Çöl... Yezd’e hangi yönden yaklaşırsanız yaklaşın sadece çöl, uçsuz bucaksız bir çöl insanı sarmalar. Sadece kum çölü değil, kayalıklar da tüm manzara boyunca karşınıza çıkar. Her durumda, kahverengi ve kırmızı tonlarında bir sonsuzluğun ortasında kaybolursunuz.
Şehre güneyinden yöneldiyseniz, günbatımında gölgelerle daha ihtişamlı görülen keskin siluetli zirveleriyle Şirkuh Dağları sizi karşılar. Kimi yerde 4000 m’yi aşan yükseltilerinden yazın bile kar eksik olmaz. Kar, su demektir. İran Platosu’nun tam ortasında, çölün kalbindeki suya ise tanrının lütfu denmez de ne denir!
Yezd, Şirkuh Dağları’nın hemen yanı başındadır. En geç Sasaniler devrinde kurulmuş olduğu düşünülen bu kentin ismi “lütufkâr tanrı” anlamındaki “Yezdân” kelimesinden geliyor. Tanrının lütfuysa, Şirkuh Dağları’ndan gelen su... Bu öyle büyük bir lütuf ki, geçmişte Yezd’i İpek Yolu kervanlarının vazgeçilmez durağı haline getirmiş; kent, çevredeki vahalarda yaşayan toplulukların ürünlerini satmaya geldiği ve önemli ihtiyaçlarını karşıladığı büyük bir ticaret merkezine dönüşmüş.
Bu arada Yezd ve çevresinde tuğla ve seramik gibi yapı malzemeleri de üretilmeye başlamış. Şehrin büyümesi durdurulamaz boyutlara ulaşmış. Suyla buluşturulan çöl toprağının elverişli bölgelerine badem, elma ekilmiş. Derken ipekböcekçiliği gelmiş! Kent merkezinde ipek dokuma tezgahları birbiri ardına kurulmuş. Ekonomik yaşamın gelişmesi Yezd’de yerleşik yaşamı teşvik etmiş. Bu gelişmeler de suya olan talebi her geçen gün artırmış.
Eski devirlerde de Şirkuh Dağları’nın eteklerinde yeterli su bulunuyordu. Ancak yılın büyük bölümdeki yüksek hava sıcaklığı ve zeminin çok geçirgen yapısı yeterli miktarda suyu üstü açık kanallar ile şehre ulaştırmaya izin vermiyordu. Bu yüzden Yezd kenti yöneticileri “kanat” adı verilen yeraltı su taşıma ve depolama sistemini uygulamaya karar verdiler. Kilometrelerce uzunluğundaki bu sistemin 15 km’lik bir bölümü günümüzde hâlâ kullanılıyor.
Sistem basit: Dağların eteğinde bulunan yeraltı su rezervleri saptanır. Kuyular kazılarak rezerve ulaşılır. Su yüzeye çıkarılmadan, yatay kanallar kazılarak şehre yönlendirilir. Yol üzerinde gerekli yerlerde bu kanallara dikey bacalarla ulaşılır. Bu yolla hem suyun havalanması sağlanır hem de o alanda yüzeye çıkarılan su, sulama veya içme suyu gereksinimini karşılar. Bu bacalar aynı zamanda sistemin bakımını yapan işçilerin kanallara inmelerini sağlar. Su şehre ulaştığında sarnıçlarda depolanır, sarnıçlardaki su yine yeraltı kanalları vasıtasıyla binalara ulaştırılır. Ve büyük bir gayret gerektiren bu altyapı, çölün tam ortasında mucizevi Yezd kentini yaratır.
RÜZGÂR KAPANLARI: BÂD-GÎR
Yezd’de gezerken ara sıra doğrudan yerden yükselen bir kubbe ve yanında genellikle kare kesitli bacalar görürsünüz. Önce anlam veremezsiniz. Bu gördüğünüz, büyük kısmı yeraltında olan bir sarnıcı örten kubbenin küçük bir kısmı ve bu sarnıca inen bacalardır. “Bâd-gîr” (rüzgâr-tutan) denen bu bacalara depolanan suyun havalandırılması içindir. Aynı zamanda çok soğuk kış günlerinde bu bacalar sayesinde içeri alınan soğuk hava ile buz kalıpları oluşturulur. Uzun süre erimeden kalan bu buz kalıpları sayesinde gıda maddeleri daha uzun süre saklanabilir. Ayrıca geçmişte Yezd’de bu sayede yaz ortalarına kadar dondurma yapılabiliyordu!
Temmuz 2017’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen Yezd eski kentinin tümünde bâd-gîrler yaygındır. Bu bölgedeki bacalar doğrudan binaların üstünde yükselirler. Dışarıdan tek bir baca görüntüsünde olan bâd-gîrlerin içi dikine bölümlenmiştir. Bu yolla bacanın güneş vuran duvarına denk gelen kanalındaki hava daha sıcak, diğer tarafında ise daha soğuktur. Böylece bacanın ilişkilendirildiği mekân da iki değişik basınç merkezi arasında kalır. Hava yüksek basınçtan alçak basınca doğru harekete geçer. Mekânda hava genleşmesi oluşur ve ısı düşer (Günümüzde çok yaygın kullanılan split klima sistemleri de küçük farklılıklar olmakla birlikte bu prensiple çalışır!) 195 hektarlık yüzölçümüyle dünyanın en büyük ortaçağ kentlerinden biri olan Yezd’i Dünya Kültür Mirası Listesi’ne sokan unsurlardan biri, bu muhteşem soğutma sisteminin hâlâ büyük oranda çalışıyor olmasıdır.
SAKLI SERİN CENNETLER
Yezd eski kentindeki binalar tamamen kerpiç kaplı duvarlardan oluşurlar. Kerpiç çok iyi bir yalıtım malzemesidir. Bir iç avlu etrafında gelişen mimari, yabancıların gözünden uzakta, iç eyvanlı yapılar inşa etmeye elverir. Eyvan üç tarafı duvar, bir tarafı açık mimari birimin adıdır. Sıcak bir yaz gününde ağaçlar, çiçekler ve bir havuzla donatılmış orta avlu çevresinde bu havadar mekânlarda yaşamak ne kadar da keyiflidir. Ve daha da sıcak günlerde, yarı bodrum ama geniş tutulmuş girişler sayesinde aydınlık ve ferah olan, hava akımının bâd-gîrlerle yeraltındaki serin su üzerinden geçirilip nemlendirilerek ulaştırıldığı mekânlarda, insan kendini masallardaki gizli cennette hisseder.
Sakinlik ve dinginlik tüm semte hâkimdir. Dar ve kimi zaman tonozlarla gölgelendirilmiş, insanların soluklanabileceği alanları olan sokaklar… Mahallelinin alışveriş yaptığı dükkânların tümü eskiden bu gölgelik alanlarda bulunurmuş. “Abbara” olarak da adlandırılan bu geçitler günümüzde biraz hüzün dolu olsalar da eski kentin kokusunu hâlâ barındırıyorlar.
Başka bir dünyaya aitmiş gibi görünen bu labirentte ilerlerken, bir dönemecin ardından aniden yolunuz bir meydana açılır. Meydanın tam orta yerinde, muhtemelen daha önce hiç görmediğiniz, ne işe yaradığını da kestiremediğiniz bir “nesne”yle karşılaşırsınız. Ahşaptan yapılan, yüksekliği en az 2-3 metreyi bulan, selvi ağacı formundaki bu nesnenin adı “nahıl”dır. Bir selvi gibi uzun ve mutlu bir yaşamı simgeleyen nahıllar aynı zamanda Hz. Hüseyin’in naaşını da temsil eder. Bu yüzden, Hz. Hüseyin’in şehit edildiği Muharrem’in 10. günündeki anma etkinliklerinde matem rengi olan siyah kumaşla kaplanan nahıllar, semtin güçlü kuvvetli erkekleri tarafından sırtlanıp ilahiler eşliğinde semt sokaklarında dolaştırılır.
TUTKULU CEMAAT, GÖRKEMLİ YAPILAR
Yezd, İran’da Şii cemaatin en tutkulu olduğu kentlerden biridir. Bu nedenle, Meşhed ve Kum gibi Muharrem’in 10. günündeki etkinliklerin en yoğun gerçekleştirildiği yerlerin başında gelir. Kentin tam merkezinde yer alan Emir Çakmak Meydanı bu amaçla düzenlenmiştir. Meydanda karşınıza muazzam boyutlarda, sarı renkli tuğladan inşa edilmiş, mavi ve beyaz ağırlıklı seramiklerle kaplı bir cephe çıkar. Bu cephe öylesine ihtişamlıdır ki arkasında nasıl bir bina var diye merak edersiniz. Oysaki bu cephenin arkası boştur.
15. yy’da, meydandaki binalar topluluğunun inşa edildiği dönemde cephenin arkasında bulunan yapılar, daha sonraki yıllarda yok olmuşlar. Orta bölümünde iki yüksek minarenin bulunduğu bu cephe bir tiyatro sahnesi niteliğindedir. Bu meydandaki nahıl ise ancak 60 kişinin sırtlayıp kaldırabileceği boyutlarda.
Emir Çakmak Meydanı’ndan sadece 500-600 m uzaklıkta İran’ın en muhteşem anıtlarından biri yer alır: Yezd Ulu Camisi. Selçuklu döneminden bu yana varlığı bilinen bu mabet, bilhassa Safeviler döneminde tamamlanan mükemmel “mozaik seramik” süslemeleriyle nefes kesici güzelliktedir. Caminin 25 metreye yakın yükseklikteki taç kapısının yüzey süslemesi, her değişik kıvrımı ve ayrı renkteki parçası elde kesilerek şekillendirilmiş milyonlarca parçanın birleşmesinden oluşan bir yapboz gibidir. Bunun yanı sıra ana mekân tasarımı, açık alan kullanımı, düz ve firuze sırlı tuğlaların hüner gerektiren dizilimleri ile sonsuz gökyüzünü ifade eden kubbesinin görkemine rağmen binanın bütününde elde edilen sadelik hissi en usta mimarı kıskandıracak niteliktedir.
EN YOĞUN ZERDÜŞTİ NÜFUSU
Bir yabancı gözüyle, Yezd’in en şaşırtıcı unsurlarından biriyse, Şiiliğin en tutkulu kentlerinden olmasına rağmen, tüm İran’da en yoğun Zerdüşti nüfusunu da barındırıyor olması. Aslında çok doğal olan bu durum, Şiilerin nazarında Zerdüştiliğin tanrı katında meşru bir inanç olmasıyla açıklanır. İran’da herkes İslam öncesi kökeninin Zerdüştilik olduğunu bilir ve bu inancı batıl saymaz. Hatta Zerdüştiliğin en büyük bayramı olan Nevruz, İran’ın en önemli bayramıdır. Her yıl 21 Mart’ta kutlanan bu bayram, İran’da aynı zamanda yılbaşı sayılır.
Tarih bilgilerimizi tazeleyecek olursak; Yezd, Arap ordularının işgali öncesi Zerdüştiliğin önemli dini merkezlerinden biriydi. Bu yüzden büyük bir katliama sahne olan Yezd sakinlerinin büyük kısmı, 7. yy sonlarında şehri terk edip Hindistan’a kaçmış. Çalkantılı dönem durulunca yavaş yavaş genişleyen Zerdüşti cemaat günümüzde 60.000 kişiye ulaşan nüfusuyla Yezd kentinin yüzde 10’unu oluşturuyor.
Zerdüştilerin dünya çapında ünlü ateşgedelerinden (ateşkadeh olarak da okunur) biri Yezd’de bulunuyor. Yezd Ateşgede’sinde yanan ateş 470 yılından bu yana hiç söndürülmeden korunabilmiş bir ateşten alınmış. 1934 yılında inşa edilen bu mabedin cephesini birçok yayında gördüğümüz bir “Faravahar” süslüyor. Kimi zaman Zerdüştiliğin tanrısı Ahura Mazda ile karıştırılan bu sembol dünyanın en basit ve en saf ahlak kuralını temsil ediyor: “Düşüncen aydın, söylediğin bilge, yaptığın mutlak doğru olsun!” İşte bu yüzden her Şii içten içe kendini Zerdüşti hissetmekle birlikte aynı anda Müslüman olmakta bir sakınca görmez. Bu yüzden Şiiliğin kalesi sayılan Yezd’de hiçbir Müslüman Zerdüşti hemşehrisini kendisine bir tehdit olarak görüp yok etmeye kalkmaz.
SESSİZLİK KULELERİ
Sessizlik Kuleleri’ni görmeden Yezd’i gezmiş sayılmazsınız. Günümüzden 40 yıl öncesine kadar Yezd’de yaşayan Zerdüştiler halen cenaze törenleri sırasında bu kuleleri kullanıyordu. Hindistan Zerdüştileri (Parsiler) arasında devam eden bu ritüel İran’da artık uygulanmıyor.
Bu kuleler aslında yüksek zirvelerde bulunan, etrafı duvarla çevrili alanlardır. Zerdüşti rahipler, dinin gereği olarak ölen kişinin cesedini kuşlara bırakırlardı. Bu yolla insan vücuduna yaşamı sırasınca bulaşan kirliliğin, cesedin kuşlar tarafından parçalanmasıyla yok olduğuna inanılırdı. Cesetten kalanlar daha sonra yine rahipler tarafından toplanıp dini törenle gömülürdü.
Yezd’in hemen çıkışındaki Sessizlik Kuleleri ve çevresindeki törensel alan kalıntıları günümüzde gezilebiliyor. Sabah erkenden veya günbatımından az önce yapacağınız bir gezinin bilhassa etkileyici olacağından emin olabilirsiniz. Çünkü bir yandan aklınızda size anlatılan Zerdüşti ölü gömme âdetinin detayları canlanırken, diğer yandan ağır ağır tepeye doğru tırmanırsınız. Ve tepeye vardığınızda, Şirkuh Dağları’nın muhteşem görüntüsü tüm ihtişamıyla karşınızda yerini alır. Rüzgâr serinletici bir ferahlık verirken bakışlarınızı geldiğiniz yöne çevirirseniz hemen hemen hiçbir yüksek bina bulunmayan Yezd kentinin uçsuz bucaksız görüntüsüyle karşılaşırsınız.
İşte o zaman Yezd’in neden tanrının lütfu olduğunu çok iyi anlarsınız.
---
FEST Travel’ın tüm İran gezilerini şu linkten inceleyebilirsiniz:
http://www.festtravel.com/iran-gezileri