
"Garanti Sohbetleri" için gittiğim Urfa'da yaptığım tarihi gezi sırasında, bu kentin bilinen günümüzdan 7 bin yıl öncesine dayanan tarihinin son bulgularla 6 bin yıl daha geriye gittiğini öğrendim. Hem kent açısından, hem insanlık tarihi açısından önem taşıyan bu yeni tarihi bulgular mutlaka önemine uygun olarak ele alınıp ülkemizde ve dünyada anlatılmalıdır. Bu anlatım Urfa'ya ilginin hızla artmasını beraberinde getirecektir.
Garanti Anadolu Sohbetleri'nden 55.'sini Şanlıurfa'da gerçekleştirdik. Çok sayıda gazetecinin de katıldığı, tarihi çevre gezisini de içeren Şanlıurfa toptanlısı, benim açımdan ilginç bir özellik de taşıyordu. 1966 yılında yaptığım ilk Urfa ve Harran gezisi sonrasında Güney Dal ile birlikte yazdığımız susuzluk nedeniyle, "Oy cehennem illeri" başlığıyla yayınlanan röportajımızdan 42 yıl sonra suyla tanışmış Harran'da bambaşka bir manzara vardı.
Demirel'in siyasal yasağı öncesi onunla birlikte Harran'ı bir kez daha ziyaret etmiştim. O ziyaret sırasında dönemin DYP'li belediye başkanı Ali Kızıl, Demirel'e bir kısrak armağan etmiş, o da Ali Kızıl'a bir Kartal otomabil armağan etmişti. O dönemde de Harran henüz suyla tanışmamıştı. Ve Fikret Otyam'ın 1960'daki röportajlarıyla Türkiye'nin tanıdığı kubbeli Harran evleri, yine Harran resimindeki en hakim unsurdu. Bu evlerin şaşırtıcı bir güzelliği insanın belleğinde yer ediliyordu.
Bu kez Urfa ve Harran gezisinde bize Fest Turizm yöneticisi Faruk Pekin rehberlik ediyordu. Harran'da bizi Hazreti Yakup Kuyusu'na götürürken, "Benim bildiğim Harran'ın" yok olduğuna tanık oldum. Pamuk tarlaları, yeşillenmiş alanlar, su kanalları Harran'daki değişimin olumlu ve güzel yüzüydü. Ama Harran evlerini geriye iten kişiliksiz, demir kapılı, pimapen pencereli, kimilerinin üstünde ileride çıkılacak katların habercisi filizler, kimilerinin üstünde Arap televizyonlarını da izlemek için kurulmuş çanak antenli evlerin yarattığı kişiliksiz görünüm değişimin olumsuz ve çirkin yüzüydü.
İkinci el elbise, ayakkabı, ucuz deterjan ve kullanılmış elektronik eşyanın yer aldığı açık hava pazarı çok renkli ve güzel görünüyordu. Hem erkeklerin, hem kadınların başlarında mor puşular vardı. Öğrendik ki bu mor örtüler bu yılın modasıymış ve Suriye'den geliyormuş.
Harran Surları, tarihi Harran Üniversitesi ve Rasat Kulesi'ni gezdikten sonra eski belediye başkanı Ali Kızıl'ın evine gittik. Ali Kızıl, artık siyaseti bırakıp ticarete başlamış ve tarihi günümüzden 8 bin yıl önceye giden Harran evinin günümüz örneklerinden biri olan evi artık çoğu Suriye'den gelen hediyelik eşya satılan bir mağazaya dönmüştü. Ve evin hemen yanına beton tek katlı bir bina yapılarak yeni yaşama alanı olarak orası seçilmişti.
Ertesi gün Faruk Pekin bizi müzeye götürdü ve orada insanlık tarihinin bilinen geçmişini değiştiren Göbeklitepe kazılarının bulguları ile kent merkezinde Edessa'da bulunan günümüzden 13 bin yıl öncesine tarihlenen erkek heykelini gösterdi. Anlattıkları Urfa'nın daha önce bilinen, İsa'dan önce 5. yüzyıla kadar inen tarihinin bu bulgularla İsa'dan önce 11. yüzyıla kadar 6 bin yıl daha geriye gittiğini gösterdi.
Göbeklitepe kazılarını yürüten Alman arkeolog Schmit bu kazıda elde ettiği
bulguların insanlık tarihi için önemini vurgularken, "Urfa'da tarih ararken, Urfa tarih oldu" tanımını yaparak bu önemi ortaya koyuyordu.
Bütün bunlar, büyük bir önem ve değer taşıyan Urfa'daki bu tarihi özellikleri henüz bizim yeterince algılayamadığımızı ve dünyaya bunu anlatmanın insanlık tarihi ve bu kent açısından ne kadar önemli olduğunun farkında olmadığımızı gösteriyor. Bu önemi mutlaka kısa zamanda kavrayıp gereğini yerine getirmeliyiz.