Kapadokya’yı görmeden Güzelyurt’u gördüm demeyin. Uzak değil Ihlara Vadisi’ne yalnızca 10 dakika mesafedeki bu güzel ilçe konuklarına farklı zevkler tattırıyor. Tarih, doğa ve kültürle yoğrulan Güzelyurt, yüzyıllardır okunmayı bekleyen bir masal kitabı gibi. Bu kitabın kahramanları ise çok zengin; Hatitler, Hititler, Medler, Persler, Kapadokya Krallığı, Roma ve Bizans İmparatorlukları, Selçuklular, beylikler, Osmanlılar diye uzayıp gidiyor. Hepsi birbirine karışmış derken Güzelyurt doğmuş...
Kapadokya’da, yeni düzenlenen asfalt yollarla ulaşımı kolaylaştıran olağanüstü güzelliklere sahip, keşfedilmeyi bekleyen bir belde var: Gelveri. Daha eski adıyla Karvala (Karballa), en yeni adıyla ise Güzelyurt. Ihlara Vadisi’ne on dakika uzaklıkta. Gelveri, yeraltı kentleri, kiliseleri, kaya-oyma mekânları, mükemmel taş işçiliğini yansıtan evleri, kavakları, söğüt ağaçları, meyve bahçeleri, yaban kedileri, keklikleri, sığırcıkları, güvercinleri ve eşekleri ile her mevsim ayrı bir renge bürünen bir doğa cümbüşü. Doğa ile insanın akıl almaz uyumu. Bir volkanik oluşumun ustaca işlenişi. Tarih ve sanat meraklıları, fotoğraf düşkünleri ve yürüyüş severler için ideal bir yer. Gelveri ya da Güzelyurt İS. 4. yüzyılda, Hıristiyanlığın yayılması sırasında önemli bir dinsel merkez olmuş. Kayseri Başpiskoposu Büyük Basil ile birlikte manastır yapılanmasının temellerini atan, Ortodoks mezhebinin ilkelerini oluşturan Aziz Gregorius Theologos’un (İlahiyatçı Aya Yorgi 330-389) doğum yerinin Gelveri’ye 5 kilometre uzaklıkta olduğu varsayılıyor.
Hattilerden Osmanlılara... Gelveri, Anadolu’daki genç volkanizma ile oluşan Hasandağ, Melendiz Dağı ve daha küçük çok sayıda yanardağın milyonlarca yıl süren püskürmeleriyle ortaya çıkan volkanik arazinin içinde kurulmuş. Daha sonra bu arazi sel suları, nehirler, rüzgar ve ısı değişmeleriyle oluşan aşınmalara maruz kalmış.
Çok yoğun arkeolojik kazılar yapılmamakla birlikte bölgenin tarihi Orta Paleolitik döneme kadar inebilir. Kasaba dışındaki Analipsis Tepesi’nde obsidyen araçlar bulunmuş. Bölge, Asur Ticaret Kolonileri (İÖ. 2000-1750), Hitit Krallık ve İmparatorluk dönemlerini (İÖ 1650- 1460/1200) yaşamış. Ege kavimlerinin, Friglerin, Kimmer-İskit akınlarının zemini olmuş. Asur, Pero, Med yönetimlerinden sonra İÖ. 332, İS. 17 yılları arasında Kapadokya Krallığı dönemini geçirmiş. İS 17’de Roma İmparatorluğu’nun 395’den sonra Doğu Roma İmparatorluğu’nun parçası sayılmış. Ardından Arap akınları, Selçuklular ve Osmanlılar gelmiş. Köydeki Rum Ortodoks toplulukları Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar ile kaynaşıp zamanla dillerini unutmuş, Türkçe konuşup Grek harfleriyle Türkçe yazmışlar. Lozan Anlaşması’ndan sonra 1924’de, bu topluluklar “Rum” sayılıp mübadeleye tabi kılınmış. Yerlerine Balkanlar’dan gelen göçmenler iskan edilmiş.
Roma İmparatorluğu öncesinde bölgede Kibele, Agthistis, Attis, Ma ve Min gibi tanrıça ve tanrılara tapınılmış. Bir üzüm ve şarap bölgesi olarak Dyonisos kültünün de önemli olduğu söyleniyor.
Yukarı mahalle... Gelveri’ye sapan yoldan ilerlediğimizde ilk gördüğümüz, sağdaki tarihi Analipsis Tepesi üzerinde Yüksek Kilise oluyor. Bu kilise Hititler’e ait olduğu varsayılan duvarın ve daha eski bir kilise kalıntısının üzerinde bulunuyor. Burada 1894 yılında bir kilise inşa edilmiş. Kilise çevresinde rahiplerin yaşadığı evler ve ortada bir sarnıç bulunuyor.
Kasabanın girişinde ise yakın zamanda ziyarete açılan bir yeraltı kenti var. Buradan, kasabanın folyo kaplama kubbeli (yakın zamanların modası alüminyum kaplama artık kurşunlu camilerin yerini almakta) “çağdaş” caminin de yeraldığı Yukarı Mahalle’ye giriyoruz. Eski yerleşimin tarihsel simgesi Kör Sokak, sağımızda kalıyor. Turizmi yakalamaya çalışan terminolojide burası ‘antique city’dir.
Meydana girdiğimizde bizi inanılmaz bir yapı karşılıyor. Burası, 1856 yılında “Rum”larca Kızlar Okulu olarak inşa edilen ve 1987’de Yıldız Üniversitesi’nce restore edilip ilginç bir konaklama tesisi olarak hizmete açılan Karballa Oteli. Otel ziyaretçilerini büyük kemerli salonda, ünlü Kapadokya şarabı ve “Carmina Burana” ile karşılıyor.
Daracık köy sokaklarında ise 20-25 yıl öncesinin Ürgüp “sıcaklığı” karşılıyor bizi. Evlerine davet edenler, tandır ekmeği sunanlar... Turizm gelince de kötü, gelmeyince de. 5-10 yıl içinde yerli-yabancı turistler “keşfedecek” Gelveri’yi. Çünkü Gelveri görülmeden Kapadokya’nın algılanması olanaksız. Her şeyin ticarileşmesi ile birlikte o müthiş sıcaklık da yok olacak. Ve bizler eski Gelveri’yi özlemle anacağız.
Gelveri’li Hıristiyanlar, Tanzimat ve Islahat fermanlarında azınlıklara tanınan haklardan sonra kendilerini çok dilli, çok dinli bir mozaik toplumun eşit bireyleri olarak hissetmişler. 19. yüzyılın ikinci yarısında Yukarı Mahalle’de görkemli taş binalar inşa etmişler. Mübadeleden bir süre önce, Osmanlı hükümetinden elde ettikleri özel bir ayrıcalık ile, üzerinde Aziz Gregori’nin resmi bulunan para bastırmışlar. Bu paraları yöredeki Türkler de kullanmış.
Gelveri’yi algılamanın en iyi yolu Yukarı Mahalle’nin taş evleri arasında Kilise Camisi’ne yukarıdan bakan tepeye doğru yürümek. Bu tepe Gelveri’yi kuşbakışı seyretmenizi sağlıyor. Rastgele eşek anırmaları dışında müthiş bir sessizlik. Sağda Hıristiyanların da yardımıyla 14. yüzyılda yapıldığı söylenen Kaya Camii, aşağıda Kilise Camii, kayaoyma mekânlar, karşıda sağda ve solda çıkmalı balkonlarıyla taş oymacılığının en güzel örneği evler. Buradan, doğal merdivenlerden aşağıya, Sivişli Kilisesi’ne gidebilirsiniz. İçeri girdiğinizde sizi hâlâ tavanda varlığını koruyan altın yaldızlı halesi ile İsa kucaklar. Geçen yüzyıl sonunda oyulduğunu varsayabileceğimiz Sivişli Kilisesi, kayaoyma mekânlara en güzel örneklerden biridir.
Kayaoyma süreci, taş ya da tuğlayı üstüste koymaya dayalı inşa etme çabasının tersine, bir eksiltme olayıdır. Bir negatif hacim yaratma sürecidir. İnşa etmede yanlışı düzeltme olasılığı vardır. Oyma ya da eksiltme sürecinde, mimarın bu şansı yoktur. Taşı yanlış oyduğunuzda geriye dönme olasılığı yoktur. Kayaoyma mimarı, bu nedenle çok dikkatli olmak zorundadır. İşte Sivişli Kilisesi’nin mimarı bu yanlışı yapmamış. Dört sütun, nefler, apsis ve kubbe mükemmel. Gerçekte sütunların bir “statik” değeri yok. Ama mimar, kayaoyma sonucunda, inşa edilmiş gibi, aynı sonucu yaratmakla kendini yükümlü hissediyor.
Kilise Camisi... Buradan daha aşağıya inip karşıya geçerek, Aşağı Cami’yi ya da Kilise Camisi’ni geziyoruz.(Kilise Camii, yaşanmış bir hoşgörüyü yansıtan ne güzel bir terim, İstanbul’da da karşılaştığımız gibi...). 385’de İmparator Teodosyus tarafından inşa ettirilmiş, 1835’de restore edilmiş, 1924’de camiye çevrilmiş. Yedi saatlik yürüyüş mesafesinden duyulduğu iddia edilen çanı, Odessa’dan getirilmiş. Şimdi ortada yok, Yunanistan’a götürüldüğü söyleniyor. Tokmağı ise yan şapel girişinde duruyor. Kilisenin freskleri badana ile kaplanmış. Temizlendiğinde yine ortaya çıkacaklar. Ikonastasisi bulunduğu yerden alınarak mihraba yerleştirilmiş. Ambonu ve balkonu yerli yerinde duruyor. Çan kulesi üzerine minare dikilmiş. Caminin artık cemaati kalmamış. Gelveri’ye gönül verenler Kilise Camisi’nin temizlenerek yeniden müze-kiliseye dönüştürülmesi için ilgili yerlere başvurmuşlar. Olumlu yanıt da almışlar.
Kilise Müziği’nin anayurdu... Ardından Manastır Vadisi’ne giriyoruz. Manastır Vadisi, Ortadoks büyüklerinin birlikte üretme, birlikte yaşama, birlikte ibadet ilkeleri üzerine kurdukları manastırların ilk alıştırıldığı yerlerden. Birlikte söylenen ilahilerin, “Kilise Müziği”nin ilk gerçekleştirildiği bölge. Değişik biçimlerde oluşmuş peribacalarını, deve boyuna ayarlanmış ahırları, aşevini, manastır bölümlerini ve bazı kiliseleri geziyoruz. Daracık taş geçitler, lacivert ve siyahın çeşitli tonlarıyla İS. 4. yüzyılı daha bir vurguluyor. Yeraltı Kentleri... Ziyarete açılan iki yeraltı kentinden birine giriyoruz. Daha sonra Gelverili çocuklar inanılmaz labirentlerden bizi yeniden Kör Sokak’a çıkarıyorlar. Bu yeraltı şehirleri Derinkuyu ve Kaymaklı yeraltı kentlerinden oldukça değişik. Bir aşağıdaki katmana kuyuyu andıran ara geçitlerle iniliyor.
Kaya oyma mekanlara tonoz örtü ile yapılan eklemeler, kesmetaş yeni binalar, dış görünüşleriyle tek odalı, gerçekte 5- 6 odalı kayalara oyma konutlar, (tatsız bir gerçeklik: “Bu konutlara tapu nasıl veriliyor?” “Kaç metrekare kabul ediliyor?” soruları...) mahalle fırınları, Kilise Camisi, Sivişli Kilisesi, Koç Kilisesi, Meryem Kilisesi, Anorginos, Çömlekçi Kiliseleri, Manastır Vadisi, Yüksek Kilise, yeraltı kentleri, kör sokak ve gidip gelen renkleriyle taş binalar insanı sarhoş ediyor. Nasıl saklamış, niye unutturmuş kendini Gelveri böyle?
Ortadoksluğun yayılması acıyla yaşanmış. “İsa tanrı mı, insan mı?” sorusu üzerine bitmeyen kavga, “Bizans oyunları, başpiskoposluk mücadeleleri, ölümcül sonuçlar üretmiş. Bu mücadelede kadınlar da kullanılmış.
Roma İmparatoru Ariuscu Valene, manastırlardaki keşişleri “yoldan çıkartmak” için “rahibe” kılığında kadınlar göndermiş. Bunlar manastır ahlak anlayışını bozmakta başarılı da olmuşlar. Yazılanlara bakılırsa, o dönemden sonra Gelverililer birine kızdıklarında “onun bunun çocuğu” yerine “rahibe çocuğu” derlermiş.
Yunanistan’daki Gelveri… Kapadokya’da Türkçe konuşup Yunan alfabesi ile yazan Hıristiyan halk, “Rum” sayılarak 1924 yılından sonra Lozan Anlaşması gereği Yunanistan’daki Türkler ile mübadele ediliyor. Yurt edinilmiş yerleri terketmek yürek söküyor. Gidenler, Yunanistan’da Kavala yakınlarında Nea-Kalvari (Yeni Gelveri) adıyla bir köy kuruyorlar. Buradan götürdükleri eşyalar ile bir de müze oluşturuyorlar. Yurtlarını terketmek zorunda bırakılanlar, son yıllarda Gelveri’yi ziyaret etmeye başlamışlar. Bildik bir sevecenlikle karşılıyor yerli halk onları. Bıraktığı evin hala ayakta durduğunu gören eski Gelverili “Rum”, sevinçle kucaklıyor yeni evsahibini, “Sağol kardeş, ne iyi bakmışsın evime” diyerek.
Bir masal ülkesi... Hititlerin “bin tanrılı” dinsel anlayışı, “Hipsistarji” dini (yüce tanrıya tapanlar, başlangıçta Aziz Gregori’nin babası gibi), Pagan ve Pers inançları, Ortodoksluk, ardından Müslüman Selçuklu ve Osmanlı kültürleri, çok değişik sosyo-ekonomik ve dinsel ögeler, tam bir mozaik yaratıyor Gelveri’de. Bu şaşırtıcı mozaik kimi yerlerde belli sentezlerde buluşuyor.
Alabildiğine hoşgörü! Müslüman-Ortodoks, yüzyıllarca birlikte kardeşçe yaşıyor. Hattiler, Hititler, Medler, Persler, Kapadokya Krallığı, Roma ve Bizans İmparatorlukları, Selçuklular, Beylikler, Osmanlılar... Hepsi birbirine karışmış.
Keşfedilmeyi bekleyen bir masal Gelveri. Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun “Rüzgarı taş, saçağı taş, yastığı taş’ Gelveri Güzelyurt’unu görmeden “Kapadokya’yı gördüm’ demek olmuyor.
Makaleleri
KUZEY KUTBU: 90 DERECE'DE SAAT KAÇ OLUR?
Türklerin İzinde Altın Dağlar: Altaylar
Efsanevi Başkent: İSTANBUL
Kültüre Yolculuk
Tarihin başlangıcına yolculuk
Tren İle Buda' nın Ayak İzlerinde Gezi
"Türkiye'de Kültür Turizmi" Kavramını Öne Çıkaran Bir "Gezi Kültürü"nün Oluşumunda FEST Travel'ın Yeri
Kapadokya İçin Çözüm: Resimli Kiliselerin Kopyalarının Yapılması!
Nagaland'ın savaşçı kuşları aralıkta havalanır
Darüsselam' dan Cape Town' a Tren İle Gezi
Destansı Bir Yolculuk: Trans-Sibirya Ekspresi İle Vladivostok-Moskova
Gerçekler ve Düşler
Omo Vadisi' nin rengarenk kabileleri
Dünyanın en büyük festivali KUMBH MELA
Orissa' nın gökkuşağı kabileleri
Wooden Mosques of the Black Sea Region
Cappadocia; rocks of ages
Kültür Turizmi Üzerine
Kültür Turizmi ve Medya
Macaristan'daki Osmanlı Eserleri PEYÇ VE ZİGETVAR
Göller ve Yanardağlar Ülkesi Nikaragua' da Bir Grup Türk
Irak' ta Olağanüstü Bir Kültürel Miras Tehdit Altında...
İzlanda: Ateşin ve Buzun Adası
Batı Anadolu' da Bilinmeyenlere Bir Gezi Güzergahı: Sardes-Birgi-Kula
Güney Hindistan: Bir Doğa ve Tarih Şöleni
Güzelyurt
Darwin'in Büyülü Adaları Galapagos'a Bir Macera Gezisi
Karnataka
Keşif İçin Bakacağın Yeni Bir Diyar: Libya
Siz Deyin Açlık Ülkesi Biz Diyelim Kültürler Mozaiği...
Libya
Karadeniz'in Ahşap Camileri
Kayseri
Ankara Kalesi
Yeşilırmak'ın Can Verdiği Şehir: AMASYA
Bir Kültür Mozaiği: Haliç
Tüccarların Limanı Kopenhag Her Dem Canlı
Çin
Patagonya
Değişik Kültürler Mozayiği
Bir Altından Gizeme Yolculuk: Myanmar ya da Burma
Geçmişin düşü ve hâlâ büyüleyici bir kent: TRABZON
Son Shangri-La: Butan
Varanasi