Antik Mısır mezarları, tarihinin gelmiş geçmiş en uzun ömürlü medeniyeti olarak bilinen eski Mısır’ın gizemini günümüze taşımış belli başlı yerler olarak çıkmaktadır karşımıza. Ne tapınaklarda ne heykellerde ne de saray kalıntılarında, mezarlarda olduğu kadar gündelik yaşamdan kesitler veren zengin bir malzeme elde edilmemiştir. Bunun da en büyük nedeni, eski Mısırlıların ölümden sonraki yaşama büyük önem vermelerinden kaynaklanmıştır. Yaşarken ölümden sonrasını düşünmüşler, öteki âlemdeki yaşam için gerekli hazırlıkları yapmışlar; firavunlar, onların etrafını çevreleyen aristokratlar, mezarlarını yaşarken yaptırmışlar; öldüklerinde de mumyalanarak yerleştirildikleri mezarlara, mobilyadan giysiye, yiyecek ve içeceklerden takılara, avlandıkları silahlardan takılara hatta çocukların sahiplendiği oyuncaklara kadar gündelik hayatta gerek duyulan malzemelerle gömülmüşlerdir. Bunlarla da kalmayıp mezar duvarlarına işlenen ‘Ölüler Kitabı’ metinlerinin yanı sıra yaşamlarında yaptıkları da tek tek yazılmıştır.
Eski Mısırlılar için ölüm, öteki âlemde başlayacak olan yepyeni bir hayat biçimi olarak algılanmıştır. Ancak, buna ulaşabilmek için, bedenin çürüyüp kumlara karışıp yok olmadan, birkaç kilometre uzunluğundaki bandajlarla, kozayı andırır bir şekilde mumyalanıp, öteki âlemde gereksinim duyacağı besin maddeleri ve bazı eşyaların mezara yerleştirilmesi; bir ölüm geleneği olarak 3000 yıla yakın bir zaman devam ettirilmiştir. Bütün bunların yanında inanış biçimine göre ölen kişinin, karanlıklar âleminin tanrısı Osiris’e ulaşabilmesi için değişik aşamalardan ve manialardan geçmesi; yolunu kapatan cin, şeytan türü bir takım negatif varlıklara karşı onu koruyacak tanrısal varlıkların yardımıyla sona ulaşması; ancak son kapıdan geçip ‘Cennet’ olarak nitelendirebileceğimiz mutluluk dolu yere ulaşabilmesi için de tanrıların yazıcısı, kutsal İbis Kuşu başlı Thot’un önünde günahlarının sorgulanması gerekmiştir. Bunun için de ölen kişinin kalbi sorgu terazisinin bir kefesine, yerleştirilerek, günah ve sevapların tartılması yoluna gidilmiştir.
Antik Mısır mezarlarına bırakılmış eşyalar arasında yer alan en önemli malzemelerden biri de, Eski Mısır dilinde hizmetkâr anlamına gelen ‘uşabti’ veya ‘auşabti’ olarak adlandırılan değişik maddelerden yapılmış stilize bebek biçimindeki büyüklü küçüklü mezar heykelcikleridir. Uşabti heykelcikleri, ölen kişinin ekonomik durumuna göre ahşap, altın, gümüş, alabaster, porselen, pişmiş toprak gibi değişik malzemelerden yapılmış, mumyalanıp mezara bırakılmış ölünün yanındaki kutu veya sandıklara, takvimdeki günlerin sayısına göre tam 365 adet yerleştirilmiştir.
Eski Mısır inanışına göre, uşabtilerin her biri, her yeni gün tek tek canlanıp ölen kişinin öteki âlemdeki yaşamında hizmette bulunuyor, tarlasını toprağını biçiyordu. Mezarlara yerleştirilen uşabtilerin yanlarına minyatür çapa ve küfe şeklindeki sepetleri de bırakılıyordu. Bizde, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri koleksiyonunda olduğu gibi dünyanın ünlü müzelerinde sergilenen Mısır eserleri koleksiyonlarında ve kimi özel koleksiyonlarda çok sayıda, birbirinden değişik uşabtilere rastlanmaktadır. Hatta İzmir Arkeoloji Müzesi Koleksiyonunda İ.Ö. 600-700 yılları arasında tarihlendirilen kimi fayans figürinler Mısır-Anadolu ilişkileri tarihi açısından önemli bir yer oluşturmaktadır. üzerlerindeki deliklerden de anlaşıldığı gibi bazıları amület (muska) gibi kullanılmış bu fayans heykelcikler 1963-66 yılları arsında, yakın zamanda yitirdiğimiz Prof. Dr. Ekrem Akurgal, ile Hakkı Gültekin’in Çeşme’nin Ildır köyündeki Erythrai antik kenti kalıntılarında yaptıkları kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
Eski Mısır’ın Orta İmparatorluk döneminden (İ.Ö. 2060-1786) itibaren ortaya çıkan uşabti geleneği, firavunlar Mısır’ının son dönemi sayılan Ptolemeler Hanedanlığı (Makedonya asıllı krallar dönemi) ve onu izleyen Roma dönemine kadar sürmüş, Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte ortadan kalkmıştır.
Belirttiğimiz gibi uşabtilerin boyları ve yapıldıkları maddeler ölen kişinin maddi durumuna göre değişmekteydi. Ölen kişi bir kral ise, mezarına bırakılan uşabtiler arasında altından, gümüşten, alabasterden, Lübnan Sediri gibi kıymetli eşyalardan yapılan uşabtiler yer alıyordu ve genel olarak bunların boyları 10 ila 40 cm arasında değişiyordu. Asil mezarlarına ise genel olarak 4 ila 20 cm arasında ahşap, mavi sırlı fayans, alabaster uşabtiler bırakılıyordu. Ancak halktan ölen kişilerin bedenleri çok basit ve ucuz bir mumyala işlemi görüp toplu mezarlara gömüldüklerinden bunların yanlarına genel olarak gösterişsiz ve naif biçimde yapılmış pişmiş topraktan uşabtiler yerleştiriliyordu. Öyle ki uşabti yapan ve eski Mısır’da ‘baba’ adı verilen sanatkârlar, parmaklarının arasında mantı yapar gibi çamuru alıyor, alışagelmiş bir beceriyle ve seri şekilde uşabtileri hazırlıyorlardı.
Eski Mısır’da büyük ve ciddi bir endüstrinin gelişmesine yol açmış olan ölüm olgusu, birçok insanın bu yoldan yaşamını kazanmasını sağlıyordu. Öteki alemde yaşama inancının verdiği umut, ölenlerin mumyalanmalarına, rahatsız edilmemeleri için de girilmesi zor, sağlam mezarlara gömülmelerini şartlandırmıştı. Bütün bunlar, büyük pazarlıklarla belli paralar karşılığında yapılıyordu. Mumyaların yapımında kullanılan malzemeler, mumyaların üzerine sarılan keten bandajlar, mezar kazıcıları ve mezar duvarlarına yontu-fresk yapan sanatkârlar; ahşap, taş lahitleri, ölülerin üzerine konulan amületleri, uşabtileri ve onların içine konulduğu kutuları, sandıkları yapan sanatkarlar ve başkaları bu yoldan geçimini sağlıyor yaşamlarını, ölüm üzerine kurulmuş böyle bir endüstriden faydalanarak sürdürüyorlardı.
Genel olarak uşabtilerin üzerinde ve bilhassa ön taraflarında, göğüs altında başlayıp ayaklara kadar uzanan, kimi zaman satırlar halinde kimi zaman da basit şekilde karalanmış yazılar yer almaktadır. Bu yazıların hemen hepsi “Aydınlık ol Osiris” “Onların büyük Osiris’i” “Doğru sözlü Osiris” “Osiris, evin efendisi” gibi kalıplaşmış sözlerin ardından ölen kişinin adını, kimi zaman mesleğini belirtmektedir ve ölen kişinin öteki âlemin sevgili tanrısı Osiris’e kavuşmasını, hatta onunla özdeşleşmesini göstermektedir.
Bazılarının fotoğrafını sunduğum antik uşabtiler, şahsen tarafımdan satın alınarak veya şans eseri ören yerinde bulunarak, bir kaç tanesi de hediye olarak Eski Mısır eserleri koleksiyonuma girmiş olan malzemelerdir.
Not: Bu yazı daha önce Collection dergisinin 10. sayısında yayımlandı.