Keşfedilmeyi Bekleyen Bir Güzellik: Gökçeada




"Denizin diplerinde, uçurumlarda, Tenedos'la kayalık İmroz arasında, Bir mağara vardır; geniş, kocaman. Dinlendirirdi orada atlaını Poseidon; yeri sarsan,"

Homeros, ünlü söylencesi İlyada'da İmroz ya da günümüzdeki adıyla Gökçeada'dan böyle söz eder. Mitolojiye göre İmroz (İmbros) ve Semendirek adaları arasında Akhilleus'un annesi Thetis'in sarayı, Gökçeada ile Bozcaada (Tenedos) adaları arasında ise Poseidon'un kanatlı atlarının ahırları bulunur.

İmroz'un tarihi M.Ö.2 bin yılına kadar iniyor. Ada, büyük "Ege Göçleri"nden önce Pelasglar olarak adlandırılan ve bugün dilleri hala çözülememiş bir halk tarafından yurt edinilir. "İmroz" kelimesinin kökeni olan ve bir bereket tanrıçasının adından geldiği sanılan"İmbros", Helence bir ad değil. İmrozlular Truva Savaşı sırasında diğer Anadolu halkları gibi Truva safında yer alır. Homeros'a bakılırsa Akhilleus, Priamos'un oğlunu esir alıp adalarda satmaya kalkışır. İmroz Kralı da onu satın alıp, babasına geri gönderir. İmrozlular kendilerini Anadolu'da yaşayanların bir parçası sayarlar.

Anadolu 6.yüzyılda Pers istilasına uğrayınca, Anadolu'nun doğal uzantısı olarak kabul edilen Ege adaları, dolayısıyla İmroz da işgal edilir. Bu işgal Atinalıların İmroz Adası'nın stratejik önemini kavramalarını sağlar. M.Ö. 500'de Miltiades, adayı Atina'ya bağlayıp koloni haline getirir. Ada daha sonra Bergama, Roma, Bizans imparatorluklarının bir parçası olur. Haçlı seferleri sırasında bir süre Haçlıların elinde kalır. Venedikliler, Cenevizliler ve Roger Du Flor komutasındaki Katalanlar adada bir süre bulunurlar. Fatih Sultan Mehmet'in 1453'te İstanbul'u fethetmesinden sonra da ada Osmanlıların eline geçer. Gökçeada 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından üs olarak kullanılır. 1920 yılında Gökçeada, Bozcaada ile birlikte Yunanistan'a bırakılır. Lozan Antlaşması çerçevesinde de 22 Eylül 1923'te Türkiye'ye geri verilir.

Çeşitli yazıtlara ve kazı gerektiren kalıntılara bakılırsa, İmroz'da Hermes ve Dionysos tapınakları varmış. Zeytinliköy'de köy meydanından Kuzey Amerika Ortodoksları'nın dinsel lideri olan Yakovas'ın Evi'ne giden dar yolda, sağdaki bir evin duvarı üzerindeki kabartma oldukça ilginç. Bir Dionysos cümbüşünün resmedildiği bu kabartmada, bir Bakkha ile bir Pan yer almakta.

Gökçeada'ya ulaşım günümüzde artık feribotlarla sağlanıyor. Çanakkale'den kalkan feribot dönüşte Kabatepe'ye gidiyor. Gökçeada'ya yapılan deniz yolculuğu ayrı bir keyif. Feribotun güvertesinde kendinizi Çanakkale Boğazı'nın dinlendirici esintisine bırakıyorsunuz. Önce bütün görkemiyle Kilitbahir'i izliyorsunuz. Ardından Meçhul Asker ve Hellez anıtları sizi oldukça gerilere götürüyor.

Gelibolu Yarımadası gözden kaybolurken yavaş yavaş Gökçeada beliriyor uzaktan. Homeros'un dediği gibi "kayalık" bir ada bu. İlk görenler büyüklüğü karşısında şaşırıyor. Feribot adanın kuzeybatısındaki Kuzu Limanı'na yanaşıyor. Burası 1. Dünya Savaşı sırasında Göben (Yavuz) zırhlısının iki İngiliz gemisini batırdığı limandır.

Gökçeada'da bir merkez ilçe ile buna bağlı Zeytinliköy, Kaleköy, Tepeköy, Bademliköy, Dereköy gibi eski köyler ve Şahinkaya, Uğurlu, Yeni Bademliköy gibi yeni yerleşim yerleri var. Adanın toplam nüfusu sekiz bin dolayında. Yaz aylarında bu sayı biraz daha artıyor.

Gökçeada'nın Aydıncık, Kaleköy ve Yuvalı doğal plajları, sakin bir beldede, deniz kıyısında doğallığı yaşamak isteyenler için ideal yerler.

Kuzu Limanı'ndan sonra adadaki ilk durağımız Merkez İlçe. Adanın idari merkezi olan Merkez İlçe toplam nüfusun dörtte üçünü barındırıyor. Merkez İlçe'de Fatih Camii, Aya Panayia Kilisesi ve Yeni Mahalle Manastırı görülmesi gerekli yerlerden.

Merkez İlçe'den sonra ikinci durağımız Zeytinliköy. Zeytin ağaçları arasında kıvrılarak giden yoldan, köye ulaşıyoruz. Ürkütücü bir sessizliğin hakim olduğu dar sokaktan geçip üç yanı kahvelerle çevrilmiş köy meydanına varıyoruz. Bayan Maria'nın ünlü dibek kahvesini tatmak üzere çardak kahveye oturuyoruz. Kahvenin bir köşesinde "Okuma Köşesi" yazısı asılı. Karşı kahvenin bir köşesinde ise berber masası yer alıyor.

Köyü gezmeye başladığımızda ilk görüntülerle bir hüzün kaplıyor içimizi. Bir zamanlar 300 haneli olan köyde şimdi evlerin dörtte üçünden fazlası kilitli. Köyde 150 Rum kalmış, hemen hepsi de yaşlı.

Adanın en ünlü yerlerinden biri Kaleköy ya da eski adıyla Kastro. Kaleköy, adanın en eski yerleşim yeri. Romalılar dönemine kadar yerleşim, Kaleköy'deki kale dolaylarında gerçekleştiriliyor. Köyün en yüksek noktasını oluşturan ve şu anda hâlâ bazı kalıntıları duran kale, özellikle günbatımında ayrı bir güzellik sunuyor.

Tepeköy, Gökçeada'daki bir başka durağımız… Tepeköy'e adanın su gereksinimini karşılayan Baraj Gölü'nün yanından geçerek ulaşmak mümkün. Değişik bir mimariyle yapılmış, ince uzun taş binalardan oluşan evleri, meyve bahçeleri ve bağları ile tanınmış Tepeköy'de bugün yüze yakın insan yaşıyor. Köyün ikonaları ile ünlü Evangelist kilisesi görülmeye değer anıtlardan. Homeros çevirmeni ve "Mitoloji Sözlüğü"nün yazarı Azra Erhat, 1962'de Tepeköy'ün mesire yerlerinden Pınarbaşı'nı şöyle anlatıyor: "O akşam tek başıma Tepeköy'e çıktım, gün batışını görmeye. Evet, bir köy ama bizde eşine rastlanmayan bir köy; düzenli, temiz, topaç gibi çocukları, pembe beyaz tavukları besili… Kolunda bir mandolinle bir delikanlı, yanındaki kızla şakalaşa şakalaşa tırmanıyor yokuşu. Kadınlar oturmuş nakış işliyorlar, örgü örüyorlar, şarkı söylüyorlardı. Rumca da Türkçe de ne güzel türkü okuyordu bu kadınlar… Gökçeada mutlu bir ada, ilkokul metinlerinde boyuna övülen ama dünyanın neresinde bulunduğu pek belli olmayan Mutlular Adası".

1962'den bu yana çok şey değişmiş Gökçeada'da. Ama yine de Azra Erhat'ın bulduğu güzellikleri yakalamak çok olası.

Ayrıca Tepeköy'deki bir manastırın da öyküsü var. Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa 1538 Preveze Savaşı sonrasında donanmasıyla birlikte İstanbul'a dönerken fırtınaya yakalandığında Tepeköy'ün altındaki bir koya sığınır. Barbaros'un gözdelerinden Kalyopi bu sığınma sırasında ölür. Cenaze kendi gelenekleriyle gömülmek üzere denizcilerce Tepeköy'e getirilir. Köy halkı büyük bir coşkuyla cenaze törenine katılır. Barbaros bu ilgiden çok duygulanır. İstanbul'a dönünce Kanuni Sultan Süleyman'dan İmroz halkını ödüllendirmesini ister. Kanuni, Ada'yı kendi vakfı ilan eder ve vergiden muaf tutar. Vergiden muaf olma ada halkını çok etkiler, Kalyopi'yi "aziz" mertebesine yükseltirler ve adına "Aya Kalyopi Manastırı"nı inşa ederler.

Eski Bademliköy adanın bir başka durağı. Şarabıyla ünlü bu köy adaya tepeden bakıyor. Bu nedenle de köylülerce "Ada'nın Balkonu" olarak adlandırılıyor.

Gökçeada tüm tarihsel kalıntıları, doğal güzellikleri, eşsiz şarap sofralarıyla değişikliği, farklıyı arayanların keşfetmesi gereken güzelliklerimizden biri...


www.alisbagis.com.tr
01 Ocak 2001-FARUK PEKİN

Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]