Uyandırma çaldığında henüz hava kapkaranlıktı. Günün ilk ışıklarıyla yollara düşüp, Ollanta tren istasyonuna ulaştık. Trenlerde sebebini tam anlayamadığım bir karışıklık olmuş ve bundan dolayı hemen hemen bütün tren saatleri birbirine girmiş. Allahtan biz ilk trenle gidenlerdeniz de fazla etkilenmedik.
Bu satırları yazarken Ollanta'dan saat 06.40da hareket eden trenin içindeyim. Trenimiz dağlarin arasından, çılgın gibi akan Vilcanota(Urubamba) nehrinin yatağını izleyerek Aguas Calientes istasyonuna doğru yola devam ediyor. Fonda güzel bir müzik var. Az önce özenli bir kahvaltı servisi yapıldı. Sıcak içeceklerle birlikte...Helal olsun diyor insan...Kahvaltı kutusunun üzerine yapıştırılmış minik taze çiçekler herkesin takdirini kazandı. Uygarlık detaylarda gizlidir bence de.. Derin bir vadinin tabanındayız ve dağlar etrafımızı tamamen sarmış durumda. Bulutlar resmen vadiye inmiş durumda ve manzaralar inanılmaz. Herşeyin en tepesinde zirveleri karla kaplı And Dağları. Bulutlar gerçekten ağaçların arasında kadar sızmış ve biz de bu bulutları yara yara gidiyoruz. Trenimizin tavanının yarısı camla kaplı olduğu için, dağların zirvelerini, bulutları ve kayalık vadi yamaçlarını rahatlıkla seyredebiliyoruz. Herkesin keyfi yerinde.
İşte size bazı notlar:
Bunlar şimdilik trenden yazdığım notlar. Macchu Picchu notlarını ise daha sonra eklerim. Yaklaşık yarım saat sonra Aguas Calientes istasyonuna varmış olacağız. Bitki örtüsü değişti ve ağaçlar daha yeşil, daha büyük yapraklı hale dönüştü. Amazon havzası buradan başlıyor yavaş yavaş. Umarım hava şimdiki gibi parlak ve ılık olur. O zaman işte doyum olmaz Macchu Picchu'ya...