Turistik güzergah tasarımcısı, duayen turizmci Fest Travel’ın sahibi Faruk Pekin, sektörün geleceği için yol gösterdi: “Ucuz tatil ülkesi olarak sektörü geliştiremeyiz, kültür turizmi alanındaki benzersiz konumumuza yatırım yapmalıyız.” 70’lik delikanlı Faruk Pekin, aynı zamanda kitaplar yazarak ‘Gezmek Yaşamaktır’ diyor.
Ülkemizde kültür turizmi denilince ilk akla gelen marka olan Fest Travel’ın sahibi Faruk Pekin 70. yaşını bir kitapla kutluyor. ‘Gezmek Yaşamaktır” adlı kitabını geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkaran Pekin, kitabının önsözünde şöyle diyor: “Bir gezi tasarımcısı olarak yüzlerce gezi programı yarattım. Az bilinen, hiç bilinmeyen yerlere gezi alışkanlığı başlattım. Bu yoğun çaba içinde zaman zaman ‘gezi yazıları’ yazdım.”
Ona duayen turizmci diyen de var, kültür turizminin babası olduğunu söyleyen de. Ama o kendisini ‘gezi tasarımcısı’ olarak tanımlıyor. Bugüne kadar en az 50 bin kişiye tur yaptıran Pekin, hep genç, hep dinamik.
1947 yılında İzmir’in Menemen ilçesinde doğan Faruk Pekin, 11 yaşında Menemen’den tek başına bindiği Doğu Ekspresi’yle ablasını ziyaret etmek için yaptığı ilk uzun seyahatle turist olarak turizme ilk adımını atıyor. Trenle üç gün süren seyahatinde ilk kez Anadolu’yu gören Pekin, gezgin ruhunu bu yolculukla keşfettiğini anlatıyor. Ortaokul ve liseyi birincilikle bitiren Pekin, 1964 yılında Robert Koleji burslu olarak kazanarak İstanbul’a geliyor. “Bizim zamanımızda adam olanların mühendis olacağı söylenirdi” diyen Pekin, kimya mühendisliği öğrenimi görüyor. Pekin, kimya okumasına rağmen seçmeli derslerde hep sanat tarihi gibi ilgi duyduğu konulardaki dersleri seçiyor. Bu yıllarda seyahat ve tarih kitapları yazarları John Freely ve Godfrey Goodwin gibi öğretim görevlileri ile bol bol biraraya gelme fırsatı bulan Pekin, Fest Travel’ın halen yaptığı ‘Adım Adım İstanbul’ gezilerinin altyapısının işte bu dönemde kafasında oluşmaya başladığını dile getiriyor. Öğrenci birliklerinde aktif olarak çalışan Faruk Pekin’in adı 1968 kuşağı gençlik önderleri arasında geçiyor. Mezun olduktan sonra hayatında hiç kimya mühendisliği yapmayan Pekin, siyasete de giriyor. Hatta Pekin’in gazetecilik yaptığı bir dönem bile var. İşsizlik ve parasız olduğu dönemde kendi şirketini kurmaya karar veren Faruk Pekin, 1985’te kendi şirketi olan Fest Travel’i kuruyor. O günden bu yana da ülkemizde kültür turu rotalarının mimarlığını ve rehberliğini yapıyor.
Faruk Pekin, Özlem Kapar Bayburs’un sorularını haftalık ekonomi dergisi Para için yanıtladı. İstanbul’da 170, Anadolu’da 160 ve yurtdışında da 140 özgün güzergah yaratan Faruk Pekin’in ‘ikinci hayatım’ diye tanımladığı turizmle geçen yıllarını kendi ağzından dinledik.
KİMSE İŞ VERMEYİNCE FEST TRAVEL’I KURDUM
Fest Travel’ın hikayesi nasıl gelişti?
Üniversiteden mezun olduktan sonra uzun zaman dergi yazarlığı, sendika yöneticiliği yaptım ve o dönem iki yıl hapiste kaldım. Daha sonra 1980 yılındaki darbe sonrası üç yıl daha hapiste kaldım. 1984’ün başında hapisten çıktım. O zaman kimse bana iş vermeyince ben de bu işi kurdum. O sıralarda profesyonel turist rehberliği sınavına girmiş ve kazanmıştım zaten. Rehberlik kursunu da tamamlayıp kokartımı almıştım. 1985 yılının yaz aylarında Fest Travel’ı kurduk. İşe başladığımda turizmi bilmiyordum ama kafamda konseptim vardı. O sıralarda dostum olan Bahattin Yücel Turizm Bakanlığı yapıyordu, benden önce acente kurup TÜRSAB’ın Başkanı da olmuştu. O ve başka dostlar bana biraz yardımcı olup teknik şeyleri öğrettiler. Sonra gece gündüz çalıştım. Zaten genelde çalışkan bir insandım, örgütsel deneyimim çok yüksekti. O güne kadar gördüğüm klasik turları sevmiyordum, Uludağ, mavi yolculuk vs… Bambaşka rotalar yaratma peşindeydim.
1980’li yıllar turizmin temellerinin atıldığı yıllardı, peki Fest Travel’ın konumu neydi?
Yurtdışından gelen gezginlere tematik geziler yaparak başladık. Örneğin Almanya’dan çok sayıda sosyal hizmetli grubu gelirdi, onlara tur yapardım. Yine Almanya’dan kütüphaneciler gelirdi, ben gezdirirdim. Hiç unutmam İsveçliler geliyordu, İzmir Dikili’de Olof Palme’nin heykeli olduğu için oraya gitmek isterlerdi. Oysa normal turlarda Dikili’ye gidilmezdi, biz Olof Palme’nin heykelini göstermek için giderdik.
Benim asıl parlamam 1988’deki İstanbul gezilerimin başlamasıyla oldu. İlk geziye gazeteci Altan Öymen de katılmıştı, hemen ertesi gün gazetesinde güzel bir yazı yazdı. Meğer İstanbul kültür turları alanında bir boşluk varmış. Hemen ertesi sene ilk kez yabancılara yapılırcasına bir Doğu Anadolu turu önerdim. 15 günlük bu tur inanılmaz rağbet gördü, tam 44 kişiyle tur yaptık. Üstelik o sıralarda terör eylemleri de başlamıştı ama herşeye rağmen çok güzel bir gezi oldu. Herkes olağanüstü mutlu oldu. Sonraki yıl bir daha doğu turu yaptık, o biraz daha efsanevi oldu. Çünkü geziye katılanlar fotoğraf çektiler ve sonrasında fotoğraflarını sergilediler. Sergideki fotoğraflarını satanlar bile oldu. Sonra ‘Niye bizi batıya götürmüyorsunuz?” dediler. İşte bu yüzden 1991 yılında da ilk büyük Batı Anadolu gezimi yaptım.
ZEUGMA VE MARDİN’E ÇOK KATKIMIZ OLDU
İşte böyle yavaş yavaş turlarımız duyuldu, sevildi. Sonuç İstanbul içinde ve çevresinde 190, Anadolu’da 160 güzergah yarattık. Bunların çoğu özgündür. Anadolu’da çok bilinen Sümela Manastırı, Efes, Pamukkale, Kapadokya, Perge, Troya dışında bilinmeyen birçok tarihi yeri tanıttık, adını duyrduk. Örneğin Cumalıkızık’ın adı geçmezdi, Bursa bile bilmiyordu, bizimle duyuldu. İşte böyle adım adım her yeri tanıttık, her yere katkımız oldu. Bizim ilk tur yaptığımz yerlerden iki yer çok şanslı çıktı. Biri Zeugma diğeri de Mardin.
PRAG’I BENDEN SORUN, 80-100 ARASI TUR YARATIRIM
Rehberliğiniz ve acenteciliğinizden önce bir gezginsiniz. Yurtdışına yaptığınız efsanevi gezilerinizle de ünlendiniz. Uzmanı olduğunuz ülkeler ve şehirler nereler?
Dünyada görmediğim ülke kalmadı diyebilirim. Aynı ülkelere çok fazla gezi yaptım. Bazı uçuk yerlere gitmedim ama birçok yere gittim, gördüm, gezdim ve gezdirdim. Şehir olarak uzmanlığımda bir numarada İstanbul gelir. İki numarada Prag gelir, çok iyi bilirim. Prag ve çevresinde şu anda 20 kadar tur var ama ben 80-100 arası tur yaratırım. Çok seviyorum o bölgeyi.
Ülke olarak en iyi bildiğim tabii ki Türkiye ama sonra en iyi bildiğim yer Hindistan. Hindistan’da rehberlik bölgesel veriliyor. Her bir rehber beni tanır. Hindistan rehberleri ve acentaları benden çok şey öğrendi. Hintli acentaların bilmediği ve satamadığı turlar yaptım. Mesela kabileler turunu, ilk ben yaptım.
Gezilerimde yerel rehber bulunduruyorum ama 60 kadar yerde hiç yerel rehber kullanmadan gezi yapabiliyorum. Bu bayağı ciddi bir birikim. Tarhini bileceksin, yerel rehberden önce sokağını bulacaksın, neyi nerede nasıl göstereceğini bileceksin bu kolay bir iş değil.
EN YAŞLI GEZGİN 89 YAŞINDA
Türkiye’de sizin öncülüğünüzde oluşan bir kültür turisti profili ortaya çıktı. Bu profilde kimler var?
Gezgin ruhlu, entellektüellik ve gelir düzeyi yüksek insanlar bizimle geziyor. Sadece Fest Travel ile gezen bir turist profili yaratmayı başardık. Türkiye’de birçok gezi rotasını ilk zaten biz yarattığımız için bu rotalar kendi profilini de yaratmış oldu. Ülkemizin kültür hayatında adından söz ettiren isimler, iş adamları, sanatçılar, yazarlar ve politikacılarla geziyoruz. Bunların da önemli bir kısmını kadınlar oluşturuyor. Çok meşhur kocalar gelmiyor belki ama karıları geliyor. Yaş ortalaması ise orta yaş üstü denebilir, en yaşlı gezginimiz 89 yaşında. Fest Travel ile geziye çıkanlar daha sonra sıkı ahbap oluyor. Gezi arkadaşları bir araya gelip yemek yiyorlar, ‘hadi ben gidiyorum, sen de gelsene şu geziye’ diyorlar.
SADECE ZENGİNLER GEZMİYOR
Aslında bu profilin zaman zaman bizim aleyhimize de çalıştığı da oldu, çünkü “Fest turları pahalıdır” imajı ortaya çıktı. Oysa ki bizim turlarımız hiçbir zaman pahalı olmadı. Benim çok fazla para kazandığım sanılır, aslında başarı öykümde o yoktur. Bu kadar emeğe rağmen mal varlığım sanıldığı kadar büyük değil.
Fest Travel olarak hep iyi otellerde konaklarız, iyi yerlerde yemek yeriz. Bizim kalitemizi taklit etmeye çalışanlar hep çıktı ama beceremediler. Kötü taklitlerimiz çıkınca ve de bana akademisyen kesimden falan ‘bizim o kadar paramız yok diyenler’ çıkınca yeni bir konsept yaratmaya karar verdik. Üç-dört yıldır Oeconomica adı altında otel yıldızı bir kat düşürülmüş gezilere başladık. Şimdi herkes rahatladı. Yıldızı düşmüş olsa bile kaldığımız oteller yine çok iyi. Otelin konumuna göre gecede 100-150 dolar düşük fiyat ödediğimiz oluyor. Örneğin İran’da İsfahan’da bir otel var, herkes onda kalmak ister. Otelin ön ve arkası arasında gecede 130 dolar fark var. Orada üç gece kalıyoruz, kafadan 330 dolar cebimizde kalıyor.
HEP CESUR OLDUM VE BUNDAN VAZGEÇMEYECEĞİM
Bundan 20 sene öncesinin turist profili yok maalesef ama ısrarla hala ilkleri yapmaya devam ediyorum. Çünkü cesurum ve bundan vazgeçmeyeceğim. Zaten cesur olmasaydım bu günlere gelemezdik. Beş kişi de olsa turumu yaparım. Zamanla zaten Faruk bey yapıyorsa iyidir denmeye başladı. “Fest Travel ile her yere gidilir”, “Fest ile gezmek entellektüel düzeyini gösterir” gibi söylemler kendiliğinden müşterilerimiz tarafından çıkarıldı.
Çok çalışıyorsunuz, hep geziyorsunuz ve 70 yaşındasınız. Ancak çok dinç ve genç görünüyorsunuz, formülünüz ne?
Tek formülüm gezmek. Çok çalışıyorum ve geziyorum. Özel bir diyetim yok. Sadece ailemde şeker hastalığım olduğu için o konuya dikkat ederim. Yaratıcılık insan sağlığına hep pozitiflik katıyor. Gezmek yaşamaktır. İşte bu yüzden son çıkan kitabımın adını da böyle koydum. Ben bir gezi tasarımcısıyım. Güzergah tasarlıyorum, benim de bir sanatçı tarafım var. Bir şeyler tasarlamak güzel ve olumlu duygular doğuruyor, bu da beni dinç yapıyor.
Türk turizminin gelişim seyrine birebir tanık olan biri olarak, sektörün gelişimine ilişkin neler söylersiniz?
70 yaşındayım. Hayatımda Fest Travel öncesi ve sonrası diye iki dönem var. 1985’te bu şirketi kurduğumda turizm yeni başlamış sayılırdı.
Türkiye’de turizm uzun yıllar meraklı bazı gezginlerin ülkemizdeki kültürel değerleri görmek için gelmeleri ile başlar. 1923 yılında Cumhuriyetin kurulmasında sonra da hem Avrupa’dan hem de Amerika’dan çok sayıda gezgin gelmiştir. O sırada faaliyette olan cruise gemilerinin de buna ciddi katkısı olmuştur. Dışarıdan bakıldığında Türkiye’nin turizm imajı kültürel imajdı. Çünkü Türkiye’nin derin bir kültürel yoğunluğu vardı.
1980 yılında deniz turizmine verilen teşviklerle çok sayıda otel açılmıştı. Herşey iyi gidiyor görünüyordu. 1990 yılında Körfez krizi oldu ve işte biz orada afalladık. Çünkü bu krizle herşey birden bire dondu. Türk turizmcisi hemen elindeki boş yatakları doldurmak için fiyatları düşürdü. İşte turizmde yapılacak en kötü hamle bu oldu. Böylelikle Türkiye ucuz tatil ülkesi oluverdi ve ondan sonra hiçbir zaman fiyatları yükseltemedik. Herşeye rağmen giderek yatak sayısı arttı. Sonunda biz deniz, güneş, kum turizmine endekslenen bir turizmle karşı karşıya kaldık. Kültür turizmi gelişmedi ve yerinde saydı. İşte bu son turizmdeki dar boğaza girene kadar bu böyle devam etti. 2014 yılında Türkiye 30-32 milyon turist, 35 milyar dolar gelir yakaladı. Gelen turist sayısı aşağı yukarı gerçeğe yakındır ama söz konusu edilen turizm geliri doğru değildir. Çünkü o turizm gelirini hesaplama yöntemi eksik ve yanlış. Bu rakamlar doğruysa bile Türkiye’ye gelen bir turistin kişi başı harcaması çok düşük. Türkiye’ye 1989 yılında gelen kültür turisti sayısı ile 2014 yılında gelen sayısı aşağı yukarı aynı; işte bu Türk turizminin en büyük sorunudur. Oysa ki deniz turizmi özellikle Akdeniz çanağında herkeste var, ama ülkemizin kültür değerleri bırakın Akdeniz çanağını dünyada tek. Dünyanın birçok ülkesine gezen yapan biri olarak bunu rahatlıkla söylerim.
TURİZMCİLERE ÖNERİLER: İLACIMIZ KÜLTÜRDE
“Ekonomide mukayeseli üstünlükler kuramı vardır. Buna göre sizin elinizdeki hangi ürün üstünse onu koyarsınız. Türkiye’nin deniz turizminde muhteşem otellerine rağmen ne yazık ki olağanüstü bir üstünlüğü yok. Çünkü deniz turizminde işler böyle yürür, kim fiyatları indirirse herkes oraya koşar. Ama Türkiye’de olan birçok özelliği başka ülkelerde bulamazsınız.
Kültür turizmi yine eskiden olduğu gibi lokomotif olmalı ve arkadan gelen vagonlar da deniz turizmi olmalı. Pazarlamada ‘teaser’ diye bir şey vardır ben buna ‘gel, gel’ diyorum. İşte şimdi biz de Türkiye’ye yönelik iştahı kültür turizmi odaklı kabartırsak yani kültürümüzle gel gel yaparsak kazanırız. Örneğin kültür turizmi yapan Hindistan’a 7-7,5 milyon turist gelir ama 20 milyar dolar gelir elde eder. Kültür turizmi için şu günler tam fırsat. Yeni bir söylemle kültür turizmini öne çıkarmalıyız. İstanbul’da özellikle reçete bu. Fest Travel olarak sadece İstanbul’da ve çevresinde 190 güzergahımız var, işte bu kadar zenginiz. Bunu niye yapmayalım? İstanbul ve çevresiyle dünya kültür gezginlerini yeniden ısındırmamız lazım. Terör her yerde var, bu profil için caydırıcı olmaz. Biz yine Kapadokya, Pamukkale, Efes, Afrodisyas, vs. diyerek turizmde öne çıkabiliriz.”
GEZMEK YAŞAMAKTIR KİTABI
Faruk Pekin’in daha önce yayımlanmış yazılarıyla henüz ilk kez okura sunulan yazılarının bir araya getirildiği Gezmek Yaşamaktır kitabında kâh Hindistan’da milyonlarca insanla birlikte Kumbh Mela festivaline kâh bir kutup gecesi yıldızların altında bir kokteyle katılacaksınız. Yaşamının son dönemi, “kültür turizmi” kavramının öne çıktığı bir gezi kültürünün oluşumu için geçmiş Faruk Pekin’in yazdıkları, gezmenin yaşamak olduğuna dair bir manifesto niteliğinde.
Faruk Pekin’in diğer kitapları: