Her bir tarafından tarih fışkıran tarihi yarımadanın, en hareketli, en renkli kö-şelerinden biri de şüphesiz Eminönü ve çevresidir. Bir tarafta Yeni Cami, onun kar-şısında Süleymaniye, deniz tarafında Zindan Han, bir öteki köşede Mısır Çarşısı; Bi-zans’tan Osmanlı’ya sarmaş dolaş olmuş saymakla bitmeyecek kadar yoğun han, çeşme, cami, hamam gibi nice yapıları barındıran bir bölgedir burası. Bizans’tan gü-nümüze dek hep aynı konumunu korumuş, şehr-i İstanbul’un ticaret merkezini oluşturmuştur..Unesco’nun dünya mirası listesinde yer alan tarihi yarımadanın en önemli köşelerinden biridir. Tabii, şu anda sürtüşmeli olduğumuz Unesco’ya önceden verilmiş sözlerimizi yerine getirmemiş olduğumuzdan, bu listeden dışlanma tehlikesi ile burun buruna kaldığımızı da burada bir kez daha yineleyelim... Eminönü’nde, semtin en hareketli yerlerinden biri tartışmasız Mısır Çarşısı ile Tahtakale arasında kalan mevkidir. Burada, İstanbul’a gelen turistlerin en çok beğendikleri yerlerden biri de tarihi Hasırcılar Çarşısı’dır. Asırlık Kuru Kahveci Mehmet Efendi’nin dükkânından saçılan mis gibi kavrulmuş kahve kokusunun yayıldığı Uzun Çarşı sokağına girdik mi, çeşit çeşit sepet, bakır işi, yılbaşı-bayram süsleri, zücaciye çeşitleri ardı ardına dizilmiş eski, tarihi dükkânlarda kendilerini göstermeye başlarlar..Tahtakale’nin, en ti-pik çarşılarından biridir burası. Adımlarınızı açıp 100, 150 metre kadar gittikten sonra da, sağ tarafta kemerli eski dükkânların arasında yer alan yarı loş merdivenlerden yukarıya çıkıp sokak kalabalığını terk ettiniz mi, kendinizi hiç beklemediğiniz bir atmosferin içinde, minik bir caminin avlusunda bulursunuz. 16. yüzyılın en güzel İznik çini örnekleriyle bezenmiş son cemaat yerine bakan cephe duvarlarındaki renklilik ve canlılık, 1561 yılından beri buradaki aynı mistik atmosferi körüklemekte, İstanbul’un boğucu kalabalığı ve bunaltıcı gürültüsü içinde, sanki bir huzur vahasını andırmak-tadır. Caminin kapısından içeriye doğru süzüldüğünüzde de, o mistik hava benliğinizi, ruhunuzu biraz daha kaplamaya başlar. Mimarların mimarı, dünya insanı Koca Si-nan’ın birbirinden güzel dev eserleri arasında en muhteşemlerinden biridir Rüstem Paşa Camii. İnsan burada, her biri birbirinden farklı olan Selimiye, Süleymaniye, Kılıç Ali Paşa, ya da Sokullu Mehmet Paşa camileri yanında yine bir başka farklı cami görür karşısında. Mimar Sinan’ı devleştirmiş, mimarların mimarı yapmış bu farklı uy-gulamalar değil midir zaten ?. Camiyi yaptıran Hırvat asıllı Rüstem Paşa, Kanuni Sul-tan Süleyman’ın vezirlerinden, ama bunun yanı sıra, padişahın da damadı. Rüstem Kanuni’nin büyük kızı Mihrimah Sultan’la evlenmiş. Karı-koca, hayır işi olarak, döne-min Mimarbaşısı Sinan’a birer cami yaptırmışlar. Mihrimah Edirnekapı’ya, Rüstem’de Tahtakale’de esnafın cirit attığı en hareketli bölgede yaptırmışlar camilerini. Rüstem Paşa camisi, aynı dönemlerde yapılmış tüm Osmanlı yapıları arasında, İznik çinile-rinin göze yansıma yaptığı en güzel cami olarak kabul edilmektedir. Sinan’ın camiyi inşa ederken, güneş ışınlarının düşüş doğrultusunda yerleştirdiği pencereler günün hemen her saatinde, caminin içindeki çinilerin bezemelerindeki ayrıntı ve renkleri en güzel şekilde yansıtmasını sağlamıştır. Rüstem Paşa camisi duvarlarında barındırdığı mavinin tüm tonları, nar çiçeğinin kırmızısı, nohut ve kabak yapraklarının yeşiliyle in-sanın ruhunda dinlendirici, mistik bir yansıma yapar. Bir zamanlar yerinde bulunan Hacı Halil Ağa mescidinin kalıntıları üzerine yapılmış bu cami, İstanbul’a gelen turist gruplarının programlarında pek yer almasa da, işini ve mesleğini seven rehberlerin vakit bulduklarında gruplarını büyük bir heyecan ve arzuyla getirip gezdirdikleri yerlerden biridir. Yüzyıllardan beri, Tahtakale esnafının ibadet etmeye geldiği bu ca-mi, eski bir külliyenin en önemli yapısı olmasının yanı sıra tipik bir çarşı camisi olup; mimarı, banisi ve iç tezyinatının zenginliği nedeniyle öteki çarşı camilerinden çok farklı bir görünüm arz etmekte, Osmanlı camileri içinde de kendine özel en muh-teşem, camilerden birini oluşturmaktadır.