Osmanlılar bugünkü Macaristan topraklarında (ki Macarlar Birinci Dünya Savaşı sonrasında topraklarının üçte ikisini yitirmişlerdir) yaklaşık 150 yıl kalmışlar.
Macaristan’da yaklaşık üç yıl dolaşan Evliya Çelebi’ye göre Osmanlılar yalnızca Budin’de (Yukarı Hisar, Debbağhane Varşu ve Büyük Varoş) 25 cami, 47 mescid, 12 medrese, 16 mektup, 9 han, 8 kaplıca inşa etmişler. Ne yazık ki, bunlardan yalnızca üç kaplıcanın kalıntıları günümüze ulaşmış. Bunun gibi Macaristan’ın diğer bölgelerindeki Osmanlı eserlerinin büyük bölümü tahrip edilmiş. Bu tahribatın sorumlusu da o zaman Macaristan’ı egemenliğinde tutan Habsburg Hanedanı. Macarlar Birinci Dünya Savaşı sonrasında, özellikle 1930’lu yıllarda, geriye kalabilen Osmanlı eserlerine sahip çıktılar. “Bunlar bizim eserlerimizdir” diyerek onları restore ettiler.
Bugün Macaristan’da görebileceğimiz Osmanlı eserlerini şöyle sıralayabiliriz. Buda’da Rudaş Kaplıcası (Yeşil Direkli-Sokullu Mustafa Paşa Kaplıcası), Gül Baba Türbesi, Debbağhane Raç Kaplıcası, Veli Bey (İmparator) Kaplıcası kalıntıları, Vizivaroş’daki Kapuçin Kilisesi duvarındaki Toygun Paşa Camii kalıntıları, Buda Kalesi, Ortahisar’ın güney ucundaki mezarlık ve burç kalıntıları; Eğri’de (Eger) Kale, Hamza Bey Mescidi Minaresi (minare yıkılmıştır), Valide Sultan Hamamı kalıntıları; Estergon’da burç kalıntıları; Erd Kasabası’nda Hamza Bey Camii minaresi, Şikloş’da Malkoç Bey Camii kalıntıları. Ancak en ilginç Osmanlı kalıntıları, birbirine yakın iki kent olan Peyç ile Zigetvar’da. Biz de bu iki kenti tanıtmak istiyoruz.
Baranya Eyaleti’nin başkenti olan Peyç, Tuna ve Drava nehirleri yakınlarında Meçek Dağı eteklerinde kurulu iki bin yıllık bir kent. Budapeşte’nin 200 km güneyinde yeralan Peyç, kömür ve değişik minerallerin çıkarıldığı, Akdeniz iklimi ile ünlü bir üniversite kenti. Macaristan’ın ilk üniversitesi 1367 yılında burada kurulmuş. Akdeniz ikliminden dolayı Peyç’de orkide, kayısı, erik, armut, şeftali, ceviz, badem, incir ama en önemlisi üzüm yetiştiriliyor. Evliya Çelebi’nin biraz da abartılı anlatımına bakılırsa Peyç’de armudun 170 türü yetiştiriliyormuş. Kendisi Peyç’de bir beyin konuğu iken 42 değişik tür armut yemiş! Bölgede ünlü “Kadarka” şarabının adı Üsküdar’dan (Skadar) geliyor.
Peyç 1543-1686 yılları arasında Osmanlı egemenliğinde kaldı ve Pecuy adıyla anıldı. Kent, Osmanlı tarihinde biraz da burada doğumlu tarihçi İbrahim Peçevi (1574-1650) ile ünlü. Bir ara Macaristan’ın eski başkenti Székesfehévar’da (İstolni-Belgrad) valilik yapan İbrahim Peçevi’nin eseri Peçevi Tarihi, Osmanlıların 1520-1640 yıllarını kapsıyor.
Peyç’e ilk yerleşen İliryalılar ve Keltler. Roma döneminde kent, Güney Pannonya’nın başkenti Sapianae olarak adlandırılmış. Kent, Rahip Janus Pannonius zamanında ciddi bir Rönesans dönemi geçirmiş. Rahibin adının verildiği Pannonius Caddesi’nin başladığı yerdeki Leonardo da Vinci büstünün varlığı da bunun işareti.
Osmanlıların egemenliğinde kent Ortadoğu havalı bir ticaret merkezine dönüşmüş. Osmanlılar kenti aldıktan bir süre sonra, anameydanına Aziz Bartolomeo Kilisesi’ni yıkarak kare planlı Gazi Kasım Paşa Camii’ni inşa ederler. Osmanlılar kenti terk etmek zorunda kaldıklarında cami kiliseye çevrilir. Barok eklerle birlikte son cemaat yerine büyük bir bölüm eklenir, minaresi de yok edilir. Bu yüzyılın başında ve 1950’li yıllarda yapılan restorasyonlarda Macarlar geçmişlerine saygı yaklaşımı içinde binadaki Barok ekleri kaldırırlar ve binaya yeniden Osmanlı kimliğini kazandırırlar.
Şu anda Peyç’in anameydanına damgasını vuran Osmanlı kubbeli bir yapı var. Üzerinde de hilal ile haç yer alıyor. Hoşgörünün böylesi, barışsever dünya halkları için önemli bir referans.
Peyç’teki bir başka yapı Yakovalı Hasan Camii. 16. yy’a tarihlenen bu eser, Macaristan’da minaresi, kubbeli harimi ayakta olan tek Osmanlı camisi. Peyç’teki başka bir Osmanlı kalıntısı İdris Baba Türbesi. Bugün Çocuk Hastanesi bahçesinde bulunan Türbe 1591’de yapılmış, uzun süre barut deposu olarak kullanılmış, 1963’te restore edilmiş. Ayrıca Peyç’in Sallai Caddesi’nde Memi Paşa Hamamı kalıntıları yer alıyor.
Akdeniz havası, kültür ağırlıklı sakin ortamı ile çok hoş bir Macar kenti Peyç. Üniversite kenti olmasından dolayı genç bir nüfusu var. Geç Barok, Neo-rönesans, Neo-klasik, eklektik biçemli yapılar tüm kenti sarmış gibi. Eski kentin surları ile burçları hâlâ duruyor. Anameydandaki Eyalet Konseyi (eski Peyç Bankası) Binası, Belediye Binası, Nador Oteli, Katedral, Art-nouveau, Pannonia Hotel, Ulusal Tiyatro, Sinagog kentin görkemli binaları arasında. Peyç’te yalnızca 100 metrelik Kaptalan Sokağı’nda 5 tane müze yer alıyor. Martyn Ferenc Müzesi (non-figuratif ressam), Endre Nemes Müzesi (sürrealist ressam), Çağdaş Macar Sanatları Müzesi, Viktor Vásârely Müzesi (pop-art sanatçılarının doğduğu ev), Jolnay Seramik Müzesi (kentin en eski evi). Bu müzelerin hemen yakınında da ünlü Çontvari (Kosztka Tivador Csontvary, 1853-1919) Müzesi bulunuyor. Çontvari yaşadığı süre içinde ünlenmemiş. Ölümünden sonra Paris’te açılan sergisini gezen Picasso, içeride bir saat yalnız bırakılmasını istemiş ve sonra sergiden çıkarken “yüzyılımızda benim kadar büyük bir ressamın olduğunu bilmiyordum” demiş.
Peyç’e damgasını vuran yapı malzemesi seramik. Çatılar seramikle kaplı, heykeller, çeşmeler seramikten. Kentte 1868’de açılan fabrika, Peyç Jolnay seramiği ile çok ünlenmiş. Seramik üretiminden dolayı Peyç ile Kütahya kardeş kentler.
Zigetvar ise Peyç kentine 25-30 dakikalık uzaklıkta. Zigetvar, Muhteşem Süleyman’ın alamadan öldüğü kalenin bulunduğu yer ve “Ada Kale” anlamına geliyor. Bugün hâlâ kısmen su ile çevrili kaleyi görseniz, Sultan Süleyman 100 bin kişilik ordu ile 30 günde bu kaleyi nasıl alamamış diye şaşırırsınız.
Sultan Süleyman, Zigetvar Kalesi’nin düşmesinden iki gün önce ölmüş. Yüreği ve iç organları Türbek diye anılan yere gömülmüş. Bu yerin üzerinde daha sonra Habsburg Hanedanı bir kilise dikmiş. Kale alındıktan sonra Osmanlılar hemen kale içinde Sultan Süleyman Camii’ni inşa etmişler. Caminin özgün mihrabı hâlâ duruyor. Mihrab üzerindeki damla pencere oldukça ilginç. Caminin minaresi doğal tahribata dayanamamış, boyunun üçte ikisini yitirmiş. Zigetvar Kalesi’nin mazgalları, kaleye Osmanlılar tarafından eklenmiş. Zigetvar’da bir de Osmanlı biçemli pencerelere sahip bir Barok Kilise var. Yapının aslı 1596’da inşa edilen Ali Paşa Camii. Cami daha sonra kiliseye çevrilmiş ve bir çan kulesi eklenmiş. Ardından Macarlar restorasyonda değişik Barok ekleri kaldırınca yapının Osmanlı kimliği öne çıkmış. Kilisenin kubbesinde ise ilginç bir fresko var: Kanuni Sultan Süleyman hasta yatağında ölümü beklerken, 2400 askeriyle kaleyi savunan Macar komutan Mikloş Jrinyi ise ölüme gidiyor. Zigetvar’da ayrıca bir Türk Evi ile Medrese olarak adlandırılan ve şu anda müze olarak gezdirilen bir yapı daha var.
Zigetvar’a yaklaşık 2 km uzaklıktaki boş alanda bir Türk-Macar Dostluk Parkı açıldı. Sultan Süleyman ve Jrinyinin büstleri ile Sultan Süleyman’ın temsili bir türbesinin bulunduğu park oldukça ilgi çekici.
Budapeşte’ye kadar gitmişken günübirlik bir gezi ile mutlaka Peyç ve Zigetvar görülmeli.