
Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, TÜRSAB Başkan Danışmanı ve TÜRSAB “Kültür Komitesi”nin Başkanı Faruk Pekin ile Türkiye’nin kültür turizmi alanında sahip olduğu potansiyeli ve değerleri konuştuk.
Türkiye’de kültür turizminin yeri ve öneminden söz eder misiniz?
Gezi kültürü, daha genelde dinlenme kültürü Türkiye’de yeni yeni gelişiyor. Özellikle çalışanların yıllık ücretli izinlerinin artması, kırsal kesimden kentlere göç edenlerin tatillerinde geldikleri yerlere gitme alışkanlığını bırakmaları, deniz kıyısı tatillerine karşı alternatif arayışları “kültür turizmi”ni öne çıkarmaya başladı. Yeni yerler görme, farklı insanlar tanıma heyecanı, keşif duygusu, özellikle değişik TV kanallarındaki ve internetteki gezi kültürünü geliştiren programlar, filmler, görüntüler kültür turizmini kamçılıyor. Kültürel mirasa, tarihe, doğal ve tarihsel kültür varlıklarına, çevreye artan ilgiyle birlikte Türkiye’de son 10 yıldır kültür turizminde önemli bir gelişme oldu. Gerek Türkiye içinde gerekse dışında düzenlenen gezilerde kültürü öne çıkaran turlarda içerik ve sayı olarak büyük bir değişim yaşanıyor.
Özellikle Kapadokya ve İstanbul uzmanı olarak, bu yerleri eşsiz yapan özellikleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Her iki yer de eşsiz, biricik. İstanbul, Asya ile Avrupa gibi iki yaşlı kıtanın ve Akdeniz ile Karadeniz gibi iki önemli denizin buluştuğu bir kavşakta kurulmuş, üç büyük imparatorluğa başkent olmuş bir emperyal destan. Yaklaşık 3 bin yıllık kesintisiz yaşamıyla, eşsiz coğrafyası, benzersiz tarihi, harika doğası, efsanevi görkemi ve kentte yaşayanların hâlâ bozamadığı güzelliğiyle dimdik ayakta. Ölümsüz bir kent. İstanbul iki ayrı dünyayı, Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan bir köprü. Doğu’nun ucundaki Batı, Batı’nın ucundaki Doğu. İstanbul, Doğu ve Batı uygarlıklarının harmanlandığı, antik Batı Anadolu kültürü ve Helenistik kültür üzerine yerleşen Roma kültürü ile Çin, Hindistan ve İran kültürlerinden süzülüp gelen, Altay mitosları, İslam efsaneleriyle bezenmiş bir kültürün örtüştüğü bir pota. Pagan, Hıristiyan, Müslüman olmak üzere üç kültür bileşeninin beşiği. Doğu ile Batı’nın yalnızca geçmişinin değil, geleceğinin de kavşağı, kesişme noktası. Muazzam bir kültürel miras içinde inançlar, dinler, diller, ırklar, kültürler cümbüşü. Bu açıdan İstanbul’da sergilenen yalnızca ulusal değil, yaşayan evrensel bir kültür mirası. Bu nedenle özellikle Tarihi Yarımada, algılanması, korunması, özenle dünyanın gelecek nesillerine aktarılması gereken evrensel bir müze.
“Bir masal ülkesi” olarak adlandırılan Kapadokya ise dünyanın eşsiz bir bölgesi. Doğa ile insan etkinliğinin büyüleyici bir uyumu. Bir tarihsel ve görsel zenginlik örneği. Yaklaşık 10 bin yıllık kesintisiz bir kültürel evrimin odağı. Doğu ile Batı’nın eklemlendiği, halkların, dinlerin, dillerin, kültürlerin birbiri içinde eridiği bir pota. Çok özel bir coğrafya. Kapadokya, çanak-çömleksiz en eski yerleşimleri, Neolitik Devrim’in en eski örneklerini, gelişmiş ticareti, maden teknolojisinin ilklerini yaşamış bir bölge. Baskı karşısında kalanların sığındığı, inzivaya çekilenlerin geldiği ya da ortak yaşama ilkelerini yerleştirenlerin ortaya çıktığı bir yer. Hıristiyan kültürünün temelini oluşturan manastır yaşamının ilkeleri ilk kez burada belirlenmiş. Manastır yaşamının ilkelerini oluşturan Aziz Vasilios (Aziz Basileios, St. Basil the Great), Nazianzoslu İlahiyatçı Gregorios, Nissalı Gregorios gibi üç Hıristiyan büyüğü burada yaşamış. Bizans’ın ünlü Fokas, Maleinos, Argiros adlı ailelerinin, Aziz Mamas, Aya Yorgi gibi ünlü Hıristiyan azizlerinin yurdu. Mevlâna, Hacı Bektaş Veli ve Ahi Evren gibi üç Anadolu ermişi ve onların izleyicileri de bu bölgeye ya da yakın çevresine yerleşmiş. Özellikle Bizans İmparatorluğu dönemindeki, Hıristiyan-Müslüman çatışmasında, Beylikler döneminde değişik kültürler birbirlerini etkilemiş.
Kapadokya neden “eşsiz” olarak tarif edilir?
Birincisi, Kapadokya yalnızca bir tarihsel, sanatsal mekân değil, ünlü peribacaları, akıl almaz güzellikteki doğal oluşumlarıyla eşsiz bir jeoloji, jeomorfoloji (yerbiçimbilim) harikasıdır. İkincisi, Kapadokya yalnızca yukarıda vurguladığımız bir doğal güzellik değil, tüm dünyada benzeri olmayan bir doğa-insan etkinliği uyumudur. Dünyanın değişik yerlerinde, ABD’deki Grand Canyon’da, Çin’deki Guilin Nehri çevresinde, Vietnam’daki Halong Körfezi’nde benzeri şaşırtıcı jeolojik oluşumlar var. Ama hiçbirinde Kapadokya’dakine benzeyen sürekli bir doğa-insan etkinliği uyumu yok. Kapadokya’da doğa yaratmış, insanoğlu biçimlendirmiş. Üçüncüsü, Kapadokya yalnızca bugün yerli ve yabancı turistlere gezdirilen Nevşehir, Avanos ve Ürgüp üçgeninden (Turistik Kapadokya) ibaret değil, çok daha geniş bir bölgeyi kapsıyor. Son olarak da, Kapadokya yalnızca Hıristiyan kültürünün, Bizans uygarlığının, Bizans sanatının özel bir merkezi değil, çeşitli uygarlıkların, kültürlerin örtüştüğü, Bizans öncesi ve sonrası olan özel bir mekân.
Türkiye’de kentlerin, özellikle İstanbul’un global bir marka (placebrand) haline gelmesi sizce mümkün mü? Bunun için nasıl bir politika izlenmeli?
Sizce Türkiye turizm sektöründe ne gibi avantajlara sahip?
Türkiye turizm sektörü hem Türkiye, hem de dünya açısından önemli avantajlara sahip. Turizm sektörü bugün 50’nin üzerinde sektöre yılda yaklaşık 20 milyar dolarlık katkı sağlıyor. Turizm sektörü ithal girdisi çok az olan, en az dış kaynak kullanarak en çok döviz kazandıran sektör. İçeride giderek canlanan ve 12 aya yayılan bir iç turizm hareketi var. Diğer yandan Türkiye üç uzun kenarı denizle çevrili bir ülke. Bu Türkiye’ye genel olarak dünyada, özel olarak Akdeniz’de deniz-güneş-kum (DGK) ve kruvaziyer turizmi açısından müthiş bir avantaj sağlıyor. Ama Türkiye’nin asıl avantajı kültür turizminde. Türkiye’nin değişik uygarlıklar açısından çok katmanlılığı, çok yönlü yapısı, doğal ve kültürel mirası onu “biricik” bir ülke yapıyor. Türkiye’de Roma’dan fazla Roma, Yunanistan’dan fazla “Eski Yunan” tarihi kalıntısı var. Hıristiyanlığın doğduğu ve geliştiği yer Anadolu, ilk yedi kiliseyle Aziz Pavlos ile Petros’un yerleri, Antakya, Tarsus, Yalvaç Türkiye’de. Dünyanın en büyük imparatorluklarından 600 yıllık Osmanlı’nın en iyi yapıları yine Türkiye’de.
2008 yılında turizmde ne gibi gelişmeler bekliyorsunuz?
2008’de Türkiye içinde gezenlerin sayısı artacak ve gezilen yerler çeşitlenecek. Türkiye dışından gelenlerin sayısı artacak, ama oteller ve turizmciler daha az para kazanacak, Türkiye turizmden kaybetmeye devam edecek.
Varan yolcularına Mart ayında yurt içi ve yurt dışında hangi kentleri ziyaret etmelerini önerirsiniz?
Türkiye’de; Mudanya çevresi, Safranbolu, Likya, Klikya. Dünyada ise; Küba, Meksika-Guatemala, Patagonya, Sri Lanka, Hindistan, Nepal, Mısır, Senegal-Gambia, Fas, Libya, Ürdün.
“Kapadokya: Kayalardaki Şiirsellik” ve “İstanbul: Bir Dünya Başkenti” adlı kitaplarınız var. Bu bağlamda yeni bir çalışma gündeminizde mi?
FEST TRAVEL’ın rehberleriyle birlikte bir dizi ülke ve kent kitabı hazırlığı içindeyiz. Kendi payıma Prag ve Hindistan hazırlıyorum. Ayrıca İstanbul ve Kapadokya’yı değişik formatlarda yeniden yazdım.