
Varanasi, Hinduizm’in üç önemli nehir tanrıçasından biri Himalaya’nın kızı Ganga, yani Ganj’ın kenarında kurulu. Kent adını Ganj’a karışan iki nehir Varuna ve Assi’nin adlarının birleşiminden alıyor. Burası Hinduizmin günümüzdeki üç önemli tanrısından kötülükleri yok edici Şiva’nın kenti. Eşi Parvati için oluşturduğu bu kentte Şiva da yaşamış. Buradaki 2 bin dolayındaki tapınağın neredeyse tamamı ona, onun görünümlerine ve ailesine ait.
Her ne kadar Hinduizmin gelişimi açısından Hindistan’da sekiz dinsel merkeze vurgu yapılsa da günümüzde bir Hindu için en kutsal şey yaşamda bir kez olsun Varanasi’de Ganj’ın suyunda aklanıp karma’sını yüceltmek. Sonsuz ölüm ya da yeniden doğum (reenkarnasyon) döngüsü samsara’dan kurtulmak. Olabilirse bu kentte yakılmak. Hatta gat denen Ganj kıyısındaki merdivenlerde ölmeye yatmak. Hindular, ayakları Ganj suyundayken son nefesinizi veriyorsa, orada yakılıyorsa ve külleri nehre serpiliyorsa eğer mokşa’ya ulaşıyor. Bu bir anlamda Hinduizm’deki kurtuluş demek. Bir daha başka bir kılıfta ruhları dünyaya gelmiyor, ölüm-yeniden doğum kısırdöngüsünden kurtuluyorlar. Bu anlamda Varanasi, kurtuluşun yani ışığın kenti.
Varanasi’nin tarihini yazanlar kentin en az Roma ya da İstanbul kadar eski olduğunu belirtiyorlar. Kimilerine göre kent tarihten de önce varmış. Mark Twain, 1896 tarihli Following the Equator adlı kitabında “Benares (Varanasi) tarihten, gelenekten, hatta destandan da eskidir. Onların toplam yaşından iki misli daha yaşlıdır,” diye yazar. Eskiliği konusundaki tartışmalara girmeyeceğim ama bir şeyi çok iyi biliyorum: bir gün dünya yok olursa, yok olacağı son ana kadar dünyada değişmeden kalacak Varanasi’nin o eski kent dokusu olacaktır. Hiçbir güç, modernizm, küreselleşme o dokuyu değiştiremeyecek. Tarih, Hindu gelenekleri orada donmuştur, sonsuza kadar sürecek gibi.
Varanasi’nin kutsallığı yalnızca Hindu Tanrısı Şiva’nın burada oturmuş olmasından ya da Ganj’ın kentten geçmesinden kaynaklanmıyor. Burası aynı zamanda Budizm’in de bir köşe taşı.
Bugün dünyanın en önemli dinsel inançlarından ya da yaşam felsefelerinden biri Budizm’i kuran Gautama Buda’nın yani kısaca Buda’nın yaşamında dört önemli nokta var: Doğumu, nirvanaya ulaşması, Ceylan Parkı’nda ilk vaazını vermesi ve Kuşinagara’da ölmeye yatması, yani paranirvana’ya ulaşması.
Buda’nın ilk vaazını verdiği ya da gerçeğin çarkını döndürdüğü Ceylan Parkı, bugünkü Varanasi kentinin bir dış mahallesinde bulunuyor. Ayrıca İÖ 6. yüzyılda Budizm’in en önemli dinsel merkezi Sarnat’ta ortaya çıkmış dinsel muhalefet hareketini temsil eden Caynacılar da peygamberleri kabul edilen 11. Tirthankara için bir tapınak dikmişler.
Kısacası Hinduizm, Budizm ve Caynacılık aynı kentte buluşuyor. Bu, inançlar ve yaşam felsefeleri için olağanüstü bir buluşma. Varanasi’nin tarihselliği, derinliği, gücü ve ışığı buradan geliyor.
Varanasi’ye onlarca defa gittim. Hiçbirinde aynı ışığı, aynı heyecanı, aynı duyguyu yaşamadım. Her zaman farklı, her zaman şaşırtıcıydı. İnsan hangi inançtan olursa olsun onu alıp götüren, daha derine yuvarlayan, yaşamın en temel sorularını yerle bir eden, sarsan bir ortamı var bu kentin. Bu ancak orada yaşanabilen bir deney. Özü ıskalayan bazı insanlar Varanasi’nin “pis” olduğunu düşünüyorlar. Oysa “pislik” sadece bizim kafamızdaki bir kavram.
Oraya ilk gittiğimde insanların yerlere kırmızı renkte tükürdüklerini gördüğümde şaşırmıştım. İlk anda “bu zayıf insanlar yoksa veremli mi?” diye düşünmüştüm. Ama sonra Hindistan’ın en önemli günlük pratiklerinden biri olan pan’ı öğrendim. Pan, palmiyegillerden arek ağacının meyvesi ile kireçli bir maddeden yapılan harcın betel ağacının yaprağına sarılmasıyla oluşuyor. İnsanlar sokaklarda pan çiğniyorlar. Pana bazen Hindistan cevizi, nane, tütün parçaları veya kakule (cardamom) ekleniyor. Ağızda tükürük ile kimyasal bileşime giren pan bir kırmızı salgı oluşturuyor ve bu da sokağa tükürülüyor. Bu nedenle sokaklar kırmızı izlerle dolu. Hintliler panın hazmettirici, boğazı temizleyici, hatta afrodizyak olduğunu savunuyorlar. Çağdaş tıpta ise ağız kanserine yol açıp açmadığı tartışılıyor.
Pan geçmişi antik çağlara kadar giden toplumsal bir olgu. Çok sayıda seyyar satıcı ve dükkan pan satıyor. Görünüşüne, hamuruna ve kokusuna göre bir düzine ayrı biçimi ve ayrı markaları var: Magay, Bangla, Mita, Mahaba, Kapuri ve Benarasi.
Bu kentte beni sarsan bir başka konu da bir haşhaş türevi olan bhang oldu. Hindistan Polisi’nde narkotik büronun resmi izin verdiği dükkanlarda satılan bhang isterseniz kurabiyeli, isterseniz yoğurtlu ya da dondurmalı oluyor.
Varanasi’nin daracık sokaklarında hacıların kullandığı rakipsiz araç üç tekerlekli bisiklet rickshaw. Bunların sayısı yaklaşık 50 bin. Normalde en fazla iki yetişkin insanın binebildiği bu bisikletlere sabah okula giden sekiz-on öğrencinin bindiğini çok gördüm.
Kentin karmaşık trafiğinde bir keresinde ilginç bir şey yaşadım. Trafik birden durunca sekiz öğrenci taşıyan bir rickshaw’ı süren ve rickshaw wallah olarak adlandırılan Hindu sürücünün gücü önündeki araca çarpmadan durmasına yetmedi. Sürücü öndeki bir zenginin siyah Mercedes’ine vurdu. Arabanın sahibi hemen aşağıya indi. Ben müthiş bir kavga bekliyorum. Ama adam bir arabasına, bir de boynu bükük duran rickshaw wallah’a baktı. Bisikletin sürücüsü arabanın sahibinden özür diledi. Sonra Mercedes’in sahibi arabasına bir daha baktı ve içeri girip yol açılınca oradan uzaklaştı. Hindistan işte bu: Uzlaşma, hoşgörü.
Kentteki Sanskrit Üniversitesi’nde hâlâ üstat panditler Sanskritçe öğretmeye çabalıyorlar. Astroloji ve bir çeşit tıp bilimi olan ayurveda tüm kente egemen. Panditler ya da genelde Hindistan’daki birinci kastı oluşturan din adamları brahminler Varanasi’ye gelen hacılara yol-yordam öğretiyorlar. Birçoğu gelen hacıları merkezi garajda bekliyor. Onlara otel, lokanta sağlıyor, kent içinde rehberliklerini yapıyor, para karşılığı bir seyahat acentesi gibi turistik hizmet sunuyor. Bazıları ise Ganj kıyısındaki bambu şemsiyeler altında oturuyor ve özellikle dışarıdan gelenlerin kutsal Ganj’a dualarında yardımcı olur. Yer yer dünyanın nimetlerinden elini ayağını çekmiş ermiş kişi sadular da kentte görülüyor.
Hindu inancında en önemli konu olan ölü yakma işlemi, “kirli bir iş” kabul edilerek dört kastın dışında kalan dokunulmazlara bırakılıyor. Varanasi’deki en popüler ölü yakma yeri Manikarnika Gat. Günün 24 saati Hindular burada yakılıyor. Hindu inancına göre dört önemli yaşamın son evresinde olup toplumdan kaçarak yaşayan ermiş kişiler, hamileyken ölen kadınlar, beş yaşından küçük çocuklar, çiçek hastalığı ya da yılan sokması ile ölenler yakılmıyor. Bunların olabilirse vücutları bir taşa bağlanarak Ganj Nehri’ne atılıyor.
Yakma sırasında yetişkin bir insan için yaklaşık 3 yüz kilogram odun gerekiyor. Eskiden bu iş için güzel kokulu sandal ağacı kullanılırmış. Günümüzde sandal ağacı artık nadir bitkiler arasında. Ölünün bedeni bambu ağaçlarından merdiven biçimindeki bir taşıyıcıya yerleştirilip ölü yakma yerine getiriliyor. Bu arada ölenin en büyük erkek çocuğu beyaz giysiler içinde ölü yakma mahalline geliyor. Saçlarını kazıtan oğul ölünün konduğu odun yığını etrafında yedi kere dönüyor. Odunları tutuşturmak için ghi adı verilen tereyağı kullanılıyor. Ölü yakma yerinde sürekli yanan ateşten bir parça ile odun yığını ateşe verilir. Yanma üç dört saatlik bir süreç. Bittiğinde erkek çocuk bir maşrapa ile kutsal Ganj’ın suyunu omuzları üstünden küllere fırlatır ve arkasına bakmadan gider. O otuz gün boyunca yalnızca kendinin hazırlayacağı yemekleri yiyebilir. Bu matem dönemini bazıları bir yıla uzatabiliyor.
Kentteki Hindular’ın Sarnat dinsel merkezinde ünlü Darmeka Stupası, Kral Aşoka’nın sütun kalıntıları ve Buda’nın yaşam öyküsünü betimlendiği duvar resimleri bulunuyor. Ayrıca dünyanın en mükemmel Buda heykellerinden biri de burada.
Varanasi’nin Ganj kıyısı kadar şaşırtıcı bir bölümü de kentin eski sokakları. Sağlı sollu ufacık dükkânların, seyyar satıcıların ve irili ufaklı tapınakların yer aldığı o daracık sokaklarda yerdeki inek dışkılarına basmamaya çalışarak ya da sizi duvarlara yapıştıran “özgür” ineklerden sakınarak yürümek başlı başına bir macera.
Vişvanata Tapınağı, Varanasi’nin merkezidir. Tüm ırklara, dinlere, dillere hoşgörüsü ile tanınan, Hindistan tarihinin en önemli kişilerinden Ekber’in büyük torunu Evrengzib büyük dedesinin tersi davranışlar göstermiş. Hükümdarlığında Müslüman olmayanlara baskı yapmış, cizye vergisi koymuş, Benares’in adını Muhammedabad olarak değiştirmiş ve Hinduların Varanasi’deki en önemli tapınağını yıktırıp onun yerine 17. yüzyılda cami yaptırmış.
Hindular da 1777’de bu caminin yanına bir Şiva Tapınağı yaptırmışlar. Tapınağın sivri kubbesini Müslümanlara karşıt Pencap Aslanı olarak bilinen Sikh Rancit Sing kilolarca altınla kaplatmış. Bu nedenle yapı “Altın Tapınak” adıyla da biliniyor. Varanasi’deki tüm tapınaklar gibi Vişvanata’ya da Hindu olmayanlar alınmıyor. Son on yıldaki Hindu-Müslüman çatışmaları nedeniyle bugün Hint askerlerince kordon altına alınan Altın Tapınak çevresine turistler ancak fotoğraf ve film makineleriyle cep telefonlarını bir yere bıraktıktan sonra girebiliyor.
Festivaller sırasında milyonlarca Hintlinin ziyaret ettiği Varanasi, yalnızca bir tapınaklar kenti değil, aynı zamanda çömleği, ahşap oyuncakları, geleneksel resimleri, özel yemekleri ve ipeği ile ünlü bir renkler cümbüşü. Bir fantezi, bir zaman-ötesi.