Uğultulu Bir Kent: FEZ


Kral II. Hasan’ın ülkesi Fas’ın dört büyük kraliyet kentinden biri olan ve bu ülkeye adını veren Fez’teyiz. Yüksek tepelerle çevrili bir vadinin ortasında, üç yüz yıldan beri değişmeyen bir görüntünün içinde kurulup kaybolmuş kapalı bir kutuyu andıran bu yarı Arap, yarı Berberi kentinde zaman durmuş gibi… Daracık yol ve sokaklardan meydana gelen, adeta dev bir karınca yuvasını andıran suklar (çarşılar)  “iğne atsan yere düşmeyecek” örneği binlerce insanın uğultusu ve hareketliliği içinde fokur fokur kaynayan bir kazanın görüntüsünü çağrıştırıyor. Eski kentin batı tepesindeki surlara bitişik, geçen yüzyılda mevlay adı verilen Fas sultanlarına vezirler vermiş ünlü Jamai ailesinin bugün otel olarak kullanılan görkemli sarayının arkasından inen daracık sokakların içinde kaybolarak sukların merkezine doğru ilerliyoruz. Sağa sola uzanan meraklı bakışlarımızla, transistörlü radyolardan çıkan Arap müziği pot-purisi eşliğinde; köfte kebap kokularının, parfüm baharat kokularına karıştığı gizemli bir atmosferin içinde buluyoruz kendimizi. Para, kalem, şeker gibi bir şeyler isteyen çocuklar; bildikleri dükkânlara götürmek isteyen anutçular yanımızdan eksik olmuyor…

Fez sukları büyük bir labirent gibi… Üç dört yüzyıllık yarı Endülüs-yarı Mağrib mimarisi yapıların arasında, sanki birkaç asırdan beri dekoru değişmemiş küçük dükkânların içinde çalışan esnaf, gene iki üç asırdan bu yana değişmemiş kıyafetler içinde arz-ı endam ediyorlar. Saçı sakalına karışmış başında kırmızı fesi, üzerinde galabiya adı verilen geleneksel entarisi ile dervişi andıran bir “dede” sanki birkaç asırdan beri burada, aynı dükkânda, aynı tezgâhın önünde oturmuş, mallarını satıyor... Neler yok ki bu tezgâhlarda!... Siyahi Afrika’dan, Mali’den, Gine’den getirilmiş adını bilmediğimiz, tanımadığımız baharatlar, her derde deva otlar, şeytan ve cinleri kovmak için kullanılan çeşit çeşit tütsüler, gassul adı verilen toprakla karıştırılmış sabunlar ve güzel Berberi kadınlarının gözlerine çektikleri sürme koholler…

Sukların bu bölümüne Attarin, yani aktarlar çarşısı adı veriliyor. Biraz daha ilerleyip meyve, sebze satıcılarını geçtikten sonra kendimizi Nejjarin adı verilen marangozlar sokağında buluyoruz. Burada kokular, görüntüler değişiyor !. Burunlarımıza yalnız ve yalnız Atlas dağlarında yetişen Atlas Sediri, Tuya ağaçlarının kokusu, kulaklarımıza da durmak bilmeyen testere gıcırtılarının sesleri geliyor... Bizim Toros Sediri’nin yakın akrabası olan Atlas Sediri çok sağlam, dayanıklı bir ağaç. Her biri başlı başına birer sanatkâr olan Faslı marangozlar bu ağaçları alıp beşikten tabuta, tahttan cami mimberine, kutudan maska kadar testere, keski yardımıyla ellerinde şekillendirip pazarlıyorlar. 1200’ lü yıllardan günümüze dek ayakta kalmış medrese, cami, saray gibi yapıların duvar ve tavan kaplamaları da hep bu ağaçtan yapılmış. 

Ve bir başka sokak... Mahşer gibi kalabalık… İncik, boncuk satan; helva, şekerleme satan dükkânlar. “Balek, balek” sesleriyle bir hareketlenme oluyor! Sağa sola, duvar diplerine kaçışanlar, bağıranlar! Biraz heyecan, biraz da korkuyla arkamıza dönüp baktığımızda, üzerleri yeni kesilmiş sığır derileriyle yüklü iki katırın bizlere doğru geldiğini görüyoruz. Katırları çeken Berberi çocuk “Balek, balek” diye bağırmaya devam ediyor... Yani, dikkat, kaçılın… Sağa sola savrulup duvar diplerine, kapı aralıklarına tıkışıp kalıyoruz ama, gruptan bir iki kişi kokuşmuş sığır derilerinden nasibini alıyor!... Üst baş kan lekesi ve koku içinde... Çantalardan çıkartılan kolonyalı mendillerle gömlekler, kazaklar temizlenip keskin koku ört bas edilmeye çalışılıyor. Katırların arkasından giderek birkaç yüzyıldan beri tek bir değişim görmemiş Fez’in ünlü dericiler mahallesine geliyoruz. Burun deliklerini sızlatan kesif kokuya dayanamayanlar bizleri dışarıda beklemeyi yeğliyorlar. İçeriye girebilme cesaretini gösterenler ise, içleri değişik renklerde kök boyalarla doldurulmuş kuyuların panoramik manzarası önünde bu renk cümbüşünün birbirinden güzel enstantanelerini kare kare çekmeye başlıyorlar...

Dericiler mahallesinden sonra, Bu Tuil sokağına girip ünlü Karaviyin Camisi’nin kapısı önüne geliyoruz. Fez’in en büyük camisi. 19. Yüzyılda Tunus’ tan gelip bu mahalleye yerleşen Kayrevanlıların lideri Muhammed El Feheri’nin kızı Fatma Hatun tarafından yaptırılmış. 20.000 kişilik caminin avlusundaki köşk tarzında inşa edilmiş yapılar Granada’daki Elhambra Sarayı’nın Aslanlı avlusundaki köşkleri hatırlatıyor…

Fas’taki bütün öteki camilerde olduğu gibi, Karaviyin Camisi’nin kapısı da at nalı şeklinde bir kemerle süslenmiş. Müslüman olmayanların alınmadıkları camiye, Türkiye’den geldiğimizi söyleyerek girip geziyoruz.14. Yüzyılda üniversite olarak kullanılmış bu caminin kütüphanesinde 30.000 civarında değerli el yazması kitaplar, Kuran’lar ve manüskriler yer alıyor. Bunların arasında en eski eserlerden biri olan 9. Yüzyıla ait bir Kuran’la, 1320 yılına tarihlendirilen ünlü filozof ve tıp bilimcisi İbn’i Rüşd’ün bir manüskrisi ve ünlü filozof İbn’i Haldun’un yazmış olduğu Mukaddime adlı eser var.

Karaviyin Camisi’den çıkınca kendimizi içi kapkaranlık bir ekmek fırınının önünde buluyoruz. Taş ocaktan çıkan kıvılcımların ışığı altında, isten kararmış fırıncının yüzünü ve fırından kürekle çektiği ekmekleri fotoğraflamak da bambaşka bir zevk. Suklardaki tüm mahallelerde eksik olmayan dört önemli şey: Cami, hamam, okul ve ekmek fırını…

Fez kenti, Hazreti Muhammed’in kızı Fatma ile damadı Ali’nin soyundan gelen İdris bin Abdullah tarafından kurulmuş, 786 yılında Mekke yakınlarında Abbasiler’e karşı yenilgiye uğrayan Ali’nin taraftarları arasında  yer alan İdris, Mekke’den batıya doğru yönelmiş ve bütün Kuzey Afrika’yı katederek bugünkü Fez’e kadar gelmiş. O devirde Fez, kervanların gelip geçtiği, bedevilerin kervanlarını kurdukları bir menzil noktası imiş. Berberiler İdris’e kucak açmışlar, onu sevip, saymışlar. Çok geçmeden de, İdris eline aldığı bir kazmayı yere vurarak bugünkü Endülüs adı verilen mahallede Fez kentinin ilk temelini atmış. Fez, Berberi dilinde “kazma” anlamına geliyor. İdris’in kazması, bu tarihi kentin adı olup çıkıvermiş.

Sukların bulunduğu bölge iki büyük eski mahalleden oluşuyor. Bu mahalleler, 818 yılında Emeviler tarafından Cordoba’dan kovulan Müslümanlarla, Tunus’ta Kayrevan’dan gelen Müslümanlar tarafından kurulmuş. İspanya’dan gelenler Aduat El Andaluz (Endülüs) mahallesine, Tunus’tan gelenler ise Aduat El Karaviyin mahallesine yerleşmişler.  Ued El Fez adı verilen ve kentin orta yerinden akan dere de bu iki mahalleyi birbirinden ayırıyor. 

Otelimize dönerken Fez El Cedid semtindeki Kraliyet Sarayı’na bitişik Bab Es Seba kapısı bütün görkemiyle karşımıza çıkıyor. Bu kapının Fez tarihi içinde bambaşka bir yeri var. 1437 yılında Faslılara savaş açan Portekiz kralı Ferdinand, Tanca önlerinde esir alınıp Fez’e getirilmiş, beş yıl süren bir hapis hayatından sonra da, 1443 yılında asılarak, çıplak cesedi bu kapı üzerinde teşhir edilmiş. Faslılar bununla da kalmamışlar, kin kustukları Portekiz kralının cesedini, ibret misali tam 29 yıl bir tabutun içinde sergilemeye devam etmişler...

Güneş, tepelerin ardında usulca kaybolduktan sonra, bu tarihi kent bin bir ışıklı bir masal kentine dönüşüyor. Günün yorgunluğunu Jamai otelinin terasında içtiğimiz buz gibi Casablanca biralarını yudumlayarak atıyoruz…                                                        

Turgay Tuna / Cumhuriyet Dergi / 30 Kasım 1997 / Sayı : 610                                          

 

Makaleleri
Karşıdaki Ada Midilli
Antik Mısır’ın Mezar Bebekleri: Uşabtiler
Kapadokyalı Bir Aziz: Saint Mamas
Eski Mısır'ın Gizemli Kuşu İbis
ANKARA GEMİSİ
SAMATYA
Timsahın Gözyaşları
Makriköy "Şömendöfer" İstasyonu
Karanlıkların Bekçisi Anübis
Uğultulu Bir Kent: FEZ
Mısır'ın Batı Çöllerinde
Bir tarafta Akdeniz bir tarafta Büyük Sahra Çölü: CEZAYİR
Aya Mama Deresi
Aya Eirene Kilisesi
Baruthane Kulesi
Rüstempaşa Cami
Tarihin 8. Harikası Ayasofya
Sarayburnu' ndaki Heykel
Kutsal Yağ Miron
Geçmişini Sürdürmeye Devam Eden Bir Semt SAMATYA
Mısır' ın bilinmeyen yüzü
Madagaskar'da Ölüm
Galata Kulesi
İstanbul'un Sıfır Noktası: Milyon Taşı
Dikilitaş
Bir Kapadokya Turu

Önerdiklerimiz

YERALTINDAKİ İSTANBUL TURU
SÜLEYMANİYE - VEFA - ZEYREK
LYON IŞIK FESTİVALİ
BANGLADEŞ

BANGLADEŞ

10 gece 11 gün
KONYA ŞEB-İ ARUS TÖRENİ
PERA’DAN GALATA’YA 6-7 EYLÜL 1955
İSTANBUL'UN HANLARI VE ÇARŞILARI
FENER - BALAT TURU
Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]