Aziz Mamas veya Aziz Mammes, Hıristiyanlık âleminde ermişlik katına ulaşmış Kapadokyalı azizlerden biridir. Avrupa'da, bilhassa Yunanistan, Kıbrıs ve Fransa'da çok popüler olan, adının bazı kiliselere, hatta bazı küçük yerleşim bölgelerine (Haute Marne'daki Langres kentinin St. Mamas Katedrali gibi) verilmiş olduğu bu aziz; tarihî kaynaklara göre Kapadokya'nın Nakida (Niğde) ve Arkhelais (Aksaray) sınırlarına yakın bir yerde, bölgenin eski ünlü volkanik dağlarından Hasan Dağı'nın (3268 m) eteklerinde yaşamış; beslediği koyun ve keçilerden, hatta ehlileştirmiş olduğu geyik gibi vahşi hayvanlardan elde ettiği sütlerle peynir, yoğurt yapıp fakir Hıristiyanlarla dağıtarak yardım etmiş, etrafındakilere Hristiyanlığı yayıp sevdirmeye çalışmış bir çobandır. Tarihî kaynaklarda, genç yaşta Roma imparatoru Aurelianus'un (Licinius Domitius t.s. 270-275) emri üzerine yaşadığı topraklardan Cesareia'ya (Kayseri) getirilerek işkenceyle şehit edilen Aziz Mamas'ın mezarının bulunduğu yere Bizanslılar döneminde bir kilise yaptırılmıştır. Büyük bir olasılıkla da, daha sonraki devirlerde kemikleri Hasan Dağı'nın eteklerindeki Mamasim adı verilen yere getirilerek yeni bir mezara gömülmüş ve bu yer yüzyıllar boyunca Kapadokyalı Hıristiyanlar tarafından çok önemli bir ziyaret yeri haline dönüştürülmüştür. Çok sonraları, bölgeye gelip yerleşen Müslümanlar tarafından da ziyaret edilmeye başlanan mezar Pir Şemmas türbesi adını alarak dua edilen, mum yakılan; çaresizlere şifa aranılan bir yatır haline dönüştürülmüştür. Şemmas adının eski Türkçede "başının tepesi tıraşlı papaz" anlamına gelmesi de önemli bir detay olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bizanslılar devrinde, Kapadokyalı çoban Aziz Mamas'ın oldukça artan popülerliği, Kapadokya ve Anadolu'dan çıkarak Ortodoks âleminin bütün köşelerine yayılmıştır (Yunanistan, Kıbrıs, Girit gibi). Son beş yıldır Kapadokya'da yaptığım araştırmalarda; bugün de var olan Aziz Mamas'ın (gerçek veya temsili) mezarı, Kapadokya'nın, pek bilinmeyen köşelerinden birinde; eski, adını gene bu azizden alan, ufak bir köyde bulunmaktadır. Ankara-Adana yolu üzerindeki, Aksaray kavşağından Nevşehir yoluna girildiğinde Ihlara yolu sağ tarafta bırakılarak, ünlü Selçuklu Kervansarayı, Ağzı Kara Han geçildikten 7 km sonra yolun sağında, dikkat edilmediğinde fark edilemeyecek kadar küçük olan, beyaz bir ok üzerinde Gökçe adını gösteren bir işaret bulunur. İşte, henüz asfaltlanmamış olan bu tozlu topraklı köy yolu sizi, eski adı Mamasim olan, bugünkü Gökçe köyüne getirecektir. Köyün orta yerindeki çeşme başına geldiğinizde biraz beklerseniz, meraklı ama misafirperver bir iki köylü yanınıza gelip sizleri selamlayacaktır. Onlara, Pir Şemmas Tekkesi’ni sorun (çünkü yöre halkı bu yeri uzun zamandan beri böyle adlandırmış). Sizlere gösterecek veya oraya kadar götürmek için sizlere eşlik edeceklerdir.
Köyün ortasından geçen yol takip edildikten sonra, Pir Şemmas Tekkesi denilen yere gelinmekte, karşınıza 1922 yıllarına kadar köyde oturan Rumlar ve Ermeniler tarafından inşa edilmiş (tipik eski Kapadokya Rum mimarisi) pencereleri taşlarla örülü, kapısı kapalı basit bir taş bina çıkmaktadır. Şahsen yaptığım araştırmalardan edindiğim izlenimlere göre, bu yapının geçen yüzyılda (belki daha da eski) Hıristiyan papazlar tarafından kullanılmış ufak bir manastıra ait olduğu anlaşılıyordu. Köylülerden de, burasının uzun zamandan beri samanlık ve hayvan damı olarak kullanıldığını öğrenmiştim. Burada, köylülere tekkenin bekçisini sorun. Halen tekkenin bekçiliğini yapan ve anahtarları kendisinde olan köyün gençlerinden Mücteba Konuk sizlere rehberlik edecek, Pir Şemmas'ın, eski adıyla Aziz Mamas'ın mezarını gösterecektir.
Günümüzde; samanlık ve dam olarak kullanılan bu basit yapının hemen arka sol tarafında yer alan, bir insanın geçebileceği büyüklükteki ufak kapıdan girildiğinde; zemini halı ve kilimlerle kaplı, duvarları boydan boya büyük yastıklarla döşenmiş bir odaya gelinmektedir. Ziyaretçiler için bir dinlenme yeri hatta misafirhane olarak kullanılan bu odaya tam bir tekke görüntüsü veren, yastıkların üzerine yerleştirilmiş namaz seccadeleri ve tespihler; sol taraftaki taşlık sahanda, kiminin içi boş; çoğunun üzerinde Şemmas Baba veya Şambaz Baba yazılı bir yığın madeni ibrik ve toprak testi buraya gelip ibadet eden ziyaretçilerin hizmetine sunulmuştur. İbriklerin, testilerin içindeki sular gelenlerin abdest almaları; hatta yöre halkının inancına göre geceleri Şemmas Baba'nın ruhunun kalkıp abdest alması için doldurulmuştur! (İslam âleminde tipik yatır inancı).
Tekke görünümündeki bu odadan bir başka odaya açılan ve biraz eğilerek geçilebilen 1 m uzunluğundaki küçük, dar kemerli aradan kayaların içine oyulmuş (tipik Kapadokya kilise mimarisi) ikinci büyük bir odaya girilir. Dipte mihrap (absid), ortada iki sıra üçer sütun burasının Bizans döneminde Kapadokyalı Hıristiyanlar tarafından kullanılmış bir kilise olduğunu göstermektedir. Nicolas Serrai, Saneti Mamantis Templum Urbi (Nazianzenae) Vicinum'da, kilisenin 11. yüzyılda, belki de daha önce Aziz Mamas için yaptırılmış olduğunu yazmıştır. Hacettepe Üniversitesi'nden Yıldız Ötüken'e ve bazı tercüman-rehber arkadaşların da yakından tanıdıkları, Hıristiyan tarihçisi Fransız papaz Pere Blanchard'a göre kilisenin mimari karakteristiği 8. ve 9. yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Zemini, küçük bir mescitte olduğu gibi halı ve kilimlerle döşenmiş olan bu eski kilisede, civar köylerden gelen ziyaretçiler namaz kılıp ibadet etmektedirler. Sol taraftaki duvarın tam ortasında büyük bir niş, nişin içinde de üzerinde küçük bir ampul yanan yatır görülmektedir! Üstü, yeşil bir örtüyle kapatılmış sanduka tipindeki lahit mezarın baş kısmında sarık şeklinde yapılmış basit bir başlık bulunur. Nişin içinde, sandukanın etrafında, niş duvarı oyuklarında, yanıp bitmiş veya yarım kalmış mum artıkları, mum isinin bırakmış olduğu siyahlıklar mevcuttur. Lahidin hemen arkasında da, çok eski olduğu belli; içinde, üzerlerine dualar yazılmış kağıtlar; Kur'an sayfaları; dilek için atılmış bez, çaput parçaları bulunan üzeri camla kapalı küçük bir sandık yer almaktadır. Mezarın örtüsü hafifçe kaldırıldığında, içinde kemikler bulunan küçük bir taş lahitle karşılaşılmaktadır.
Bu kemik parçaları içinde, şahsen gözüme çarpan, birinin ucu kopmuş iki femur (bacak) kemiği idi. Bunlar, yüzyıllar boyunca buraya dua etmeye gelen Hıristiyan ve Müslümanlar tarafından tutulup ellendikleri için (bazı hastalıklara şifa dilemek inancıyla) verniklenmiş gibi pırıl pırıl parlıyorlardı.. Kemikleri alıp incelediğimde, iki kemiğin de aynı boy ve yapıda olmadıkları ilgimi çekmişti.
Basit bir varsayımla, bu kemikler çok önemli bir din adamı veya bir papaza ait olup röliker olarak buraya bırakılmış olmalıdırlar... Kemiklerden tam olanının ortası 15 cm. uzunluğunda düz bir gümüş plaka ile sarılıdır. Ayrıca, gene lahit içindeki kemiklerin arasında büyük bir geyik boynuzu parçası bulunmaktadır! Bu muhakkak ki vahşi hayvanları ehlileştirip besleyen Aziz Mamas'a ithaf edilen bir semboldür (Anadolu'da; geyik kültünün Hititlerden beri, Hıristiyanlık döneminde de önemli bir yeri olduğunu unutmamak gerekir). Yatırın içinde bulunduğu nişin iki yanında da küçük, dar kapılı iki karanlık odacık yer almaktadır. Sağ taraftaki odada yere serilmiş kilimlerin üzerinde yer yatağı görünümünde bir sedir, yanında da tabak şeklinde bir kap görülmektedir.
Burası; yıllardan beri, civar köylerden getirilen akıl hastalarının spastik özürlülerin bir geceliğine bırakılıp kapatıldıkları odadır. Çünkü yöre halkına göre, buraya kapatılan hastaların Şemmas Baba'nın ruhu tarafından mucizevi bir şekilde iyileştirileceğine inanılmaktadır. Yatırın içinde bulunduğu nişin sol tarafındaki oda ise boştur. Bu odanın tavan kısmında yer alan bir delikte, Kapadokya yeraltı şehirlerinde bulunan merdivenlere benzeyen basamaklar görülür. Gene yöre halkının inancına göre Şemmas Baba'nın ruhu buradan dışarıya çıkıp girmektedir!
Kapadokya'yı gelip gezen seyyahlardan E. H. Camoy ve J. Nicolaides'in 1881 yılında yayınladıkları; “Traditions Populaires De L'Asie Mineure” (Küçük Asya'nın Popüler Gelenekleri) adlı kitapta, bu kilise ve mezarın 19. yüzyıl başlarındaki mucizevi keşfinden bahsedilmektedir! Köylülerden biri samanlık ve ahır olarak kullandığı damın zeminini kazarken aşağıda bulunan bir boşluğa düşmüş ve şans eseri bu eski kilisenin içinde Aziz Mamas'ın mezarını bulmuştur. Çok geçmeden de olay bütün Kapadokya'da duyularak, burası bölgede yaşayan Hıristiyan ve Müslümanların gelip dua ettikleri çok önemli bir hac yeri haline dönüştürülmüştür. A. M. Levides'in yazdıklarından da, mezarın bilhassa her yıl Assomption (İsa'nın göğe yükselişi) ve Aziz Constantin (Bizans İmparatoru I. Constantin) günlerinde Kapadokya'nın değişik yörelerinden gelen yüzlerce Hıristiyan tarafından ziyaret edildiği, ziyaretçilerin arasında da çok sayıda özürlü hasta görüldüğü öğrenilmektedir. Kuyruk oluşturan bu hastaların mezarın önüne geldiklerinde, dualarla beraber Aziz'in kemiklerini alıp özürlü olan organlarına sürdükleri, geyik boynuzuna da dilek olarak bez parçaları bağladıkları A. M. Levides tarafından yazılmaktadır. Gene bu kaynaklarda, 19. yüzyılda Aziz'in kemikleri üzerinde Ermenice dualar yazılı gümüş plakalar olduğundan söz edilmektedir. Bu gümüş plakalar 1922-1923 yılları arasında yapılan mübadeleler sırasında bölge Hıristiyanları tarafından alıp götürülmüşler, belki çalınmışlar veya üzerlerinde Ermenice dualar olduğu için Müslümanlar tarafından kaldırılmışlardır. Ne oldukları belli değildir. Ancak, yukardaki satırlarda da belirttiğimiz gibi, bugün yalnız femur kemiklerinden biri üzerinde, yazısız düz bir gümüş plaka hâlâ mevcuttur!
1895 yılında S. S. Pharasopoulos küçük kilisenin duvarlarında 7 tane ikonanın mevcut olduğunu, bunların arasında; Aziz Mamas, Meryem, Aziz Constantin ve Azize Helena'nın ikonalarının bulunduğunu yazmıştır. Gene Pharasopoulos'tan öğrendiklerimize göre, Pir Şemmas'ın mezarına gelen Müslümanlar, dua ederken bu ikonaları ters çevirirlermiş.
Camoy ve Nicolaides bu mezarın, bu mezardaki kemiklerin Aziz Mamas'a ait olduğunu belirttikleri gibi; Levides ve Haslick Aziz'in mezarının Cesaree'de (Kayseri) olması gerektiği tezini savunmuşlardır… Her iki tezden hangisinin gerçek olduğu bilinmemekle beraber, geçen yüzyıldan beri süregelen yöre halkının inançları, folklorik öğeler ve bugünkü Gökçe köyünün asıl adının Bizanslılar döneminden beri Mamasim (veya Mamasum) oluşu Camoy ve Nicolaides'in tezlerini gerçeğe en yakın tezler olarak göstermektedir. Yaptığım araştırmalara göre, belki Aziz Mamas'ın Roma İmparatoru Aurelianus tarafından Kayseri'de öldürülmesi ve burada gömülmesi tarihî kaynakların verdiği en önemli ve en esaslı kanıttır. Ancak; bugüne kadar, Aziz Mamas'ın kültünün ve mezarının Kayseri'deki mevcudiyetine ait somut hiçbir kanıt ortaya çıkartılamamıştır. En mantıklı varsayımın; Mamas'ın kemiklerinin daha sonraki devirlerde, Kapadokyalı Hıristiyanlar tarafından Kayseri'deki mezarından alınarak, doğup yaşamış olduğu topraklara yani Mamasim'e (Gökçe Köyü ve civarı) getirilmiş olabileceğidir.
1922'li yıllardan itibaren bölgeyi terk eden Hıristiyanlardan sonra yörede yaşayan Türklerle beraber Aziz Mamas mezarı, Pir Şemmas Tekkesi olmuş; küçük kilise tamamen mescit durumuna dönüştürülmüştür. Hatta, son yıllarda köy halkı politik görüşler çerçevesinde Pir Şemmas adını Şambaz Baba olarak değiştirme eğilimine yönelmiştir. Köyün birkaç yaşlısı ve bekçi Mücteba Konuk'la yaptığım söyleşilerde de, papaz anlamına gelen Şernmas'ın Şambaz adıyla değiştirilme nedenini anlamıştım. Sonradan yaptığım araştırmalarda, Şambaz adının (cambaz adını çağrıştırıyor) anlamını ve ne olduğunu bulamadım.
Günümüzde; Kıbrıs, Yunanistan ve Fransa gibi bazı ülkelerde Aziz Mamas'a ithaf edilmiş kiliseler ve bu kiliselerde Aziz Mamas'a ait olduğu iddia edilen bazı röliker kemik parçaları bulunmaktadır. Muhakkak ki, röliker olarak adlandırılan bütün bu kemik parçalarının sözünü ettiğimiz Aziz'e ait olması mümkün değildir. Kiliselere geliş ve giriş biçimleri yalnızca birtakım efsanelere ve hikayelere dayanmaktadır. Ancak, bu kiliseler arasında; Fransa'nın Langres kentinde bulunan Aziz Mamas Katedrali'ndeki rölikerlerin geliş biçimi oldukça ilginç olup, tarihi kaynaklara ve kilise arşivlerine geçmiştir. Bugün Langres Katedrali'nin hazinesinde Aziz Mamas'a ait üç ayrı röliker parçası bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Aziz'in omuriliğine ait olan parçadır ve kiliseye 8. yüzyılda Bizans'tan getirilmiştir. Aziz Mamas'la ait olduğu sanılan ikinci röliker ise bir kol kemiği olup 11. yüzyılda Bar-Sur-Seine Kont'u Renard de Bar tarafından gene Bizans'tan alınıp getirilmiştir. Kilise arşivleri; bu kemiğin Kont'a 1076 yılında Jerusalem'e yaptığı seyahat dönüşünde Constantinopolis'ten ge-çerken Bizans imparatoru tarafından hediye olarak verildiğini yazmaktadır. Langres Katedrali'nde bulunan üçüncü parça ise rölikerlerin en önemlisi olup Aziz Mamas'ın kafatasına aittir. Kilise kaynaklarına göre 1204 yılında 4. Haçlı Seferi sırasında Constantinopolis'teki ünlü Aziz Mamas kilisesinden alınıp getirilmiştir.
Aziz Mamas'ın şehit edilip Kayseri'deki mezarına gömüldüğünü yazan bazı kaynaklar, kemiklerinin 6. yüzyılda Kayseri'den alınıp Constantinopolis'e getirildiğini de nakletmektedirler. Bizans döneminde Constantinopolis'in liman ve sayfiye semti olan Diplokionion'da (bugünkü Beşiktaş) Aziz Mamas adına yaptırılan büyük kilise ve imparator sarayı yukarda sözü edilen büyük kilise ile ilgili olmalıdır. Ancak, bugüne kadar Beşiktaş ve çevresinde bu kiliseye ait somut buluntular ortaya çıkartılamamıştır.
Bugün hâlâ, Kapadokya'da olduğu gibi, Türkiye'nin her bir köşesinde gizli kalmış o kadar çok şey var ki.
Bunların gün ışığına çıkarılabilecek durumda olanlarını ortaya çıkartmak, ülkemize bilhassa turizm açısından muhakkak ki büyük menfaatler sağlayacaktır. Hıristiyan âlemi için önemli bir aziz olan Mamas'ın Kapadokyalı oluşu, gerçek veya temsili mezarının Kapadokya'da bulunuşu, bu mezar ve çevresinin düzenlenmesiyle beraber, tanıtımına gidilerek, yöreye gelen dinî turist gruplarının artışında önemli bir etken olabilir (Demre'de Aziz Nicolas-Noel Baba örneği gibi). Burasının gene eskiden olduğu gibi Hıristiyan ve Müslümanlar tarafından ziyaret edilen, ibadet yapılan, İslam dininin hoşgörülüğünü en güzel şekilde ortaya koyabilen bir konuma dönüştürülebilir. Her şey bir yana: Kapadokya'da gizli kalmış, hatta bilinmeyen bu yer gerçekte bir Hıristiyan azizin mezarı olup, İslam dini tarafından kucaklanmış olarak korunmakta, Pir Şemmas olarak da ruhuna binlerce Fatiha okunmaktadır.
Ama en önemlisi, onu gizlemekten öte, dünyaya tanıtabilmemizdir.
NOT: Aziz Mamas ile ilgili Fransa araştırmalarımda, benden yardımlarını esirgemeyen Langres kentinden tarihçi dostlarım Odile ve Jean-François Poiret'ye; koleksiyonundaki ata yadigârı Aziz Mamas ikonasının fotoğrafını çekmem için benden yardımlarını esirgemeyen Fener Patrikhanesinden Sn. Damon Konvopulos'a en içten teşekkürlerimi sunarım.
Yararlanılan Kaynaklar:
- Saneti Mamantis Templum Urbi Vicinum / Nicolas Serrai
- Panetio Saneti Mamanis / Alenekta Bolognea, 1940, cilt 58
- l'Eglise St. Mamas / Archeologia / 1987, sayı: 121 / Yıldız Ötüken
- Kapadokya'da Gizli Kalmış Bir Aziz Mezarı / Arkeoloji ve Sanat / 1995, sayı: 69/ Turgay ve Josie Tuna
Bu yazı Rehber Dünyası dergisinin Mart 1997 tarihli 4. sayısında yayınlanmıştır (syf. 12-16).