Hindistan ülke olarak her lakaba uygun tek biri haricinde o da sıkıcı. Hindistan ile çok fazla iş yapan biri olarak bende bıraktığı tat bambaşka. Belli kalıpları kırdırıp buraya yolladığım gezginlerin seyahat sonrası teşekkürler ile dönmesi, akıllarındaki soru işaretlerinin gereksiz olduğunu görmüş olmaları benim için en değerli hediyelerden biri.
Yaklaşık yirmi yıldır irili ufaklı Hindistan ile bir ilişkim var. Renkler, binlerce egzotik kokular sıcaklık, toz, kaos, fakirlik, sevinç, taşkınlık, hayatı dolu dolu yaşamak, ölümü gururla karşılamak ve insanlık. Her şey nefes kesiyor, meydan okuyucu ve her zaman gözünün tam ortasında anında gerçekleşiyor. Hindistan’ı hem çok sevdim hem de nefret ettim ama aşk bu değil mi zaten!
Yeni Delhi…
14 Milyonun üzerinde nüfusu ile Yeni Delhi tam tabir yerindeyse nabzı hızlı atan bir şehir. Mughal ve Britanya mimarisinin izini taşıyan şehir India Gate (Hindistan Kapısı) ile temsil ediliyor. Şehrin logosu gibi. Ama elbette 1664 yılında Şah Cihan yaptırılan, Hindistan’ın en büyük camisi olan Cuma Camisi; İmparator Babur tarafından 1526 yılında inşa ettirilen devasa Kırmızı Kale (Red Fort) ve elbette Agra’nın incisi Taj Mahal’ın prototipi olarak kurgulanan Humayun’un Türbesi şehrin en önemli gezilecek yerleri arasında üst sırada yer alıyor. Biraz daha popüler rotanın dışına çıkmak isterseniz, 72,5 metre yüksekliğindeki, dünyanın en yüksek kiremit minaresi olan, ense açınızı sıfırlayan Kutup Minar zamanınızı fazlasıyla hak ediyor.
Tapınaklar…
Hindistan’ın ilk Müslüman imparatoru olan Kutup-ud_din Albak bu yapının inşaatına 1199 İ.S. başlatmış ve ancak 170 yıl içerisinde tamamlanabilmiş. Fakat tartışma götürmeyen tek şey kulenin yaklaşık 800 yıldır sadece Hindistan’ın değil, tüm dünyanın en mükemmel anıtlarından biri olduğudur. Çok yakınında ise 7 metre yüksekliğinde metal bir sütun yer alıyor. Bu bir zamanda orada bulunan Caynacı tapınağından geri kalan bir gösterge. 1600 yıldan beri de paslanmamasıyla arkeologlar dâhil herkesi şaşırtmayı başarıyor. Biraz daha fazla zamanınız olursa modern tapınağı görmek için Bahapur’a gidebilirsiniz. 1989 yılında tamamlanan nefes kesen Bahai Lotus Tapınağı. Beyaz taç-yaprağı mimarisi ile Sydney Opera Evi’ni anımsatıyor. İçinize ferahlık serpen bu yapı dünyanın en fazla ziyaret edilen mekânlarından biri. En son verilere göre yaklaşık 50 milyon gezgin bu mimarinin güzelliğini algılıyor.
Yeni Delhi’de daha çok görecek mekân var ama her gezgin gibi ne yazık ki zamana karşı yarışmanız söz konusu. Trafiğin çılgınlığı, insanların sürekli seferi akışta olması, köşe başı tanrı ve tanrıçaları, inançları, renkleri, tarihin ağırlığı sizin bir daha geri gelmeniz için ön ayak oluyor.
Korna bir yaşam biçimi…
Sabahın köründe araba ile Agra’ya gitmek için yola çıktık. Alternatif olarak Şatabdi Ekspresi ile Agra’ya gitmek de ayrı bir keyif. Ama her gezginin istediği her şey olamıyor. Yolculuk Agra’ya olacak ve iki saat sürecek. Normalde bu yol 253 km arabayla, bize göre maksimum 2 saatte alınır ama Hindistan koşullarına göre en az 6-7 saat. Bu belirsizlik, tahmin edilemezlik ülkeyi ayrıca keyifli kılıyor. En azından benim sürekli yüzümde bir gülümseme vardı.
Hindistan’da araba yolculuğu yapmak ayrı bir heyecan. Asla sıkıcı değil aksine heyecan dozajı yüksek dehşet verici bir tecrübe. En önemlisi sakin bir şoföre sahip olmanız, eğer bizlerin alıştığı gibi bir şoför olsa Hindistan yollarında bence bir gün dayanmaz. Her yerden fırlayan arabalar, yol bilmeyen bahtsız yayalar, fazla yüklenmiş tanımını yeniden tanımlayan motosikletler, otomatik çekçekler, duman öksüren şaftı kaymış kamyonlar ve otobüsler, bisikletler, antik zamandan kalma azman traktörler, yolun ortasında güneşlenen inekler ve şeritsiz öküz arabaları. Hepsi aynı yolda sizleri bekliyor ve bunları aşmak bir yetenek meselesi. Burada kurallar farklı işliyor, bizlerin asla idrak edemeyeceği bir kural mekanizması, bizlerin harcı değil asla. Her aracın arkasına kazınan LÜTFEN KORNA ÇAL veya KORNANI DUYALIM veya KORNA BİR YAŞAM BİÇİMİ gibi cümleler ister istemez iştahınızı kabartıyor. Hindistan’da aracınızdan önce en önemli olan şey kornanızın sağlam, iyi freniniz, uyanık ve dört göz (iki önde iki arkada) olması gerek. Ama gerçekte her şey korna ile ilerliyor ya da ilerlemiyor, tamamen bakış açınıza bağlı.
Seri devam edecek!