dünyanın her tarafından ağlama duvarına ulaşmak mümkün.

 

Adeta içiçe geçmiş müslüman ve Yahudi kutsal yerlerini Hristiyan kiliseleri çevreliyor. Ermeni ve Yahudi mahalleleriden geçerek Davud Peygamberin mezarı olarak bilinen yeri gördükten sonra İsa peygamberin çarmıha gerildiği Golgotha (kafatası) tepesine ulaşıyoruz. Burada küçük bir alanı altı hristiyanlık mezhebi paylaşmış ve herbiri bir köşede varlığını sürdürüyor. Kalabalık, ağlayanlar, ilahiler söyleyenler, birbirine karışan insan grupları, adeta mahşer günü....

 

Eski Kudüs gezimizi, 10.yüzyıldan sonra ortaya çıkan bir inanca göre Hz.İsa’nın çarmıhını oluşturarak kalasları taşıdığı yol olan Via Dolorosa (Acılı yol)’ı başından sonuna kadar yürüyerek tamamlıyoruz.

 

Günün sonunda adım adım gezdiğimiz eski Kudüs’ün bir ruhu, bir kişiliği olduğu daha iyi anlıyoruz. Her ne kadar paylaşılamayan şehir diye bilinse de gerçekte eski Kudüs en küçük parçasına kadar çeşitli dini cemaatler arasında tam anlamışla paylaşılmış ve öylesine bir denge oluşmuşki, hiçbir grup bir diğerinden ne daha fazlasını talep edebiliyor ne de bu dengeyi bozmaya cesaret edebiliyor. Burada yaşayan her insan için ya da burayı uzaktan izleyen pekçok insan için Kudüs’ün tek bir taş parçası bile öylesine değerli ki...

 

Farklı dini cemaatlerde bunun bilincinde olarak, burada çıkabilecek bir huzursuzluğun hepsi için bir felaket anlamına geleceğini bildiklerinden bu hassas dengeyi korumaya özen gösteriyorlar ve siyasi otoritelerin bu küçücük alanı siyasi çekişmelerin merkezine çekme girişimlerine karşı temkinli olmaya çalışıyorlar.

 

Ve bugün bölgedeki tüm siyasi gelişmelere karşılık Kudüs bir inançlar şehri olma özelliğini varolmasının koşulu olarak ön plana çıkarmak zorunda. Eski Kudüs’ün tüm sokaklarında bir siyasi otoritenin varlığından çok inanç kurumlarının hakimiyeti hissedilmeli. Çünkü bu şehir ancak Yeruşalem (Jerusalem) yani “Barış şehri” olabildiği ölçüde Kudüs (Al Kudüs) yani Kutsal şehir olma özelliğini sürdürebilecek ve camilerinden, ağlma duvarından, kiliselerinden yükselen ezanlar, ilahiler, yakarışlar, hiçbir engele rastlamadan gökyüzüne yükselerek aynı Tek Tanrıya ulaşabilecek.


Makaleleri
Bir Kış Senfonisi - Rovaniemi, Lapland
Ağlama Duvarına Faks
Moğolistan
Kaşgar'da Bir Pazar Günü
Siena: Bir Ortaçağ Hazinesi
Suriye' deki Haçlı Kaleleri
Assisi
Hüznün ve Eğlencenin Kenti: BEYRUT
Doğu' daki Mavi Yolculuk
Hayvanseverlerin başkenti Assisi
Masal Şehir, San'a
Özbekistan: Semerkand' dan Taşkent' e yolculuk
Okyanus kıyısındaki ortaçağ masalı
Kıpır kıpır bir kent Napoli
Osmanlı' nın sünger deposuydu bugün Ege' nin gizli cenneti
Rönesansın Başkenti: Floransa
Paylaşılamayan Kent: Kudüs
Orta Asya'da Bir Kardeş Ülke: Özbekistan
Fransız Rönesansının Gözdeleri

Önerdiklerimiz

ÜRDÜN VE PETRA VADİSİ
YILDIZ SARAYI VE ÇEVRESİ
İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

Sıra dışı bir şehir jeoloji aktivitesi
FENER - BALAT TURU
OECONOMICA: ENDÜLÜS TURU
SAHRANIN ÇAĞRISI: FAS
Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]