Çok sevdiğim mesleğim nedeniyle, yıllardır kim bilir kaç kez gitmiş, kaç kez arşınlamışımdır Ayasofya’nın mermer döşemelerini..Ve yıllardır kıyısını köşesini gezen, yüzlerce insanı gezdiren, Ayasofya’yı çok iyi bildiğini sanan ben geçenlerde yapmış olduğum çok özel bir gezide; pek fazla bilinmeyen, anlatılmayan köşelerini gezip dinledikçe gerçekten Ayasofya’nın büyülü atmosferi içinde kaybolduğumu fark etmiştim.. Bu çok özel gezide, bilge bir insanla tanıştık..Ayasofya’yı anlatan, anlattık-ça coşan, coştukça bizlere Ayasofya’nın gizemli kapılarını aralayan bir derya.. Müze-nin kapalı olduğu pazartesi günü özel bir izinle girdiğimiz Ayasofya’da bizleri gezdiren müzenin başkanı Doçent Doktor Haluk Dursun’du. On parmağında on marifet bir akademisyen, aynı zamanda da bir doğa tutkunu. Galatasaray Lisesi’nin Fransız-casından İstanbul Üniversitesi’nin Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’ne, Marmara Üniversi-tesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nün Osmanlıcasından Atatürk Eğitim Fakültesi’nin Bizans araştırmalarına uzanan akademik bir serüven…Papa’dan Obama’ya Aya-sofya’yı gezdiren bu insanla Ayasofya’yı dolaşmanın keyfini yaşadık ve o iki saate sığdırdığımız ziyaret süresi içinde dünya tarihinin sekizinci harikası Ayasofya’nın pek de bilmediğiniz gizemli taraflarını öğrendik. Yüzyıllar ötesinden günümüze dek, dim-dik ayakta duran bu kutsanmış yüce yapı; ne imparatorlar, ne afetler, ne olaylar gör-müş.. Kilise, patrikhane, cami, medrese, türbe, kütüphane, muvakkithane, sebil…Mis-tisizmin uç noktalarına doğru uzanan bu dünya harikası yapı yetmiş yıla yakın bir za-mandır, laikliğin evrensel sembollerinden biri olarak varlığını bir müze şeklinde sür-dürmeye devam ediyor..
Son yıllarda, gittikçe artan, bilmem hangi uluslararası kurumun organize ettiği sözde “dünyanın sekizinci harikasını” seçme anketleri arasında Ayasofya’nın adı da tabii sık sık geçiyor..Ancak, politikalara ve kimi menfaatlere dayanan oylama karmaşası içinde, Ayasofya’nın yanında cüce gibi kalan yerlerin haksızca seçimi kimi insanları üzüyor, şaşırtıyor. Oysa, bunun için üzülmeye, hayıflanmaya gerek yok?. Adı, tanrının yüceliğine, eşsizliğine adanmış Ayasofya’nın anketlere girmeye, oy-lanmaya, seçilmeye hiç mi hiç bir gereksinimi yok. Onun görkemi, gizemi, eşsizliği in-şa edildiği günden beri tüm insanlar tarafından biliniyor.. Ayasofya bir ibadethane ol-manın yanı sıra, yüzyıllardan beri başlı başına yol gösterici bir öğreti kurumu olmuş. Müzenin yan bahçesinde II. Selim’in, III. Mehmet’in, III. Murat ve şehzadelerin tür-belerine karşılık Ayasofya’nın içindeki Hünkâr Kasrı’nın üzerinde yer alan “Mağrur ol-ma Padişahım, senden büyük Allah var” ibaresi bunun en güzel örneklerinden biri. İs-tanbul’da, Topkapı Sarayı’ndan sonra, ziyaretçi sayısının en yoğun olduğu yer Aya-sofya; İstanbul’a gelip de Ayasofya’yı görmemek, İstanbul’u görmemek gibi bir şey.. Dördüncü Haçlı seferlerinin kumandanı Venedikli Enriko Dandalo’dan Fatih Sultan Mehmet Han’a tüm devlet adamı ve imparatorların yakın ilgisini çekmiş olan Aya-sofya, etrafına yaydığı gizemli, mistik ışıltılarla tüm insanların saygınlık ve sevgisini üzerinde toplamış, Bu nedenle de mozaiklerinden çinilerine, İsa tasvirlerinden panolardaki Allah isimlerine, efsanelerden gerçeklere dünyanın dört bir tarafından gelen değişik inanç, renk ve kültürden insanların kucaklandığı bir yer olmuş..
Ayasofya, 2010 İstanbul için ivedilikle restore edilip hazırlanıyor..,