Dünyada vahşi yaşamı gözlemenin en iyi biçimi… Yanardağlar, lav kalıntıları, lav tüneli… Dünya’da benzeri olmayan bir flora ve fauna... Yaşayan bir Darwin laboratuarı… Dev kaplumbağalar, albatros, frigat, sümsük kuşları, kara ve deniz iguanaları, flamingolar, foklar, deniz aslanları, pelikan, penguen, balina, yunus, köpek balıkları…
Bir süre önce bir FEST Travel grubu ile birlikte Ekvador’a ve Galapagos Adaları’na gittim. Galápagos Adaları, Pacific Okyanusu içinde Ekvador’un yaklaşık 960 km batısında, Ekvator Çizgisi’nin üzerinde ve güneyinde yer alan, yaklaşık 50 bin km²’lik bir okyanus alanı içinde toplam 7.882 km²’lik kara parçasını kaplayan irili ufaklı ellinin üzerindeki adadan oluşuyor.
Galápagos Adaları, 16. yüzyılın ortalarına kadar bilinmeyen topraklar (terra incognito) idi. İnka İmparatorluğu’nun son krallarından Atahualpa’nın dedesi Tupak Yupanki’nin altın merakı ile Adalar’a geldiği söyleniyorsa da bu konuda herhangi bir kanıta sahip değiliz.
Galápagos’u ilk ziyaret eden kişi Panama rahibi Tomás de Barlanga. Peder Tomás Panama’dan Lima’ya giderken sürüklendiği Pasifik Okyanusu’nda su bulabilmek için Galápagos’a sığınmış. Adalar’a daha sonra korsanlar, balina avcıları ve bazı kaşifler gelmiş. Özellikle Orta ve Güney Amerika’nın batısında seyreden İspanyol bandıralı gemilere musallat olan 17. ve 18. yüzyılın korsanları arasında en ünlü olanı James Cook. Bir diğeri Dünya Etrafında Yeni Bir Seyahat adlı kitabın yazarı William Damper. 1709’da Şili Adası’ndan kurtarılıp Galápagos’a getirilen Alexander Selkirk ise Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe adlı kitabının kahramanı olmuş. Korsanların Adalar’da varolan kaplumbağalar ve iguanalara verdiği zarar çok büyük. Onları yemişler, gemilerine doldurup sağda solda satmışlar, Adalar’a dışarıdan bir yığın evcil hayvan getirip bırakmışlar, böylece ekosistemin dengesini bozmuşlar.
18. yüzyılın başından itibaren Galápagos’a gelmeye başlayan balina avcıları ise her seferinde teknelerine 600 kaplumbağa koyarak dönmüşler. Kısa zamanda Floreana, Santa Fe, Rabida adalarından 200 bin kaplumbağa taşıyarak bu adalardaki kaplumbağa neslini tüketmişler. Balina avcıları arasında Adalar’a gelen en ünlü kişi Acushnet adlı tekneyle Galápagos’a uğrayan, Moby Dick romanının yazarı Herman Melville.
İspanyollar Adalar’ı önce Kolomb Takımadaları (Arşipel), sonra Büyülü (ya da Perili) Adalar olarak adlandırmışlar. Bu arada gördükleri dev kaplumbağaların sırtlarındaki kabuğu at eyerine benzeten bazıları, eyerden yola çıkarak Adalar’a Galápagos (İspanyolcada atın dört nala gitmesi galope) adını takmış. Bu ad daha çok tutulmuş. Kimselerin sahip olmadığı bu adalara 1822 Bağımsızlık Hareketi’nden sonra Ekvador sahip çıkmış. Charles Darwin’den 3 yıl önce 1838’de Adalar’a gelen Ekvadorlu General José Villamil bir koloni kurmaya çalışmış, ama olmamış. Ekvador 1910’lu yıllarda ABD’nin 15 milyon USD karşılığında Adalar’ı 99 yıllığına kiralama talebini de geri çevirmiş. Ancak Japonların Pearl Harbour Baskını’ndan sonra ABD’ye Güney Seymour ya da Baltra Adası’nı üs olarak kullanma izni vermiş. Bugünlerde turistlerin kullandığı havalimanının çekirdeği o günlerde oluşturulmuş.
Adalarda esas yerleşim 1930’lu yıllarda olmuş. Şu anda 4 adada yaklaşık 20 bin kişi yaşıyor. San Cristobal Adası’ndaki Puerto Baquerizo Moreno Adalar’ın başkenti, en kalabalık kent olan Santa Cruz’daki Puerto Ayora ise turizmin baş kenti. Ayrıca Floreana ve Isabela adalarında yerleşimler var. Yerleşim yerleri tüm Galápagos’un ancak % 3’ünü kaplıyor.
Dünyayı sarsan en önemli bilimsel buluşlardan biri olan evrim kuramına ev sahipliği yapan ve büyüleyici güzelliğe sahip olan Galápagos Adaları esasında yanardağ patlamalarının ürünü. Oluşum doğudaki adalarda 4 milyon yıl (bazıları bu rakamı San Cristobal Adası için 6.3 milyon yıla indiriyor) öncesine kadar gidiyor, batıdakiler ise 600-700 bin yıllık. Şu anda değişim, yeni oluşumlarla sürüyor. İsabela Adası’ndaki Cerro Azul yanardağı 1995’de, Campese Ekim 2005’de yeniden faaliyete geçip lav püskürtmüş. Yanardağ etkinliklerinin farklı izlerini her adada görmek mümkün.
Ekvador’un en büyük kenti Guayaquil üzerinden Galápagos’a uçuyor ve Baltra açıklarında bizi bekleyen Galápagos Legend adlı gemiye yerleşiyoruz. Güzel bir açık büfe öğle yemeğinden sonra ilk durağımız Çinli Şapkası (Sombrero Chino) adlı küçük bir ada. Hemen kıyıda dünya tatlısı fokları, deniz aslanlarını görüp kendimizi kaybediyoruz. Kimi tembel tembel yatıyor, kimi denizde diğerleri ile oynaşıyor, kimi de annesinden süt emiyor. Kıyılardaki sesuvium bitkisi rengarenk. Lav tüpleri üzerinde ile nereye gideceği tahmin edemeyeceğiniz kırmızı renkli yengeçleri (sally foot) izliyoruz. Onlarla ilk tanışmamız. Daha sonra onlarla diğer adalarda da karşılaşacağız. Çinli Şapkası Adası’ndan tekneyle Santiago Adası kıyısına seyrettiğimizde küçük penguenleri görüyoruz. Bunlar FEST Travel’ın Patagonya gezilerinde gösterdiğimiz Macellan penguenlerinden de küçük. Paytak paytak yürüyüp suya dalıveriyorlar…
Geziler panga ya da dinghy olarak adlandırılan küçük tekneler ile yapılıyor. Bunlar gemilere yanaşıyor. Herkes can yeleklerini takmış olarak bazen dalgalardan dolayı yerinde duramayan bu teknelere indiriliyor. Önce gezginler, sonra eşyaları, çantaları, fotoğraf makineleri ya da video-kameralar. Pangaların karaya insan çıkarmaları iki türlü: Ya bir rıhtıma yanaşır gibi burundan bir doğal kayaya yanaşıyor (kuru iniş), ya da arkadan bir kumsala kıyıya yanaşıyor, bu kez insanlar diz boyu suya iniyor ve kıyıya yürüyorlar (yaş iniş).
Akşam yemekleri, öğle yemekleri esnasında seçtiğimiz menülerden oluşuyor. Yemekler olabildiğince deniz ürünlerini kapsıyor. Son derece lezzetli, servis olağanüstü.
İkinci gün sabah Santa Cruz’un kuzey batısındaki Ejder Tepesi’ne uğrayıp özellikle kara iguanalarını gördükten sonra, günün ikinci keşif gezisinde bu kez Adalar’ın en eskilerinden güneydoğudaki Española’nın Suarez Koyu’na uğruyoruz. Bizi yine denizaslanları karşılıyor. Çoğunlukla dar patikalarımızı tıkıyorlar. Kayalar üzerinde deniz iguanaları, lava kertenkeleleri, yengeçler, kırlangıç kuyruklu martılar… Ayaklarımız arasında alaycı kuşlar dolaşıyor. Ada’nın en zeki kuşları, insanların su şişelerinin peşinde. Utanmazlar sularımızı çalmaya çalışıyorlar. Galápagos alaycı kuşlarının dört endemik türü var. Gördüklerimizin adı adanın diğer adından geliyor: Hood Mockingbird. Española’nın yıldızı dalgalı albatroslar. Bunlar aynı zamanda Adalar’ın imparatorları. 4 kg ağırlığında, kanat genişliği 2,5 m, kırk yaşına kadar yaşayabiliyorlar. Nisan-Aralık ayları arasında yaklaşık 12 bin çift dalgalı albatros Ada’ya yuvalanmaya ve beslenmeye geliyormuş. Bu dev kuşlar yaşam boyu arkadaşını bulmak için çok uğraşırlar. Özellikle erkekler beğendiği dişiler için havada akıl almaz danslarla kur yapar, onu besler, öpmeye çalışır. Galápagos’ta çekebileceğiniz en güzel fotoğraflardan biri öpüşen albatroslar. Gezi patikamız üzerinde çok sayıda mavi ayaklı sümsük kuşu, Nazca sümsük kuşu görüyoruz.
Üçüncü gün sabah en güneydeki iki adadan Floreana’nın batı ucundaki Punta Cormoranta’ya uğruyoruz. Burası karabatak türlerinden çok pembe flamingoların izlenebileceği bir yer. Magnezyum ve demir silikatlı yeşilimtrak kayaların kenarında Galápagos penguenleri dalıp çıkıyor. Karaya çıktığımız koy ve karşısındaki Şeytan Tacı koyu snorkel ya da tüplerle dalınabilecek en iyi yerlerden. Buralarda Mercan resifleri, deniz kaplumbağaları, uyuşturucu balık (stingray), resif balıkları, resif köpekbalığı ve hatta çekiçbaşlı görmek mümkün.
Üçüncü gün öğleden sonra kuzeydoğuya doğru seyrederek en doğudaki San Cristobal Adası’ndaki tüm Adalar’ın başkenti olan Puerto Baquerizo Morena’ya varıyoruz. Adını 1916’da Adalar’ı gezen ilk Ekvador başkanından alan başkent gerçekte seyahat acenteleri, kafeler, restoranlar, hediyelik eşya ve Galápagos kitapları satan mağazalarla yoğunlaşmış bir kasaba görünümünde. İlk kez internet ilişkisi yakalıyoruz. Herkes elektronik postalarına bakıyor…
Burada ilk kez otobüs kullanıyoruz ve otobüsle adanın kuzeyindeki dev kara kaplumbağaları görmeye gidiyoruz. Yaklaşık yarım saatlik yol boyunca 800 m’ye yükseliyoruz. Yükseldikçe sis, nem ve yağış geliyor. Böylesi ıslak bir ortamda ada kıyıları boyunca görmeye alıştığımız Palo Santo (kutsal direk ya da sopa) ve mangrovların yerini muz, şeker kamışı, meyve ağaçları, orkide bahçeleri… alıyor. Ve ardından doğal ortam içinde dev kara kaplumbağalarını görüyoruz.
Dördüncü gün sabahı Baltra Adası’nın Kuzey Seymour’undayız. Mavi ayaklı sümsük kuşlarının yanı sıra kara ve deniz iguanalarını bir arada görüyoruz. Aman ne çok kara iguanası var, üst üste…
Öğleden sonra ünlü kaya çıkıntısı ile bilinen Bartolomé Adası’na gidiyor ve ahşap merdivenlerle lav tüpleri arasından tepeye kadar çıkıyoruz. Kıyıda penguenler, deniz kaplumbağaları ve yine deniz aslanları. Bu sevimli hayvanlar yüzgeçayaklılar alttakımının kulaklı foklar familyasından ve de California cinsinden. Bu cins sirklerde gösteriler yapan fok cinsidir. Denizaslanlarından harem kurumu geçerli. Bir erkek 3-15 kadar dişiden harem kuruyor ve bekâr erkek denizaslanlarına yan bile baktırmıyor. Kükrüyor, bağırıyor, çağırıyor, korkutup kaçırıyor, “Bekârlar Kulübü”nden bir erkek onu kaçırabilirse, harem genç erkeğe kalıyor.
Beşinci gün öğleden önce İsabella Adası’nın Urbina Koyu’na gidiyoruz: deniz ve kara iguanaları, dev kaplumbağalar, uçamayan karabataklar… Öğleden sonra ise Adalar’ın en genci Fernandina Adası’nın Espinosa Koyu’ndayız. La Cumbre Yanardağı’nın daha onbir yıl önceki patlamasının sonuçlarını yaşıyoruz. Sanki yeni soğumuş lavların üzerinde gezer gibiyiz…
Altıncı gün Adalar’ın turistik merkezi olan Santa Cruz’daki Charles Darwin Araştırma İstasyonu’nu ziyaret ediyoruz. Kaplumbağa üretme bölümlerinde her türden, her boydan kaplumbağa gördükten ve dev kara kaplumbağalarıyla tanıştıktan sonra O’nu görüyoruz: Yapayalnız George… Pinta Adası kaplumbağanın tek örneği. George, 1971 yılında bulununcaya kadar, 1906 yılından sonra Pinta kaplumbağlarının soyunun tükenmiş olduğu varsayılıyormuş. Ama George bulunmuş. Şu anda 70 yaşında olduğu biliniyor, önünde yaklaşık 80 yıl daha var. Ancak kötü olan şey yapayalnız George’a eş bulunamıyor. 10 bin USD’lik ödüller bile işe yaramamış. Sonunda araştırmacılar pes etmiş, “bari melezini elde edelim” diye yanına 2 dişi kaplumbağa koymuşlar. Ama nafile, yapayalnız George kendi türünden başka kaplumbağalar ile sevişmiyor. Biz oradayken bir ara bahçe arkadaşı bir kaplumbağanın arkasından koşuverdi, çok sevindik o tarihsel anı yakalayacağız diye. Ancak boşuna bekledik. Yakalar gibi yaptı, sonra arkasını dönüverdi…
Öğleden sonra Santa Cruz yaylalarına çıkıyor ve Chato’da dev kaplumbağları görüyoruz. Bir çift sevişiyor, dakikalarca. Aceleleri yok. Niçin olsun ki, 180-200 yıl yaşıyorlar. Dönüşte Bellavista’da kocaman bir lav tüneli geziyoruz. Yaklaşık 150 m boyunda 3-4 m çapında bir doğal tünel bu. Doğanın ne denli usta mimar olduğuna bir kez daha şaşarak adımlıyoruz tüneli.
Artık dönüş yolu geldi. Baltra Havalimanı’na gitmeden önce son olarak Las Bachas Koyu’nu geziyoruz. Kimileri son kez dalıyor ya da yüzüyor…
Galápagos’da Turizm ve Alınacak Dersler
Türkiye’nin Galápagos’tan öğreneceği çok şey var, özellikle özgün, nadir, biricik olan bir turistik ürünün nasıl pazarlanıp satılabileceği ve bu ürünün nasıl korunabileceği konularında. Galápagos’a geçen yıl yaklaşık 110 bin gezgin gelmiş. Galápagos Adaları gezileri oldukça pahalı. Daha Adalar’a girerken 100 USD Ulusal Park giriş ücreti ödüyorsunuz. Ortalama bir hafta süren tekne yolculukları en sıradan deniz araçları için bile çok pahalı. Rehberlik ücretleri yüksek ve Adalar’da rehbersiz gezilemiyor. Sırt çantalıların işi biraz zor. Galápagos Ulusal Parkı kurallarına uymak zorundayız. En fazla 16 kişi olabilen gruplar bir kokartlı doğa-bilimci rehber ile gezmek zorunda. Hayvanların ya da kuşların yuvalarını bozmamak, yumurtalarını ezmemek için gezginler belirlenmiş patikaları kullanmak, canlıları rahatsız etmemek, onları ellememek, yiyecek vermemek ve flaş kullanmamak zorunda.
Kültür turizmini iyi biliyorlar. Bilim dünyasını sarsan Darwin’i pazarlamayı ve de doğal evrim laboratuarını korumayı iyi biliyorlar. Adalar’a en büyük zararı insanlar, onların getirdiği ya da onlarla beraber gelen domuz, köpek, siyah sıçan, keçi… vermiş. Guava, siyah böğürtlen, kırmızı kinin… gibi bitkiler her yanı sarmış. Kontrol edilemeyen turizm Adalar’a göçü teşvik etmiş. Yasadışı balıkçılık, Asya’da afrodisyak olduğu sanılan deniz hıyarları avcılığı ciddi zararlar veriyor. Ancak Ulusal Park yetkilileri ve Charles Darwin Araştırma İstasyonu ekosistemi korumak için elinden geleni yapıyor, keçi, köpek sayısını azaltıyor, deniz hıyarları çıkarımını engelliyor, özgün flora ve fauna türlerini geliştiriyor, kaplumbağa sayılarını artırıyor, hayvan yuvalarını koruyor. “Galápagos Dostları” adlı kuruluş elinden geleni yapıyor. Daha fazla bilgi için bakınız: www.gct.org ve www.galapagos.org
Darwin, Galápagos’un İspinozları ve Evrim Kuramı
Charles (Robert) Darwin (1809-1882) geliştirdiği evrim kuramı ile dünyayı sarsan bir adamdır. Doğal seçme üzerine temellendirdiği evrim kuramı, yalnızca doğa bilimlerinde değil, sosyal bilimlerde ve kutsal kitaplarda yaratılış efsanelerine inananlarda deprem yaratmıştı. Yarıda bıraktığı tıp eğitimi sonrasında rahip olmak için Cambridge’de okurken bile taşların, kuşların, hayvanların peşindeydi. Jeoloji ve botanik onu daha fazla ilgilendiriyordu. Ondaki bu eğilimlerini iyi gözleyen aile dostu botanik profesörü John Henslow’un zorlamasıyla Kaptan FitzRoy’un “Beagle” adlı gemisi ile Güney Amerika’nın kıyılar haritasını çıkarmak üzere görevli olarak katıldığı keşif gezisi hem onun hayatını, hem de tüm dünyalıların dünyasını değiştirdi. Beagle serüveni Aralık 1831-Ekim 1836 arasında gerçekleştirildi ve gezi Brezilya, Şili, Patagonya Tierra del Fuego, Galápagos Adaları, Tahiti, Yeni Zelanda, Avustralya, Cocos Adaları, Mauritius, Güney Afrika, St. Elena ve Ascension adaları gibi yerleri kapsadı. Gemi 15 Eylül 1835’de Galápagos’a uğradı ve yaklaşık beş hafta kaldı. Bu süre içinde Darwin yüzlerce bitki, kaplumbağa ve kuş örneği topladı. Bu örneklerden biri onun yanlış adlandırdığı bir grup kuş (bunlar 1936’da Darwin’in ispinozları diye adlandırılacaktı) koleksiyonu idi. Nasıl oluyor da, aynı fiziksel koşullara sahip, ancak birbirinden birkaç kilometre uzaklıktaki bu adalar birbirine benzeyen, ancak türdeş olmayan 13 ayrı ispinoz türü yaratabiliyordu? Bu gerçek Darwin’i sarstı ve herşey böyle başladı. Döndü ve Beagle Gemisi’nin Uğradığı Çeşitli Ülkelerin Jeolojisi ve Doğa Tarihi Üzerine Yapılan Araştırmaların Günlüğü 1832-36 adlı ilk yapıtını yayınladı. Ardından dünyayı sarsan Türlerin Kökeni gelecekti. Bizim Galápagos gezisi süresince göreceğimiz sevimli ispinozlar bakın nelere yol açmış, nasıl Darwin’e ilham kaynağı olmuş…