Her bir yeri tarihle yoğrulmuş, sürprizlerle dolu İstanbul, 2010 yılı için allanıp pullanırken, geçtiğimiz haftalarda yeni bir sürpriz daha yaptı bizlere !. Aslında buna, İstanbul’un son yıllar içinde bizlere vermiş olduğu armağanlardan biri desek, deyim yerinde olur…
İstanbul Üniversitesi’nin başarılı hocalarından, Bizans sanatı uzmanı Dr. Ferudun Özgümüş ve öğrencilerinin geçen temmuz ayının başlarından itibaren, Top-kapı Sarayı’nın birinci avlusundaki Aya Eirene Bizans İmparatorluk Kilisesi’nin Gülhane Parkı’na bakan tarafında yaptıkları temizlik kazılarında gün ışığına çıkarttıkları Tunç Çağı’na ait kesici, delici, çakmak taşı türünden malzemeler; Yenikapı Marmaray kazılarında ortaya çıkartılan zengin buluntular gibi, İstanbul tarihinin Yunanlıların bu topraklara geldikleri İ.Ö. 6. yüzyıldan çok daha önceki yüzyıllarda başladığını bir kez daha kanıtlamış oldu.. Aya Eirene kilisesinin avlusunda yapılan araştırmalarda Tunç Çağı buluntularının yanı sıra, antik Byzas kentinin ünlü ibadethanelerinden Tanrıça Artemis adına yaptırılmış tapınağın izleri de ortaya çıkartıldı. Adının anlamı “Kutsal barış” olan, Azize Eirene’ye adanmış kilise; altında ve çevresinde gizlediği birbirinden zengin buluntuların ötesinde kendi başına büyük bir zenginlik ve tarih yansıtıyor. 6. Yüzyılda yaşadığı bilinen Azize Eirene, ya da öteki adıyla Azize Penelope, çevresinde Hıristiyanlığı yaymaya çalışırken yakalanıp yılan-larla dolu bir çukura atılmış, yerlerde sürüklenip, taşlanmış ve mucizevi bir şekilde hayatta kaldığı için de azizelik katına çıkartılmıştır..İstanbul’u Doğu Roma İmpara-torluğu’nun başkenti yapan; adını bu şehre vermiş İmparator I. Constantinus zama-nında inşa edilen ilk bina, 532 yılında yanmış; Bizans’ın altın çağı, İmparator Justinianus’un döneminde de piskoposluk sarayı olarak yeniden yaptırılmış, daha sonraki dönemlerde de patrikhane kilisesi olarak kullanılmıştır.. Aya Eirene, her ne kadar dışarıdan ve içerden gösterişli bir yapı olsa da, iç mekânı oldukça sade ve yalındır. Kilisenin tek ve oldukça muhteşem iç süslemesi, absid kemerinin üzerinde yer alan altın yaldız mozaiklerle bezenmiş büyük haç motifidir. Fetihten sonra, Top-kapı Sarayı surları içinde kalan Aya Eirene Kilisesi uzun bir dönem cephane ve silah deposu olarak kullanılmış; öteki Bizans kilisesi örneklerinde olduğu gibi camiye dönüştürülmemiş olduğu için de özgün mimarisini günümüze dek korumuştur. Sultan III. Ahmet döneminde, imparatorluğun değişik yerlerinden getirilen kimi eski eserlerle, sarayın değerli ve nadir silahları burada korunma altına alınarak bir koleksiyon oluşturulmuş, böylece tarihimizde ilk defa müzecilik olgusunun temelleri bu tarihi yapının içinde atılmıştır. Nitekim, 1908 yılında ilk Askeri müzemiz bu binada açılmış, 1949 yılına kadar da burada kalmıştır.
1974-76 yılları arasında, çevresindeki toprak dolgunun kaldırılıp temiz-lenmesiyle, 1400 yıllık yapı rutubetin verdiği zararlı etkilerden kurtarılmış, yine 1970’li yıllardan bu yana İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın organize ettiği uluslar arası sanat etkinliklerinde; yeri, konumu ve içindeki mükemmel akustik düzeniyle İstanbul’un en önemli klasik gösteri mekânlarından biri olmuştur. Ne var ki, yıllardan beri uluslar arası etkinliklere ev sahipliği yapan bu tarihi bina; geçen temmuz ayında, ulusumuzun gurur kaynaklarından evrensel sanatçı İdil Biret’in konserinden sonra verilen resepsiyonda şarap servisi yapıldığı için çirkin bir olaya sahne olmuş ve son elli yıldan beri cehaletin tavana vurduğu ülkemizde, klasik batı müziğini kilise müziği, ya da Hıristiyan ilahileriyle karıştıran bilgi, kültür yoksunu bir takım yazarlar da ortalığı karıştırmak için kalemlerini körüğe dönüştürmüşlerdir.