Hırvatistan


Geçen hafta, Hırvatistan turundayken, bir çok yerde, ülke ve bana hissettirdikleri hakkında notlar tuttum. Epeyce malzeme var elimde ama bazı noktalar var ki, buraya aktarmadan geçemeyeceğim.

 

Hırvatistan genel olarak, çok çok güzel bir ülke. Doğal güzellikleri yanında, tarihi zenginlikleri gerçekten dikkat çekiyor. Ülkede, Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi' nde bulunan değişik yerler var.

  • Dubrovnik Eski Kent
  • Trogir Aziz Lorenzo Katedrali
  • Şibenik Aziz Yakub Katedrali
  • Poreç Aziz Eufrasius Bazilikası

Ve bir de tabii ki Doğal Miras Listesi'ndeki inanılmaz Plitvice Gölleri...Hayatımda bu kadar güzel bir mavi görmedim. Koyu boncuk mavisi ile nil yeşili karışımı...Hani, temiz bir poyraz estiğinde İstanbul Boğazı'nın aldığı renk var ya, işte onu alın ve birbirinin içine, küçük şelalaler şeklinde akan, irili ufaklı göllere yerleştirin. İşte o kadar güzel...

 

Turdayken aldığım notlardan bir bölümü aşağıya ekliyorum:

 

Hırvatistan bence turist yönünden bir çok şeyi başarmış görünüyor. Sahil kentleri kaliteli turistlere de pek çok şey sunabilecek kapasitede donanmış. Restoranlarında iyi yemek yiyip, güzel şaraplar içip, hiç de kazıklanmıyorsunuz. Kötü plastik sandalye ve masalar yok ortalıkta. Gözü yormayan güzel mobilyalarla donatılmış meydanlar. Yemek yemeğe gittiğinizde, temiz masa örtüleri ve ayaklı su bardakları... Servis sektöründe kadınlar var. Birçok restoranda kadın elinin değmesiyle oluşan farkı sezinliyorsunuz.

Köylerde bile temizlik göze çarpıyor. Gecekondu kültürü yok. Evler inşa edilip, çatısı oturtuluyor. Bir de güzel boyanıyor ve pencereler, bahçeler çiçekleniyor. Bu ülke daha 15 sene öncesine dek öldürücü bir savaştaydı. Bazı kentler bombalanmıştı. Şimdiki halini görünce inanamıyor insan. Bu kadar kısa sayılabilecek süre içinde, kendini toparlamış olması harika.

Ben açıkçası biraz kıskanıyorum.

Dubrovnik'ten hiç söz etmeyeyim. Orada gerçekten kıskançlığımdan çatlıyorum. Her yan tertemiz. İnşaatlar olmasına rağmen, gözü ve kulağı üzen, yoran hiçbir şey yok. Şehir surları sanki dün yapılmış gibi kenti çevreliyorlar. Eski kentin ana caddesi Stradun,pırıl pırıl parlıyor güneşin altında. Braç adasından getirilmiş beyaz taşlarla döşenmiş her yer. Bu beyaz taş dünyanın değişik köşelerindeki ünlü yapılarda kullanılmış. Örneğin Washington Beyaz Saray, Viyana'da bazı saraylar...Stradun aslında eskiden denizmiş. Üstü kapatılarak caddeye dönüşmüş. Burayı gördüğünde "Che Straduunnn!!!!" diye bağıran Venedikli denizciyi düşünüyorum her seferinde. "Vay anasını, caddeye bakın!"

Tuvaletler her yerde tertemiz. Tabii şüphesiz ülkenin her yerinde bu standartlar bu seviyede tutturulamayabilir ama yine de bizim geçtiğimiz yerlerin hepsinde, en küçük yerde bile, tuvaletler çok temizdi. Pis kokmuyorlar, hepsinde tuvalet kağıdı var, sifonları çalışıyor, sabun var. Bunları hala yazıyor olmak benim için çok üzücü. Deliriyorum bizim memlekette. Peru bile bazı konularda bizden ileri. Bizde, Göreme'nin tuvaletleri, bazı zamanlar, susuzluktan leş gibi kokuyor. İçeri girmek mümkün bile olmuyor. Bir de üstelik paralı!!! Deli olmak işten değil . Daha böyle neler! Pamukkale, İstanbul Sultanahmet...leş gibi tuvletlerrrr...Bir de büyük şehiriz! Büyük ülkeyiz! Bundan iki sene önce Ankara Anadolu medeniyetleri Müzesinde, susuzluktan tuvaletler çalışmıyordu. Hatırlıyorum. Turistleri benzin istasyonunda tuvalete sokup, müzeye öyle geliyorduk. Allahım!!! En son böyle delirdiğim yer Peru olmuştu. İki hafta önceki seyahatte, Allahın dağ başında Raqchi adlı bir yerde, misss gibi bir tuvaletle karşılaştığımda, küçük dilimi yutacaktım.Para vermeye razıyız, yeter ki temiz olsun. Medeniyet göstergeleri bence bunlar. Ve biz maalesef bunlardan ÇOOOK uzağız.

Hırvatistan, AB'ye girecek. Neden? Ne gerek var? Zaten bir sürü şeyi bitirmiş kendi kendine. Birçok kişiyle konuştum: İstemiyorlar ama maalesef bu konuyla ilgili bir referandum bile yapılmamış. İnsanlara AB'ye girmek isteyip istemedikleri sorulmamış bile. Bir girişimle imza toplamaya kalkmış AB karşıtları ama maalesef, yeterli sayıda kişiye ulaşılmamış O yüzden referandum, gündeme bile gelememiş. Herkes diyor ki, Biz değil, hükümet istiyor. Galiba bir sürü ülkede aynı şey var. Ve buna demokrasi diyorlar! Neymiş efendim? Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesiymiş! Hadi canım sen de! Demokrasi ancak eğitim seviyesi çoooook yüksek, hali vakti yerinde ülkelerde olabilecek bir yönetim şeklidir. Halklar kendilerini yönetemezler. Halka yönetici lazımdır. Tıpkı çobanların sürüyü gütmeleri gibi, yönetecek insanlar lazımdır. Halk kendi kendini  yönetemezzzzz. Hele bizimki gibi bir ülkede! Bize gereken AYDIN DESPOTLAR'dır. Bir de tabii, oy veren seçmen, dar bölge sistemiyle, oy verdiği kişiyi bilmeli. Bizler oy verirken kaçımız oy verdiğimiz milletvekili adaylarını tanıyoruz? Bizler takım tutar gibi parti tutup, ona oy veriyoruz. Ya da daha da acısı işin, bir takım korkularla, istemediğimiz halde, istemediğimiz partilere oy verip, ardından ağlaşıyoruz. Ahh, laf nerden nereye geldi... Hırvatistan'a döneyim ben şimdi.

Biraz da Trogir'den söz edeyim. Galiba Dalmaçya kıyılarındaki en sevdiğim yer burası. Küçücük bir ada kenti. Minicik köprülerle anakaraya bağlanmış. Bir küçücük adacık, içi dolu kilisecik. Daracık sokaklar, küçücük meydan, şehrin neredeyse üçte birini kaplayan devasa katedral, varlıklı ailelerin yaptırdıkları Venedik Gotiği tarzındaki harika binalar. Romantik mi romantik, sevimli mi sevimli... 13. Yüzyıla tarihlenen katedralinin muhteşem anıtsal kapısını (portal) yörenin hakkında çok da fazla şey bilinmeyen büyük ustası RADOVAN yapmış. Sadece bu kapı için 40 yıl uğraş verdiği söyleniyor. Muhteşem bir kapı gerçekten. Adem ile Havva'nın heykellerinden tutun da, Hz. İsa'nın hayatının önemli sahnelerine dek, herşey işlenmiş. Bir de tabii insanların gündelik hayatlarından kimi sahneler, kilisenin girişindeki insancıl yapıyı öne çıkarıyorlar. Evet, Tanrı'nın evi ama yine de insanlar ön planda. Bir de tabii kilisenin ithaf edildiği zavallı aziz, LORENZO... Hristiyanlığı seçmesinin faturasını pek ağır bir şekilde ödemiş garip adam: Izgara üstünde kızartılarak! İşte bu yüzden nerede Aziz Lorenzo'yu görsek elinde ızgarası bulunuyor. Kulağa komik gelse de aslında acıklı.

Aziz Yakub, Aziz James, San Tiago veya Sveti Yakov... Hepsi birbirinden ne kadar farklı değil mi? Oysa hepsi de aynı kişiyi anlatıyor. Compostela'daki büyük hac yerinin azizi... Bilmeyenler başka başka azizlerden bahsedildiğini sanabilirler ama bütün bu isimler, aynı ismin değişik dillerdeki söylenişleri aslında. JOHN'un İvan olması gibi mesela. Ben de bunu öğrenene kadar epeyi acı çektim!!! Bunu neden anlatıyorum? Çünkü Hırvatistan'ın bir başka Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan esere geldi sıra: Sibenik Aziz Yakub Katedrali! Bu sefer bahsedilmesi gereken kişi, Juraj Dalmatinac! Ya da Dalmaçyalı Giorgio... Bu 15. Yüzyıl mimarı ve heykeltraşı, öyle bir proje yapmış ki, kimseler inanmamış gerçekleştirilebileceğine. Oysa o, inanmış ve büyük bir cesaretle başlamış kiliseyi inşa etmeye. Öyle yontularla donatmış ki yüzeyini, bugün bile baktığımızda, ağzımız bir karış açık kalıyor. Müthiş gerçekten. Ama esas ilginci, kilisenin dev tonozlu çatısının, birbirinin üstüne lego gibi yerleştirilmiş, montajlanmış dev taş bloklardan oluşmuş olması. Yığma değil, birbirine  geçmeli herşey. Görmeden anlamak çok zor ama görünce anlıyorsunuz ne demek olduğunu. Bir de kilisenin dış cephesinde görülen insan suretleri dikkat çekici. Hiçbiri birbirine benzemeyen altmıştan fazla insan sureti! Sanırım büyük usta, yoldan geçen herkesi çevirip, modellik yaptırmış Sibenik'te. Tek üzücü yanı, eserinin bittiğini görmeye ömrünün yetmemiş olması. O ölünce Floransalı Nicola geliyor ve Juraj Dalmatinac'ın projesine sadık kalarak, yapıyı bitiriyor.  Sibenik'liler bir konudan pek gurur duyuyorlar. Sahildeki bütün diğer kentler ya eski Yunan, ya da Roma kolonisi olarak başlamışlar hayatlarına. Oysa Sibenik, bir slav kavmi olab HRVAT'lar tarafından  kurulan ilk ve tek sahil kenti. İşte bundan dolayı Sibenikliler, kendilerinin gerçek bir HIRVAT kentinde yaşadıklarını söylerler hep.

Bir de büyük heykeltraş İvan Mestroviç'den bahsetmek lazım. 19. Yüzyılın sonunda doğmuş ve 1962'de ölmüş. NewYork MET Museum'da kendine ait bölümü açılan ilk sanatçı olması önemli tabii. 20. Yüzyılın en büyük yontucularından biri kabul ediliyor. Rodin'le eşdeğer tutuluyor. Hatta dini konularda eserler vermiş en önemli 20. Yüzyıl yontucusu olarak anılıyor. Küçük yaşlarda incili ezbere bilen annesinin etkisinde kalmış olması muhtemel. Doğduğu küçük kasabadan yola çıkıp, 1905'de Viyana Secession sergisinde meşhur olmasına dek geçen süreç, onun şanslı biri olduğunu gösterir bence. Zira doğru zamanda doğru yerde ve doğru kişilerle arşılaşmış hep. Sonunda New York Syracuse Üniversitesinde hocalıka yapmış ve 1959' da ABD vatandaşlığına kabul töreninde, Başkan Eisenhoover bile hazır bulunmuş. Önemli mi önemli bir sanatçı ve ülkenin dört bir köşesinde, eserlerine rastlamak mümkün. Benim en etkileyici bulduğum eser, Split Altın Kapı'daki devasa Grgur Ninski heykeli... 10. yüzyılda ayinlerde Latince yerine Hırvat dilinin kullanılması için liderlik etmiş din adamının heykeli... Bir de Trogir ana meydandaki, mahkeme olarak kullanılan Loggia'da harika bir rölyefi bulunuyor. Ona da bayılıyorum. Viyana Secession binası içindeki Beethoven frizindeki, iyi şövalyeyi andıran bir friz. Türkler ve Venediklilere harşı Hırvatları örgütleyen bir halk kahramanının tasviri...

 Bunları ve daha da fazlasını görmenin en iyi yolu, benimle birlikte 9-10 günü oralarda geçirmek...Sonra çok sevip, kendiniz de dönmek isteyeceksiniz...


Makaleleri
Oslo'nun Heykel Parkı
Sicilya Macerası
Sicilya'nın Manzaralı Köşesi Erice
Siracusa
Kopenhag' ın İmzası: Siyah Elmas
Arktik Norveç' e Kıyı Kıyı
Ateş ve Buzun Uzak Diyarı İzlanda -2-
Norveç' in Kuzey Kıyıları
Müzik Ve Kültür Şehri Leipzig
Kathmandu'nun Küçük Tibet'i BODHNATH
İnle Gölü
Central Park
Bergen
Cloisters
Ateş ve Buzun Uzak Diyarı İzlanda -1-
Agra' nın Sürprizi
Festivaller Diyarı Butan
Adı sık sık değişen ülke!
Brava Casa / Röportaj
Şvedagon
Himalayalar' in Ejder Kralligi: BHUTAN -2-
Doğu'nun büyülü kenti Kolkata!
Viyana Yeni Yıl Konseri'ni yerinde izledik
Sofya
Balkanlar Notları-2
Balkanlar Notları-1
Hindistan Dönüşü
Tibet' ten Kısa Kısa
Hırvatistan-Opatija Notları
Hırvatistan Gezisi Notları
Lima Notları
Hong Kong Notları
Münih ve Opera
Fiyord Postası
Bangkok Güzellemesi
Macchu Picchu Notları
Machu Picchu Treni Notları
Viyana ve Salzburg' da Müzik Dolu Günler
Hırvatistan
Dünyanın en tuhaf kenti La Paz
Neden Butan' a Gideriz?
Shwedagon
"İslomania" ve Benim Adalarım
Cusco' da Bir Gezgin
Işık ve Müziğin Dansı: Viyana & Salzburg
Her Ada Bir Dünya: Endonezya

Önerdiklerimiz

YERALTINDAKİ İSTANBUL TURU
SÜLEYMANİYE - VEFA - ZEYREK
LYON IŞIK FESTİVALİ
BANGLADEŞ

BANGLADEŞ

10 gece 11 gün
KONYA ŞEB-İ ARUS TÖRENİ
PERA’DAN GALATA’YA 6-7 EYLÜL 1955
İSTANBUL'UN HANLARI VE ÇARŞILARI
Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]