Nepal, Hindu ve Budist geleneklerin birbiriyle harmanlanmış olduğu harika bir ülkedir. Bu iki din arasındaki sınırlar öylesine belirsizdir ki, biri nerede biter de öbürü başlar, anlamakta zorlanırsınız. Himalaya bölgesinin bütün eski Animist ve Şaman geleneklerini barındıran Tibet Budizmi’nin hakim olduğu yerlerdeki tapınaklar ve mahalleler, bu kadim kültürün en iyi gözlemlendiği yerlerdir. Bana kalırsa, bu yerlerin en güzeli, en renklisi ve sıradışı deneyimler sunanı, Kathmandu vadisindeki Küçük Tibet olarak da adlandırılan BODHNATH’tır.
Bodhnath, beyaza boyanmış, devasa bir stupa’nın etrafında, daireler çize çize, dalga dalga yayılan, manastırlar, evler ve dükkanlarla dolu, renkli ve hareketli bir mahalledir. Büyük Stupa’nın tarihsel anlamda, kökeni tam olarak bilinmiyor. Birbiri ardına anlatılan, birbirine karışmış efsanevi öykülerden yola çıkacak olursak, stupanın yapımına tanrıların, göksel varlıkların ve krallarla tüccarların karıştığını görürüz. Oysa bunların hiçbirini kanıtlayacak somut bilgi yoktur. Ben de o bölgede rehberlik yaptığımda, tarihi bilgilerin çoğunu aktarırken, ‘’efsane nerede başlıyor bilemiyorum’’ diye itirafta bulunurum hep. Aslında laf aramızda kalsın, tarihin efsaneyle karışık olması hoşuma gitmiyor da değil! Hayal gücüme daha fazla yer açıyormuşum gibi de hissediyorum.
Önce stupa nedir, kısaca onu aktarayım: Stupa, içine önemli Budist rahiplerin küllerinin, bir takım kutsal emanetlerin ya da kutlu yazıtların konulduğu, genellikle bir höyüğe benzeyen, yarım küre şeklinde bir yapıdır. İçine girilmez, hacılar, ziyaretçiler yapıyı tavaf ederler. Kökeni Budizm’den çok daha öncelere uzanır. Çok eskilerde, yaşama veda etmiş ermişlerin, bağdaşa benzer mükemmel duruş olan LOTUS duruşunda gömüldüklerini biliyoruz. İşte ilk stupaların, bu gömülen ermişlerin üzerinde oluşturulan tepeciklerden yola çıktığı düşünülmektedir. Bütün Kuzey ve Güney Asya’ya yayılan bu yapı şekli, her ülkenin kendi geleneğine ve alışkanlıklarına göre hem isim hem de form almıştır. Örneğin Tibet’te CHORTEN denir, doğuya gidildikçe PAGODA olur. Kimi kat kat yükselir, kimi yuvarlak ve alçak olur. Ama mana aynıdır… Yapı tavaf edilirken, mana ile ilişkiye girilip, o mana idrak olunur… Tıpkı Kabe’ye giden hacıların yaptıkları gibi… Madde dünyasını terk et, manaya odaklan!
İşte Kathmandu’nun büyük beyaz stupası Bodhnath da bu şekilde, tam olarak adı konulamayan bir tarihte, ama günümüzden en az 2000 yıl önce, bu şekilde inşa edilmiş, son derece önemli bir stupadır. Yapını bugünkü boyutlarına 14. Yüzyılda kavuştuğu yönündeki bilgiler pek çok kaynakta bulunuyor.
Stupanın inşa edildiği yer, geleneksel kervan yolları üzerinde, Himalayalar’ın zorlu dağ geçitlerinden önceki düzlüklerdir. Eskiden, Lhasa’dan yola çıkan kervanlar, dağlar bitip de düze kavuştuklarında, onları o zorlu geçitlerde bin türlü beladan koruyan gözeten tanrılara ve ruhlara teşekkür amacıyla, bu noktada, stupayı tavaf ederler, tütsüler yakıp dualar söylerlermiş. İşleri bitip de geri dönme zamanı geldiğinde, dağlara vurmadan evvel, yine bu noktada dualar ve ilahiler eşliğinde, tanrılara yakarıp sağ salim bir yolculuk dilerlermiş.
Bodhnath’taki büyük stupa, Nepal’in en büyüğü. Aslında bütün Asya’daki en büyük stupalardan biri olduğunu biliyoruz. Tabii Endonezya ya da Myanmar’da farklı formlarda ama aynı görevi gören pek çok stupa-pagoda olduğu için, böyle bir sıralama yapmak pek de kolay değil. Yine de Tibet Budizmi’nin Tibet dışındaki en büyük ve en kutsal stupasının Bodhnath olduğunu söylemek lazım.
Stupa’nın bütününde pek çok önemli simge yer alıyor. Yapının dokuz katı, Budizm’in Tanrılar Dağı olarak adlandırılan, mitolojik Meru Dağı’nın katlarını simgeliyor. Kat kat gökyüzüne uzanan onüç çember, aydınlanmaya giden yoldaki aşamaları anlatıyor. Dört ana yöne bakan gözler, Tibet Budizmi’ndeki Beş Bilgelik Budası’ndan dördünü simgelerken, beşincisi tam merkezdeki büyük beyaz stupada yer alıyor. Bu beş Bilgelik Budası, aynı zamanda evrendeki beş elementi simgeliyor. Ateş, Su, Hava, Toprak ve Eter… Bunlardan bizler için en kafa karıştıranı Eter olabilir ama buradaki eter denilen madde evrendeki her şeyi kuşatan boşluğun, sonsuzluğun simgesi oluyor. Metafizik anlamlar da yükleniyor bu boşluğa… Meditasyon sırasında ulaşılmaya çalışılan o hiçlik, boşluk hali de bu olsa gerek… Stupanın üzerinde dalgalanan beş renkli dua bayrakları da bu elemetleri simgeliyor. Rüzgarların o bayraklardaki duaları evrenin dört bir yanına dağıttığına inanılıyor.
Bodhnath’a gittiğiniz zaman, çevrenin renkli ve hareketli halinden büyük keyif alıyorsunuz. Pek çok yerli ve yabancı gezgin tarafından ziyaret edilen bu kutsal merkez, manevi hayatla dünyevi hayatın en iyi şekilde buluştuğu yerlerden biri bana kalırsa. Etrafında pek çok manastır var ve buradaki tapınaklardan yükselen dua sesleri, her zaman ruhani etkiyi güçlendiriyor. Ancak dünyevi hayatın gerçeği ticaret de kendini tam gaz hissettiriyor burada. Etrafta el sanatları konusunda çok zengin, kaliteli dükkanlar var. Bronz heykeller, minyatürler, cepte taşınabilecek muskalar, tespihler gibi Tibet Budizmi ile ilgili pek çok objeyi bulabileceğiniz bu dükkanlarda uzun dakikalar geçirebilirsiniz.
Bence yapılacak en güzel şeylerden biri şu: Öğleden sonra ışığında Bodhnath’a gidin. Önce stupayı, Tibetli hacılarla birlikte, saat yönünde tavaf edin. Onların arasına karışın. Sonra stupanın üstüne çıkın ve yine saat yönünde yürüyerek mahalleye tepeden bir bakış atın. Sonra aşağıya inip, stupanın ana girişinin tam karşısında yer alan manastırın balkonuna çıkın. Stupa oradan şahane görünüyor. Manastırın büyük dua salonuna girip, bir köşede sessizce oturun, etrafı inceleyin, birkaç dakika sessizce meditasyon yapın, içinize dönün. Oradaki sesleri dinleyin, kokuları içinize çekin. Sonra yeniden aşağıdaki kalabalığın içine karışıp yürüyün. Rahiplerin de alışveriş yaptıkları dükkanlardan alışveriş yapın. Dolunay akşamıysa oradan hiçbir yere ayrılmayın ve hava karardıkça yakılan binlerce kandilin ışığında stupanın nefes alır gibi dalgalandığını hayal edin.
Kathmandu’ya ulaşmak artık çok kolay. THY İstanbul’dan direkt uçuşlara başladı başlayalı, Nepal artık daha yakın. Vizeyi de kapıda alıyorsunuz. Daha ne olsun? Tabii Nepal tarihi ve doğal anlamda çok zengin bir ülke, bu anlattıklarım okyanusta sadece bir damla. Siz yola çıkın, gerisi gelir nasıl olsa…
Yollarda buluşuruz…