Kültürel varlıklarımız en önemli değerlerimiz. Hem tarihsel, hem sosyal hem de mesleğimiz için. Bunların kullanım biçimleri ise fazla önemsenmeyen ancak bence mesleğimizin en önemli göz ardı edilen konularından biri. Burada derin irdelemelere girmeyeceğim, birazcık meselenin ne olduğundan bahsedeceğim. Ele alacağım örnek Ayasofya müzesi ve sorum şu; neden biz günlük ziyaretçi sayısına bir sınır koymuyoruz?
Sorum çok açık ve pek çok meslektaşımı da rahatsız edebilir. Ama hemen hüküm vermeden bir düşünün. Ayasofya sayısız varlıklarımızdan biri ve bir yedeği yok, en azından benim bildiğim kadarıyla. Peki, o zaman bu hastalıklı tüketim dünyasında biz neden en değerli varlıklarımızı bu kadar çok yıpratalım? Hayır, karşılığını almıyoruz ve alamayız. Bu maddiyatla ölçülebilecek bir değer değil.
Çok fazla ziyaret nelere yol açılıyor kısa kısa sıralayayım:
Yukarıda sıraladıklarımın haricinde pek çok madde daha var ama fikir vermesi için burada bırakıyorum. Kısacası her şeyin fazlası zarar. Bir tane Ayasofya’mız varken neden onu daha fazla turist gelsin diye yok edelim. Zerre kadar önlem almıyoruz, ne ziyaret sayısına limit getiriyoruz, ne de teknolojik önlem alıyoruz. Bu yapının bir dayanma, bir ağırlama gücü var ve biz bunu suiistimal ediyoruz. Ne uğruna!
Oysa Ayasofya’yı ziyaret edecek olan turist ona göre önlemini alıp plan program yapabilir. Ortalama 3 gece İstanbul’da kalacağına 4 gece kalabilir. Örnek vermek gerekirse Milano’da Son Akşam Yemeği’ne elinizi kolunuzu sallaya sallaya girebiliyor musunuz, hayır! Bazen haftalar hatta aylar önceden rezervasyon yapmanız şart. Günlük ziyaretçi sayısı ve süresi kısıtlı (en fazla 15 dakika ve 30 kişi tek seferde). Niye mi, çünkü Son Akşam Yemeği yok olursa, yerinde yeller eserse ne dolaştırılacak? Kim ne kazanacak? Kim zarar görecek? Diğer bir örnek ise Endülüs gezilerinin vazgeçilmezi El Hamra Sarayı. Buraya günde maksimum 6600 ziyaretçi kabul ediliyor, yarım saatte bir en fazla 300 gezgin. Niye mi, çünkü El Hamra Sarayı yok olursa, yerinde yeller eserse ne dolaştırılacak? Kim ne kazanacak? Kim zarar görecek?
Aynı uygulama bizlerde de olmalı, elbette sadece Ayasofya için değil her değerimiz için. Kolay değil ama bugün başlarsak on yıl sonra elimizde daha az yıpranmış ama çok daha istikrarlı, sürdürülebilir varlıklar olacaktır.
Bu uygulama yapılırken acentalar mutlak muhatap tutulmalıdırlar. Alınacak bilet, yapılacak rezervasyon acentalar üzerinden geçmelidir. Böylece hem bu mesleğe baş koymuş hem de emek vermiş meslektaşlar, hem de ülke kazanacaktır. Elbette yine saatlerce kapıda bekleyip son dakikacılar içinde bir kısıtlı imkân verilebilir.
Kısacası günlük ziyaretçi sayısı hemen sınırlandırılmalı. Bir örnek daha vermek gerekirse Çekoslovakya’daki Telč Şatosu’nun günlük ziyaretçi limiti 1200 kişi. Bu sınır kesinlikle aşılmamaktadır. İçeriye sadece rehberli gruplar alınmakta olup 2 rota (a veya b) uygulanmaktadır. Bu uygulamalar en sağlıklı profesyonel rehberli organize grup veya münferit operasyonlar ile kontrol altına alınabilir. Yerinde gözetmeler, kontroller, uyarılar. Turist sayıları aynı zamanda farklı pazarlama yönlendirmeleriyle kontrol altında tutulabilir. Yoksa bu gidişatımız sağlıklı ve verimli değil. Bu varlıklarımızı kaybettiğimizde hiç kimse dönüp bizimle olmayacaktır, biz oturup dizimizi döveceğiz. Oysa çözüm çok basit ve öyle gizli saklı değil…