KUDÜS: İNANÇLARIN BİR ARAYA GELDİĞİ KUTSAL MEKAN


Dünyanın en kutsal mekanlarından biri...Üç büyük dine mensup milyonlarca insanın kutsadığı yapıların bulunduğu bir bölge... Farklı dinlerin, farklı dillerin, farklı kültürlerin bir arada yaşamaya çalıştığı bir kent... Çeşitliliğin ve çelişkinin harmonisi...Evet, bu ay kutsal kent Kudüs’teyiz.

 

‘Kudüs’ isminin çağrıştırdığı şeyler o kadar çeşitlidir ki kente daha ayak basmadan Kudüs heyecanı sizi sarmaya başlar. Nasıl sarmasın, Hz, İsa’nın çarmıha gerildiği, Yahudilerin kutsal Ağlama duvarının bulunduğu, Hz. Muhammed’in göğe yükseldiği, Hz. Süleyman’ın oğlunu kurban etmek üzere olduğu mekana doğru gitmektesiniz. Şehre girdiğinizde ise bu manevi büyüklüğün üzerinize çökmeye başladığınızı hissedersiniz. Yeterli birikime sahip olmayan biri için kentin kendi şarkısını, kendi öyküsünü bilmeden bu mirası kavramak kolay değil. Sanırım biraz tarih bize yardımcı olacaktır.

 

Kudüs kentinin serüveni M.Ö. 10. yüzyılda Kral Davud’un 12 İbrani kabilesini bir araya getirip, Kudüs’ü krallığına başkent seçmesi ile başlar. Hz. Musa’nın yazmalarının bulunduğu kutsal sandığın kente getirilmesi ile şehir Yahudiler için kutsal bir nitelik kazanır. Oğlu Hz. Süleyman’in Kutsal Mabed’i inşa etmesi de bu niteliği güçlendirir. Babilliler’in M.Ö. 586 tarihinde kenti ele geçirmeleri Mabed’in yıkılmasına ve Yahudi kavimlerinin Babil’e sürgün edilmelerine yol açar. Pers kralı Sirüs’ün Babillileri yenmesi Yahudilerin kente geri dönmesi ve Mabed’i tekrar inşa etmeleriyle sonuçlanır (M. Ö. 538). Kent en parlak dönemini kral Herod döneminde yaşar. (M.Ö. 37 - 4). Daha sonra Romalı yöneticilerin elinde kalan kentte birçok isyan baş gösterir. Nazareth’li İsa bu dönemde çarmıha gerilir (MS. 30). MS. 70 yılında çıkan ayaklanma ise herşeyin sonu olur. II. Mabed yıkılır ve Yahudiler dünyanın dört bir yanına dağılırlar. “Diaspora” olarak da bilinen bu olay, Yahudilerin yüzyıllardır kendi topraklarından uzakta yaşamalarına yol açmıştır.

 

Romalılar, Bizanslılar. Araplar bölgeye sırasıyla egemen olurlar. 1099 yılındaki Haçlı seferi kentte Musevi ve Müslüman katliamlarına yol açar. Memlükler ve daha sonra Osmanlılar kenti alır, Kanuni Sultan Süleyman şehir surlarını yeniden yaptırır. Kentin 1917’de İngilizlere bırakılmasıyla kente yeniden Yahudi göçü başlar. O tarihte Filistin olarak adlandırılan bölgedeki İngiliz Mandası, Araplarla Yahudiler arasındaki çatışmaları önleyemez. Soykırımdan kaçan Musevilerin de kente gelmesiyle Yahudi nüfus Arap nüfusu geçer. 1947 yılında Birleşmiş Milletlerin kararıyla bölgenin Araplar ve Museviler arasında paylaştırıp Kudüs’ün uluslararası statüye kavuşturulması, bir yıl sonra İsrail Devletinin bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlanır. Batı Kudüs’ün İsrail Devleti’nde , Doğu Kudüs’ün ise Ürdün’de kaldığı bu bölünme İsrail’in 1967’deki ‘6 Gün’ savaşını kazanması ile son bulur. O tarihten bu yana Kudüs’ün tamamı İsrail Devletinin egemenliği altındadır. 1980 yılında parlamentonun Kudüs’ü İsrail Devleti’nin ‘ebedi başkent’i ilan etmesi halen bugün de Araplarla İsrailliler arasındaki önemli anlaşmazlık noktalarındandır.

 

Kudüs yerleşim planı olarak üçe ayrılır. Doğu Kudüs bölgesi yoğunlukla Arapların oturduğu bir semttir. 1967’deki ‘6 Gün Savaşı’na kadar Ürdün’ün elinde olan bu kısım günümüzde de Filistinlilerin yaşadığı, fakir mahallelerden oluşan bir görünüme sahip. Batı Kudüs ise 1948 tarihinde İsrail Devleti’nin kurulmasıyla yabancı ülkelerden göç eden Museviler tarafından oluşturulmuş. İsrail’in Knesseth adındaki parlamentosu, bütün bürokratik kurumları, işyerleri, alışveriş merkezleri; kısacası bir kentin sahip olması gerektiği bütün kuruluşlar hep bu bölge içerisinde yer alıyor. Kudüs’ün İsrailliler tarafından başkent ilan edilmesinden sonra burası bir başkente yaraşır, modern bir şehir haline sokulmaya çalışılıyor. Doğu ve Batı Kudüs bölümlerinin ortasında ise “Eski Kent” yer alır. Bütün kutsal yapılar, üç büyük dinin en önemli mekanları hep ‘Eski Kent’ içerisinde bulunuyor. Kanuni’nin yaptırdığı surlarla çevrili Eski Kent yüzyıllardır hiç bir değişikliğe uğramadan günümüze gelmiş. Zaten bu kadar önemli yapıların bulunduğu bölgede üç büyük dinden herhangi birine mensup insanlarla gerginliğe yol açmadan bir şeyleri değiştirmek olanaksız. Bunun en son örneği İsrail devletinin Eski Kent içerisindeki yeraltı tünellerini turizme açmasıyla yaşandı. Bu konuda Müslümanlar hala protestolarını sürdürüyorlar.

 

Kudüs’ün ilginç bir özelliği de kendi adı ile anılan bir yasaya sahip olması. İngiliz Mandası döneminde çıkarılan ‘Kudüs Yasası’ uyarınca kentteki tüm yapılar Kudüs taşı adı verilen beyaz bir taştan yapılmak zorunda. Bu nedenle modern kentlerde görülen camdan gökdelenlere rastlamak pek mümkün değil burada. Görsel bütünlüğün bu şekilde korunmasının, kente yeni gelenlerin gerçeklikten kopup hayal alemine sürüklenmesine de katkısı olduğunu yüphe götürmez.

 

Eski Kente girmeden önce genellikle turist kafileleri Zeytin Dağı’na getirilirler. Zeytin Dağı Eski Kent’in panoramik görüntüsünün en güzel biçimde görülebildiği nokta. Kentin surlarının hemen dışında kalan bu tepe aynı zamanda Hristiyanlık açısından da oldukça önemli bir yere sahip. Hz. İsa’nın şehre girmeden önce havarileriyle toplanıp kehanetlerini açıkladığı bu yerde bu gün ‘Tüm Uluslar Kilisesi’ adında bir kilise bulunuyor. Kilisenin özelliği, içinde dünyanın her yerinden getirilen Meryem mozaikleri bulunuyor olması. Japonya’dan gelen çekik gözlü Meryem’le, Brezilya’dan gelen zenci Meryem tasvirleri en ilginç olanları. Tepenin hemen altında, sağ tarafta, soğan biçimli klasik kubbeleriyle Rus Ortodoks Kilisesi (St. Maria Magdelena), sol tarafta ise mezar yerleri bulunuyor. Bu mezarlar da kutsal çünkü İncil’e göre burada yatanlar mahşer günü ilk dirilecekler olanlar. Bu nedenle bu mezar yerleri olağanüstü fahiş bir fiyata satılıyor, basın devi Murdoch’un da burada bir mezarı bulunuyor.

 

Zeytin Dağından ileriye baktığınızda önünüzde şehrin surları ve arkasında muhteşem kubbesiyle Kubbet’üs Sahra’yı görüyorsunuz. Kentin sekiz tane kapısı bulunuyor. Bunlardan Kubbet’üs Sahra’ya yakın olanı yüzyıllardır sürekli kapalı. Altın Kapı (Golden Gate) adındaki bu kapını kapalı olmasının nedeni, Mahşer günü Mesih’in bu kapıdan geçerek kente gideceği inancı...Bu yüzden o güne dek kapı kapalı.

 

Evet, artık surlardan geçerek Eski Kent’e girme zamanı. Zamanın binlerce yıldır farklı yaşandığı bu tepenin üzerine yayılmış anıtlar dizisinin bütününün tüm tek tanrılı dinlere hitap eden en önemli merkezi oluşturuyor olması heyecanımızın temel kaynağı. Musevi mahallesi, Hristiyan mahallesi, Arap mahallesi ve Ermeni mahallesi olarak dört bölüme ayrılan kentte bütün bu etnik ve kültürel farklılıklara rağmen insanlar bir arada yaşamaya çalışıyorlar. Gene de Eski Kent’in labirenti andıran sokaklarına girdiğinizde havada asılı duran o gerilimi hissetmemek elde değil. Sokakların bu kadar dar, evlerin ve mahallelerin birbiriyle bu kadar içiçe olduğu bu mekanda ‘her an bir olayın patlak verebileceği’ endişesi, kentin sizi saran büyülü havasına karışıyor.

 

Eski Kent’in müslümanlar için en önemli bölgesi Harem El-Şerif adı ile de anılan Tapınak Tepesi (Temple Mount) çünkü kutsal Kubbet’üs Sahra ve Hz. Ömer’in yaptırdığı El-Aksa camii burada bunuyor. Kubbet’üs Sahra müslümanlar için Mekke ve Medine’den sonra yeryüzündeki en kutsal üçüncü mekan. Bunun nedeni Kubbet’üs Sahra’nın altında yatan Sahra adlı kutsal taş. Bu taş Hz. Süleyman’ın oğlu İshak’ı Tanrıya kurban etmek üzere olduğu ve gökten bir koyunun gönderildiği hikayeye konu olan taş. Aynı zamanda bu taş, Hz. Muhammed’in Miraç olayında üzerine basarak göğe yükseldiği taş. Bütün bunlara ek olarak, İslam dinine göre mahşer günü Azrail’in gelerek üzerinde borusunu üfleyeceği yer de burası. Sanırım bütün bunlar, neden Müslümanların Mekke’nin alınmasından önce burasını kıble olarak kabul ettiklerini ve onlar için önemini açıklamaya yeterli olmuştur. Kubbet-üs Sahra Emeviler döneminde halife Abdül Melik tarafından taşın korunması için yaptırılmış (691) sekizgen bir yapı. Eski Kent’in en yüksek noktasında bulunan bu yapının kubbesi 1961 yılında Ürdün kralı tarafından 24 ayar som altınla kaplattırılmış. Şehrin her yerinden görülebilen bu altın kubbe Araplar için bir simge konumunda.

 

Kubbet-üs Sahra’nın tam karşısında ise Hz. Ömer ya da diğer adıyla El-Aksa Camii bulunuyor. 709 tarihinde küçük bir camii iken giderek genişletilen bu camii günümüzde Cuma namazı için binlerce müslümanın bir araya geldiği şehrin en büyük camii. Bu iki önemli yapının bulunduğu bölümün kendine ait duvarları ya da bir başka deyişle surları bulunuyor. Filistinliler tarafından korunan bu yalıtılmış bölge sadece müslüman olanlara açık. Bu sebeple, eğer kapıda kelime-i şahadet getirmeniz istenirse fazla şaşkınlığa düşmeyin.

 

Yahudi mahallesi ise bu bölümün hemen yanından başlıyor. Yahudiler için en kutsal yapı olan ‘Ağlama Duvarı’ Kubbet-üs Sahra’yı çevreleyen duvarların yanı başında yer alır. Ağlama Duvarı, Yahudilerin kutsal II. Mabed’inden geriye kalan tek yapı. II. Mabed’in batı duvarını oluşturan bu yapının önünde Museviler II. Mabed’in yıkılıp dünyanın dört bir yanına dağılmalarına yol açan olaya ağlıyorlar. Dindar olan Museviler tatil günü olan Şabbath gününde ellerinde kutsal kitaplarıyla gelip burada ilahiler okuyorlar ve Tanrıdan dilek diliyorlar. Dileklerini kağıtlara yazıp da duvarın bir köşesine sıkıştıranlara da çok sık rastlanıyor. Hatta bu iş için kurulmuş bir şirket bile var. Siz yurtdışından sipariş veriyorsunuz onla dileğinizi yazıp duvara sıkıştırıyorlar.

 

Ağlama duvarının bulunduğu bölge Yahudiler için en önemli yer olması beraberinde de birçok sorunu getiriyor. Museviler, yıkılan II. Mabed’in kalıntılarının bulunduğu bölgenin, yani Kubbet-üs Sahra’nın içinde bulunduğu bölümün Arapların kontrolünde olmasından rahatsızlar. Hatta ultra ortodox Museviler arasında bu bölgenin tekrar Musevilerin konrolüne geçmesini isteyenlerin sayısı az değil. Araplar da İsrail Devletinin son yıllarda arkeolojik çalışmalar yaptığı tünellere karşılar çünkü girişi Ağlama Duvarının hemen yanında yer alan bu tünellerin Kutsal Kubbet-üs Sahra’nın altından geçtiğini iddia ediyorlar. Geçmişte bu bölgede bu nedenle bir çok çatışma meydana geldi. Aralarında politik sorunlar bulunan iki toplumun kutsal yapılarının bu denli iç içe olduğu bir coğrafyada gerginlik olması, ne yazık ki kaçınılmaz.

 

Ağlama duvarından bahsetmişken, Şabbathtan ve Musevilerin çeşitli dini rituellerinden bahsetmek de gerekiyor. Musevilerin dindar olanları siyah şapka, siyah elbise ve sakalla tamamlanan bir görünüme sahipler. Saçlarının üst kısmını kısa kestirip favorilerini uzatıyorlar. Bu görünüme sahip bir çok Museviyi Şabbath günü Ağlama Duvarının önünde Tevrattan bölümler okurken görebilirsiniz. Şabbath Cuma günü güneşin batmasıyla başlayıp Cumartesi aynı saate kadar süren dini tatil günü. Bu günde her türlü faaliyet yasak. Hatta dindar olanlar arasında o gün boyunca elektrikli alet kullanmayanlar bile var. Bu nedenle, otellerde her katta kendiliğinden duran ve düğmeye basmanın gerekli olmadığı özel Şabbath asansörü görürseniz şaşırmayın. Bir de, cumartesi günü sazı Museviler Ağlama Duvarının bulunduğu bölümde fotoğraf çekilmesi konusunda hassas davranıyorlar, bunu gözardı etmemek gerekiyor.



Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]