
Bab-el Yemen’den içeri girdiğinizde karşınıza birden büyüleyici güzellikteki eski evler çıkar. Süslü kemerlerine “cambiya” takılı geleneksel giysileri içinde oraya buraya koşuşturan insanlar sizde önce “Binbir Gece Masalları” filminin çekildiği bir sete geldiğiniz izlenimini uyandırır. Ancak ne spotları görürsünüz, ne de kameraları. Gördüklerinizin her günün sıradan gerçekliği olduğunu, insanların ise sadece “kendilerini” oynadıklarını anlarsınız.
Kalabalıklara bırakın kendinizi. Hurma, baharat, kahve satan dükkânların arasından geçerken biraz ileride yakılan tütsülerin kokusu sizi kendisine çeker. Bu kokular bir zamanlar “Arabia Felix” (Mutlu Arabistan) diye anılan Yemen’in o “zenginlik” dönemini çağrıştıran tek unsur neredeyse. Antik Çağ’da Akdeniz dünyasındaki tapınaklarda özenle kullanılan tütsü ve güzel koku veren maddelerin elde edildiği Yemen, Hindistan’dan getirilen baharatın taşınmasına da aracılık ederek ticaret sayesinde zenginleşmiş. O dönemde bu toprakların en ünlü kişiliği “Saba melikesi Belkıs” güzelliği, zarafeti ve bilgeliği ile o “mutlu dönemin” sembolü olmuş. Kutsal kitaplara bile girmiş.
Sayıları yüzlerle ifade edilen, süslemeleriyle de son derece etkileyici olan geleneksel kule evlerin arasından geçerken her Yemenlinin
Doğanın sunduğu malzeme ile belirli bir alana inşa edilen herbiri 5-6 katlı kule evler tüm Yemen’de var ve büyük çeşitlilik gösteriyorlar. San’a’da bazalt ve tuğla malzeme kullanılarak yapılan bu saray yavrusu evler, dağlık bölgenin zirvelerinden birisinde, Hacara’da taş yapılar olarak birer Ortaçağ şatosunu andırıyorlar. Çölün eşiğindeki Hadramut vadisinde her biri 25-30 metre yüksekliğindeki kerpiçten yaklaşık 500 kule evin unutulmaz bir görüntü sergilediği, “Çölün Manhattan’ı Şibam” ise şüphesiz Yemenlilerin mimarlık alanındaki yaratıcılıklarının zirvesini simgeliyor.
KAT ÜRETİMİ
Eğer San’a sokaklarında gezerken saatler öğleden sonrayı gösteriyorsa dünyanın en çarpıcı sokak görüntülerinden birine hazırlıklı olmalısınız. Duvar diplerinde veya küçücük dükkânlarında miskin bir şekilde hafif yana uzanmış olarak oturan veya sokakta yürüyen
insanların yüzlerine baktığınızda pek çoğunun bir yanaklarının, ağızlarında bir tenis topu varmışcasına şişkin olduğunu görerek şaşırabilirsiniz. Bu, Yemenlilerde her öğle sonrası ulusal bir ritüele dönüşmüş “kat çiğneme” olayının yansıması. Afrika kökenli bir ağacın keyif veren (ve de alışkanlık yapan) yapraklarını çiğneyerek, yutmaksızın ve tükürmeksizin ağız içinin bir tarafında birer birer
topluyorlar. Son yapraklara gelindiğinde ise ortaya bu çarpıcı görüntü çıkıyor. Eskiden kahvenin üretildiği dağlık bölgelerde bugün kat üretimi onun yerini almış. Ama Yemen hükümeti bugün kat yerine topraktan başka ürün elde edilmesini teşvik ediyor. Gençliğin de bu konuda bilinçlendirilmesine özel önem verildiği söyleniyor.
CAMBİYA
Geleneksel giyim kuşamın yaygın olduğu Yemen sokaklarının bir diğer değişmez görüntüsü ise uzun giysilerini tutan süslü kemerlerine takılı “cambiya” adını verdikleri hançerleri. Çarşıdaki pek çok dükkândan, bu hançerlere olan ilgi hemen belli oluyor. Neredeyse hemen her yetişkin erkeğin taşıdığı bu silah onların adeta vücutlarının bir parçası. “ Hayat verme çağına gelmiş her erkeğin hayat alma gücüne de sahip olması” düşüncesinin sembolik ifadesi. Tabii ki eskiden sadece bir sembol değilmiş. Kınından çıkan hançer kana bulanmadan tekrar kınına konmazmış. Hemen hemen bütün halk dansları bu hançerler eşliğinde ve erkekler tarafından yapılıyor.
ELE AVUCA SIĞMAYAN YEMEN
Genellikle çöl ülkesi olarak aklımızda yer etmiş Yemen’in önemli bir kısmında tarım yapılabildiğini özellikle San’a’dan batıya doğru giderken görebilirsiniz. Çarpıcı dağ manzaralarının ortasında karıncalar gibi çalışarak oluşturulmuş teraslar halindeki tarım alanları çalışkanlıklarını sorguladığınız bu insanlar konusunda sizleri şaşırtırken, bu çetin coğrafyaya hâkimiyeti ifade eden kule evlerden oluşan köyler asırlar boyu dışarıdan gelene başkaldıran isyankâr Yemen’i anlatıyor adeta. Ele avuca sığmayan bir Yemen...
İşte San’a’dan Hudeyde’ye uzanan bu dağlık alan özellikle buraya 19. yüzyılda gelmiş Türk askerlerinin soluğunu en fazla hissedebileceğiniz yer. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından anayurda olan uzaklık, kırıklık, yılgınlık ve başka nedenlerle pek çok Türk Yemen’de kalmayı tercih etmiş, burada yuva kurmuş. San’a’da Türk varlığı döneminden kalma Bekiriye Camii’nin yanında dolaşırken Türkçe konuştuğunuzu duyarak yanınıza gelen birisi “Türk müsünüz?” diye heyecanla sorarsa şaşırmayın. Bundan tam bir asır önce buraya savaşmaya gelen ve sonra da yerleşen İstanbullu Türk subayının torunu bir Yemenli’den dedesinin kendisine nasıl Türkçe’yi, İstanbul’u öğrettiğini dinlerken, bu ülkenin sizin için çok özel bir yeri olduğuna ikna olacaksınız. Görülen ve görülmeyen bağlarla bağlı iki dünya...
Yemen’de size hem yakın hem uzak bir dünyayı keşfedeceksiniz. Bu ülke yoksul insanların yaratıcılıkları konusunda sizleri şaşkına çevirirken, yaşam felsefeleri de belki kendi yaşamınızı bir ölçüde sorgulamanıza yol açacak. San’a’da Yemen gezinizi sonlandırırken günbatımında şehre hâkim bir kule evin teras katında içeceğiniz bir fincan kahve, bu gezinin pek çok anısı gibi, yıllar boyu unutamayacağınız bir tat, bir güzellik olarak kalacak.