Doğu' daki Mavi Yolculuk


Mavi  suları  yaran teknemizle   Van Gölü’nde ilerlerken    eşsiz  güzellikte  bir  doğa manzarası  çevreliyor dört bir yanımızı. Yaz ayları  başında  bile  zirveleri  karlı  Artos  Dağları  yeşil  eteklerini  gölün  mavisine  kadar  yayarken, tam karşı yönde  Süphan Dağı  tüm  heybetiyle  ayakta  duran  bir  ilah  gibi....

Deniz  seviyesinden   1700 metre  yükseklikte  bulunan  Van Gölü’nün  çevresi  binlerce yıl  öncesinden beri  yerleşime  en  uygun  olanakları  sunmuş. Havzayı  çevreleyen  yüksek  sıradağlar  buralarda  yaşayanlar için çevredeki güçlü  devletlere karşı bir  güvenlik  kalkanı  oluştururken, yükseklere yağan kar  çevre  ovalara su  sağlamış. Gölün  yumuşattığı  iklim ortamında  tarım  ve  hayvancılık  çok  eskiden  beri  gelişmiş. Dağların geçit  vermediği kış  aylarında  göl  sayesinde  çeşitli  yerleşimler  arasında  su  yoluyla  ulaşım da  sağlanabilmiş.
 
Urartular, Ermeniler, Selçuklular, İlhanlılar, Karakoyunlular, Osmanlılar  çeşitli  çağlarda  bu  bölgeye  sahip  olarak  çok  önemli izler, zengin  eserler  bırakmışlar.  Bu  çarpıcı  coğrafyanın  keşfi  doğal  olarak  Van’dan  başlıyor.

Erek Dağı  ile  Van Gölü’nün arasındaki  geniş  bir  ovanın ortasına  kurulu  Van şehri.  Yeni Van demek  daha  doğru  olacak. Çünkü 20.yüzyılın başına kadar  şehir  göl kıyısında,  tarihi  Urartu  kalesinin  eteğindeymiş. Savaşın  sonunda  ortaya  çıkan tahribat  sonucu şehri  yeniden göl kıyısından bir hayli içerde kurmuşlar.

Günümüzde Van, her an cıvıl cıvıl hareketli geniş caddeleri, modern görünümüyle  dikkat  çekiyor. Ancak ona en çok değer  kazandıran  insanlarının  konukseverliği galiba. Van yöresine özgü  türlü  türlü  yiyeceklerin  masanıza  konduğu  “kahvaltı  sokağı”ise  olmazsa  olmazlardan. Kilimden gümüş işçiliğine el sanatları da bölgenin  kültürel zenginlikleri.

Şehir  göle birkaç kilometre uzaklıkta,  açıkçası  gölle  beraber  yaşamıyor. Ancak  özellikle  hafta  sonları  Eski Van’ı  çevreleyen  park  alanı  piknik  yapanların  akınına  uğruyor. İnsanlar  yiyip, içip  halay  çekiyorlar.  Oynamak  hayatta  en çok  sevdikleri  şey  galiba.
 
Göle  doğru  uzanan  dev  bir  kayanın  üzerine  2850 yıl  önce  kurulmuş  olan  Urartu  kalesi doğunun  bu  güçlü  uygarlığının  en  eski  yazıtını da  barındırıyor. Tuşpa  kalesinin  sahibi  Sarduri  binlerce yıl  öncesinden  şöyle  sesleniyor: “Lutipri oğlu Sarduri’nin yazıtı; büyük kral, güçlü kral, dünyanın kralı, Nairi ülkesinin kralı, eşi olmayan kral, halkın çobanı...”.

Kalenin  güneyinde  kalan  Eski  Van  ise  hayalet  şehir  görünümünde. Osmanlı döneminden  kalma  Hüsrev  Paşa   ve  Kaya  Çelebi  camileri ile  beraber  daha  eskiye  tarihlenen    birkaç minare olmasa  burada  yüzyıl  öncesine  kadar  yaşam  olduğuna  inanmak  zor. Kerpiç  evler  zamanla  eriyip  tümsekler  oluşturarak  toprağa karışmışlar. Burada  yapılan  yürüyüş insana   hüzün  veriyor. Kalenin  üzerinden  izlenen  günbatımı  ise  belleklerde  yer  edecek  güzelikte.  

Buralara  kadar  gelmişken sadece Van şehrini görmekle  yetinmemek gerek. Gölün çevresine  yayılan o kadar  çeşitli ve ilginç eser  ve  mekanlar  var ki ! Üstelik bölgedeki tüm yollar gayet  iyi,  bakımlı.

Van’a  yaklaşık  bir  saat  uzaklıktaki  Hoşap kalesi ülkemizdeki  derebeylik dönemi eserlerinin  en  görkemlilerinden. Kayalar  üzerine  oturtulmuş  bu  17. yüzyıl  kalesinin o zamanlar sahipleri  olan Mahmudi aşiretinin  gücüne  güç, ününe  ün  kattığı  şüphesiz. Aslında  tarih kitaplarında okuduğumuz  derebeylik  kavramının  tüm  yönlerini tek bir  görüntüyle  anlatabilen bir  yer.

Aynı yol üzerindeki Çavuştepe ise  Urartu  döneminin  önemli yerleşimlerinden. O dönemden kalan sulama kanalları  sayesinde  ekilebilen geniş bir  ovaya hakim olarak 2750 yıl önce “Sardurihinili” ( Sardur’un şehri) adıyla kurulmuş.  Saray  odaları, sarnıçları, tapınakları, tahıl ambarları, atölyeleri ile  insanı bir  çırpıda Urartu dünyasına götürüyor. Sit  görevlileri burayı gezmek isteyen meraklılara  yardımcı  olmaya  hazır, bekliyorlar.

Gevaş’ta  bulunan  tarihi  mezarlık ise özellikle  Halime  Hatun kümbeti  ve  onu  çevreleyen işlemeli taşlarla  yeşilliğin içinde güzel bir  görüntü  sunuyor. Koyun şeklindeki mezar taşları da bir dönemin kültürünü ve inancını yansıtıyor.

Van’da  bir  mavi yolculuk yapmak aklınıza  gelir miydi? Bu yolculuk hem de en unutulmuzlardan birisi olmaya  aday. Gevaş’tan bir tekneyle çıkarak  ulaşabileceğiniz  Akdamar adası  olağanüstü güzellikte bir kilise barındırıyor. 10. yüzyıldan kalma “Kutsal Haç kilisesi” özellikle tüm dış yüzeyini süsleyen kabartmalarla bir mücevher değerinde. Taş yontularak ona ancak bu kadar değer kazandırılabilir. İncil’den ve 1000 yıl öncesinin yaşamından  sahneler  resimli bir tarih kitabı gibi.

Akdamar’dan ulaşılan “Ölüdeniz” nefis koylardan birisini gözler önüne  seriyor. Yürüyüş yapmayı sevenleri ise birkaç kilometrelik rahat bir patikayı  tırmanarak ulaşılan bir manastır kilisesi  bekliyor.  Yükseklerde bir yerlerde bulunan, Aziz Tomas’a adanmış bu kilisenin sunduğu dağ  ve göl manzarası ise bu gayretin ödülü adeta.
 
Gölün sunduğu fırsatlar saymakla bitecek gibi  değil. Tekne üzerinde, sodalı suya sahip olan bu gölde yetişen tek balık türü olan “İnci kefalı”nın tadına bakarak bir süre sonra ulaşacağınız Çarpanak adası ise çarpıcı bir doğal yaşam mekanı. Özellikle Haziran ayında martılar bu adanın ziyaretçileri, hatta sahipleri.. Bu ıssız adadaki kuytuluklara yumurtalarını bırakıp, çıkan yavrulara yine burada uçmayı öğretiyorlar. İşte bu kritik mevsimde adayı ziyarete gelenlerin   hemen başlarının üzerinde ürkütücü seslerle uçarak  onları  belki de buradan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. En azından uyarıyorlar. Çarpanak’ta güzel bir kilise ile taçlanmış. Göl suyunun en berrak olduğu yer yine burası. Bir göl banyosu insanın tüm yorgunluğunu alıyor. Eğer bu masmavi günü Van 100.Yıl Üniversitesi limanına yanaşarak sonlandırırsanız  o şirin Van kedilerini görme fırsatı da bulabilirsiniz.

Van’ın karşısında gölün diğer ucunda Tatvan var. Nemrut Dağı’nın eteğinde. 1441 yılındaki son patlama sırasında dağdan çıkan ateş ve dumanı Nemrut ateşine benzetmiş o zamanın insanları. O gün bu gündür Nemrut Dağı olmuş. Yaz başında yamaçlarına yayılan otlar bölgeye özgü nefis bir  çorba olan “Ayran Aşı”nda kullanılıyor. Kraterin içindeki ılık göl ve buhar bacası ise hastalıkları tedavi ediyor. Şu anda yapımı devam eden kayak tesisleri ise dünyanın en uzun ve manzaralı kayak pistlerinden birisini sunacak bu sporu sevenlere.

Türklerin Anadolu’ya gelişlerinde en önemli  fetih merkezlerinden  birisi olmuş Ahlat. Yerleşik yaşama geçerek kimliklerini  taşa döktükleri bir şehir olmuş. Bir şehrin zenginliği, insanlarının bilgisi, görgüsü o şehrin mezarlığından belli olur derler. Ahlat bunun en güzel örneği. Her birisi Ahlat taşından  özenle  inşa edilen kümbetler  geçmişin ihtişamını bugüne taşıyor. Bazıları evlerin bahçelerinde ceviz ağaçlarının aralarında saklanmış gibi. Tarihi şehir mezarlığında  ise  pekçoğu insan boyunu aşan yükseklikteki üzerleri sembollerle ve yazılarla bezeli  binlerce mezar taşı da  tam bir kültür hazinesi niteliğinde.

Bir Urartu kalesinin eteğinde bulunan Adilcevaz, yeşil  kavak ağaçlarının arasında kaybolan Erciş  yine tarihi şehirler. Muradiye şelalasi ise  tatlı bir serinlik  kaynağı.

Tarihiyle, doğasıyla, kültürü ile  herkese sayısız fırsatlar sunuyor Van Gölü çevresi. Çeşitlilik olağanüstü. Kaleler, şehirler, manastırlar, kiliseler, camiler, kümbetler...Van Müzesini unutmak haksızlık olur. Davetkar  berrak bir  mavilik  geziye tatil boyutunu  eklerken, meraklıları bekleyen yürüyüş parkurları  yorulmayı göze alan kaşifleri bekliyor.


Yazı:             Gate Dergisi - Nisan 2010 Sayısı
Fotoğraflar:    FEST Travel – [email protected]


Makaleleri
Bir Kış Senfonisi - Rovaniemi, Lapland
Ağlama Duvarına Faks
Moğolistan
Kaşgar'da Bir Pazar Günü
Siena: Bir Ortaçağ Hazinesi
Suriye' deki Haçlı Kaleleri
Assisi
Hüznün ve Eğlencenin Kenti: BEYRUT
Doğu' daki Mavi Yolculuk
Hayvanseverlerin başkenti Assisi
Masal Şehir, San'a
Özbekistan: Semerkand' dan Taşkent' e yolculuk
Okyanus kıyısındaki ortaçağ masalı
Kıpır kıpır bir kent Napoli
Osmanlı' nın sünger deposuydu bugün Ege' nin gizli cenneti
Rönesansın Başkenti: Floransa
Paylaşılamayan Kent: Kudüs
Orta Asya'da Bir Kardeş Ülke: Özbekistan
Fransız Rönesansının Gözdeleri

Önerdiklerimiz

ÜRDÜN VE PETRA VADİSİ
YILDIZ SARAYI VE ÇEVRESİ
İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

Sıra dışı bir şehir jeoloji aktivitesi
FENER - BALAT TURU
OECONOMICA: ENDÜLÜS TURU
SAHRANIN ÇAĞRISI: FAS
Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]