MONT SAINT-MICHEL: Okyanusun ortasında bir gizemli manastır-kale


Normandiya kıyılarında, okyanus sularının anakara ile buluştuğu noktada, sislerin arasından bir kale yükselir. Bazen anakaranın bir parçası bazen de bir ada durumuna dönüşen bu büyük kaya kütlesinin üzerindeki esrarlı yapı hem yüzyıllardır gizemini korumuş bir manastır hem de ele geçirilemez bir kale konumundadır. Burası bir inanç kalesi olarak nitelendirilen ‘Mont Saint-Michel’dir.

 

FEST Seyahat Acentası ile yapmakta olduğumuz Brötanya şatoları turunun son gününü Mont Saint-Michel’e ayırmıştık. Normandiya ile Britanya bölgesinin sınırında bulunan bu yere ulaşmak için erkenden yola çıkmak gerekiyor. Okyanus kıyısında bulunan bu bölgenin en büyük özelliği gel-git olayının tüm Avrupa’da en fazla hissedilen bölgelerden biri olması. Mont Saint-Michel’in ününe ün katması da biraz bu özellikten dolayı. Su ile karanın buluştuğu noktada yükselen büyük bir kaya kütlesinin üzerine oturtulmuş olan bu yapı, sular yükseldiğinde bir adaya dönüşüyor. Suyun en yüksek ve en alçak noktası arasındaki fark zaman zaman 12,5 metreye ulaştığından, gel-git günlük hayatta çok önemli bir yer tutuyor. Geçmişte, bu bölgede suyun yükseleceği noktayı yanlış hesapladıkları için boğulan bir çok kişi olmuş. Kalenin ele geçirilemezliğinin en önemli nedenlerinden biri de, suyun bu şekildeki koruyuculuğu.

 

Mont Saint-Michel’e yükseltilmiş olan karayolu ile ulaşılıyor. Sabah saatlerinde su en alt seviyelerinde bulunuyor ve kimi zaman 15 km. kadar geriye gidebiliyor. Kalenin kapısına geldiğinizde manastırın üzerine oturtulmuş bulunduğu kaya kütlesinin ne kadar dik biçimde yükseldiği daha kolaylıkla fark ediliyor. Kalenin güvenliğini attırmak amacıyla, bu devasa kaya kütlesi, uzunluğu 900 metreyi bulan surlarla çevrelenmiş.

 

Binyıllardır her gün suyun yükselip alçalmasını seyreden bu büyük kaya, din adamları tarafından ilk kez 12 yüzyıl önce keşfedilmiş. İncil’de adı büyük bir saygıyla anılan gökler ordusunun prensi Aziz Mikail (St. Michel) kültünün Mısır ve Anadolu’dan çıkarak Avrupa’nın en Batı sınırına kadar ulaşmasına da denk düşüyor bu tarih. Rahipler bu kaya kütlesini üzerine Mikail’e yahut diğer adıyla St. Michel’e atfedilecek olan kutsal bir mekana çevirmenin uygun olacağını düşünmüşler. Ancak bu düşüncelerinin uygulamaya geçebilmesi için bir takım mucizelerin kendilerine yol göstermesi gerektiğinin de farkındaymışlar. Neyse ki bekledikleri mucizeler pek de geç kalmamış. İlk önce civar köylerin birinde kaybolan bir boğa bu kayanın tepesinde bulunmuş, sonra da kaya üzerinde St. Michel’e ait olduğuna inanılan bir parmak izine rastlanmış. Bu olayların sonucunda, rahipler tarafından kayanın tepe noktasına bir kilise inşa edilmiş.

 

Kilise zaman içinde gelişip büyüyerek 3 kattan oluşan dev bir inanç merkezine dönüşmüş. Normindiya ve Britanya bölgelerine hakim konumu ile bu manastır yüzyıllar boyunca dinsel anlamda ilgi odağı olmuş. Yüzyıllar boyu, içlerinde çeşitli prenslerin de bulunduğu kafileler tarafından hac ziyaretinde bulunulmuş. Manastırın manevi öneminin artması kısa süre içerisinde yönetici olan başrahibin siyasi etkinliğinin artmasına ve manastırın bölgenin en önemli bankeri olmasına yol açmış. Manastırın sahip olduğu servet yüzyıllarca siyasi ve dinsel çekişmelere neden olmuş.

 

Mont Saint-Michel’e adayı koruyan dev surlara açılmış daracık bir kapıdan giriliyor. Girdiğinizde ilk olarak daracık sokaklardan oluşmuş ufak bir mahalle karşılıyor. Bugün buradaki evlerin tamamına yakını ya turistik eşya satan mağazalara ya da restoranlara dönüştürülmüş durumda. Bu daracık sokakları, bir zamanlar hac ziyareti yapanların adımladığı sokakları izleyerek yavaş yavaş yukarı doğru tırmanıyoruz. Hatırı sayılır miktarda merdivenden sonra adanın en yüksek noktası ve merkezi olan katedralin kapısına ulaşılıyor. Katedral aynı zamanda manastır kompleksinin en üst katını oluşturuyor. Kapısından girer girmez , bir zamanların ağır atmosferini hissediyorsunuz. Ortaçağ mimarisinin farklı tarzlarının bir özeti bu sanki; kalın duvarlar, kalın sütunlar ve sade unsurlar Gotik ve Romanesk özelliklerle birarada... Manastır kilisesinin en ilginç özelliği 11. Yüzyıldan kalma Romanesk bir nefe ve 15. Yüzyılda yapılan Gotik bir koro yerine sahip olması. Başlanılması ile bitirilmesi arasında dört yüzyıl olan bu kilise böylesine farklı iki mimari tarzın birarada görülebildiği dünyadaki ender yerlerden...

 

Karanlık katedralin çatı seviyesine ulaşıp terasa çıktığınızda ise Mont Saint-Michel’in ihtişamı tüm gerçekliğiyle gözlerinizin önünde. Yukarıya baktığınızda Aziz Michel’in heykeli 170 metre yükseklikten uçsuz bucaksız ufku seyrediyor. Terastan aşağıya baktığınızda ise kilometrelerce dümdüz biçimde uzanan körfez tabanında suyun hızla yükselişine tanık oluyorsunuz. Bu nokta dünyada gel-git’in en iyi gözlemlenebildiği noktalardan biri. Kum ve balçıktan oluşmuş deniz tabanı neredeyse dümdüz, sıfır eğimli olduğundan denizin bir kaç dakikada yüzlerce metre yol aldığını izleyebiliyorsunuz. Bu hayranlık verici doğa olayı belleğinize kazındığında gel-git’in bu bölge insanının hayatındaki yeri ve deniz çekildiğinde kilometrelerce bu balçıkta yürüyerek manastıra gelen hacıların çektikleri daha bir önem kazanıyor. Terastan Batı tarafına bakıldığında, uçsuz bucaksız okyanus size yüzyıllarca Avrupa’nın ve dünyanın sınırı kabul edilmiş olan anakaranın en batı noktasında bulunduğunuzu tekrar hatırlatıyor.

 

Katedralin merdivenlerinden manastırın derinliklerine, alt katlara doğru inmeye başlıyoruz. Rahiplerin kaldıkları yerler, yemek yedikleri yerler, misafirhaneler sürekli Ortaçağ manastır yaşamından örnekler sunuyor. ‘Gülün Adı’ filminin iç mekan çekimlerinin de burada yapıldığı düşünülürse insanın kendini böyle bir atmosfer içinde bulması pek de şaşırtıcı gelmiyor insana. Yaşamlarını katı kurallara bağlayan, azla yetinmeyi prensip edinen, vücutlarını ve ruhlarını dünyanın tüm kirliliğinden uzak tutmaya çalışan Benediktin rahiplerinin dünyasında yol alıyoruz. Rahip adaylarının rahipliğe kabul edilmek için girdiği sınavların yapıldığı, günlerce aç bırakılıp dayanma güçlerinin sınandığı salonları geziyoruz.

 

Genelde siyah rengin hakim olduğu Mont Saint-Michel’de her şey o kadar da iç karartıcı değil. Zorlu bir yaşam süren rahipler için kendilerini daha rahat hissedebilecekleri minyatür bir cennet modeli de yaratılmış. Katedralin hemen yanında yer alan bu bahçe ince sütunların üzerindeki bitkisel motifli kabartmalarla ve asmalarla bezenmiş.

 

Bir inanç merkezi olan bu kalenin önemi Fransızlarla İngilizler arasındaki ‘100 Yıl Savaşları’ sırasında daha da artmış. İngilizlere karşı bu surlar arkasında şövalyeler ve rahipler ortaklaşa direniş göstermişler ve kalenin İngilizlerin eline geçmesine engel olmuşlar. O dönemde bölgedeki en güvenli kale burası olduğundan soyluların bir çoğu malvarlıklarının tamamını kaleye emanet bırakmış, bu nedenle ada ‘altın ada’ diye anılmaya başlamıştır.

 

Fransız devriminden önce birçok mahkumun yollandığı bu adanın kaderi Fransız devrimiyle değişmeye başlar. Buradaki zindanları boşaltan Fransız devrimi, zindanları kısa süre içerisinde devrim karşıtlarıyla doldurmakta da gecikmez. 17 - 18. Yy.larda bilimin ve felsefenin ilerlemesiyle manevi önemi azalan manastır, doğal güzelliği nedeniyle, Victor Hugo, Chateaubriand gibi bir çok sanatçının hayranlığını kazanır. Bir zamanların inançlı Hıristiyanlarının çamura bata çıka ulaştığı bu ada giderek yalnızca turistlerin ziyaret ettiği bir mekan haline dönüşmüş olur.

 

Gezinin sonunda FEST otobüsünün bizi bir kaç saat önce sular altında kalan otoparkta beklediğini görünce gel-git’in bu son marifetine gülmekten kendimizi alamıyoruz. Yola çıkmadan önce Victor Hugo’nun ‘okyanusun Keops’u’ diye nitelendirdiği bu muhteşem görüntüyü günbatımı altında seyrediyoruz. Bıkmadan usanmadan alçalıp yükselen sulara düşen Aziz Michel heykelinin gölgesi altında...



Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]