Geçen akşam, Üsküp'ün en eski Osmanlı hanlarından birinin avlusunda, pırıl pırıl parlayan ay ışığı altında oturmuş bağlama eşliğinde söylenen Rumeli türkülerini dinlerken, yanımdaki Makedonyalı bir Türk dostum bana aynen şöyle dedi: Türkiye'de Türk olmak kolay ama buralarda Türk olmak kolay değil! Vardar Ovası, Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar, Alişimin Kaşları Kara gibi güzel türkülere avaz avaz eşlik ederken, kalbimin ve beynimin bir yanıyla, acaba burada yaşayan ve yüreği Türkiye için çarpan Türkler hakkında, Türkiye'de yaşayan ama burada olup bitenlerden habersiz insanların farkındalığını arttırmak için ne yapabileceğimi düşünüyordum. Neredeyse yüzde yüz emin olduğum bir şey var: Türkiye'de yaşayan 70 milyonun belki beşyüz bini Üsküp ve Manastır kentlerinin, İstanbul'dan bile önce Osmanlı toprağı olduğunu biliyordur. Gerisinin haberi bile yoktur. Beşyüz bin diyerek biraz iyimser davradığımın da farkındayım... Yani Balkan savaşları sonunda Üsküp'ü kaybetmek, Osmanlı için İstanbul'u Edirne'yi kaybetmekten farklı olmamıştı. Mesela Üsküp'lü Yahya Kemal, okumak için gittiği Fransa'dan, tahsilini bitirip eve dönmeye kalktığında, Üsküp artık "bizim" değildir. Sadece bir yıl içinde bütün Rumeli topraklarımızı kaybetmişiz. Hatta bütün o toprakları o kadar çabucak kaybetmişiz ki, Avrupa bile inanamamış olan bitene... İşin içinde beceriksizlik var, gaflet var, ihanet var, parasızlık ve açlık var...Ordu aç kalmış... Ordu darmadağın...Bir kaynakta aynen şöyle yazıyor: Türklerin kaçışı, Bulgarların ilerleyişinden hızlıydı. Bunları tarih kitaplarımızda bu şekilde okumuyoruz. Anlı şanlı zafer sayfalarımız var ama mağlubiyetlerimiz sadece iki satır! Sonuçta Avrupa' daki bütün topraklarımızı ve hatta Edirne'yi bile kaybetmişiz de geri almışız sonra bir şekilde. Yani, 1364 Sırpsındığı Savaşı'ndan beri Avrupa'nın yapmaya çalıştığı şey, gerçekleşmiş: Türkler'in Avrupa'dan kovulması!!! Nitekim gerçekten de Avrupa 1364'den beri Türkleri Avrupa'dan kovmaya uğraşmış, Haçlı orduları toplayıp ittifaklar kurmuşlar ve Türklere karşı direnmişler, savaşmışlar ve başlarda yenilmişler ama sonunda da yenmeye başlamışlar. Zaten sonrası çorap söküğü gibi gelmiş ve bütün o güzelim topraklar uçup gidivermiş.
Neyse, anlatmaya çalıştığım şey şu: Balkanlar'a yaptığım bu son seyahat, pek çok düşünceye sevketti beni. En önemli konu ise, Türkiye'de "dinci" olmayan kesimin bu konudaki duyarlılığının arttırılması bence. Orada yani Balkanlar'da bazı organizasyonlar var. Hepiniz bunların bazılarının kimler olduklarını rahatlıkla tahmin edebilirsiniz. Dolayısıyla önemli olan "bizim" gibilerinin de konuya ilgi duymalarını ama bu ilginin "Elveda Rumeli" dizisini izlemekten öteye geçmesini sağlamak. Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. Dolayısıyla bu farkındalığın artması için yapılacak en önemli şey, önce oralara gdip kendi gözümüzle görmek. Göreceğiz ki, anlatabilelim; anlatabilelim ki, insanlar merak etsin ve gitsin. Ve ne kadar çok insan o topraklara giderse, o kadar çok “bizim” olur yeniden oralar...