
Dogaseverler… Maceraperestler… Gezginler… Fotograf meraklilari… Sizlere sesleniyorum: Ahir ömrünüzde Izlanda’yi mutlaka görmelisiniz... Bunu, Izlanda ile ilgili beklentileri hat safhada olan ve buna ragmen o topraklara ayak bastiginda beklentilerinin kat be kat üzerinde deneyimler yasamis biri olarak diyorum… 1963’te ortaya çikmis Surtsey adasini, 1920’lerde olusmus ve her an yok olmasi beklenen bir gölü, sürekli buharlar tüten daglari, fokurdayan çamurlari, daha yeni olustugu için rüzgarin henüz sekillendiremedigi sipsivri daglari, buzullarin altinda halen kaynayan ve 2010’da patlayan Eyjafjallajökull gibi volkanlari, 1000 yil öncesinin volkanlarinin püskürttügü, katilasmaya baslamis, üstü likenlerle kapli ama üzerine basinca yumusacik yorgan hissi veren zemini, Avrupa’nin en güçlü çavlanini bir arada baska nerede görebilirsiniz ki? Gerçekten de Izlanda’da olmak, bambaska bir gezegende dolasmak hissi veriyor insana… Temiz havanin yarattigi berraklik harika fotograflar çekmenizi sagliyor saglamasina ama hiçbir fotograf Izlanda’yi bu berrakligin arasindan led ekran kalitesinde kendi gözlerinizle görmenin yerini tutamiyor… Izlandalilarin çevre hassasiyeti sayesinde, bu güzel memleket aslinda koruma altinda ama tabiat ananin nasil bir sürprizle bu adayi ne zaman ne sekle sokacagini hiçbirimiz bilmiyoruz… O yüzden en iyisi mi siz, gecikmeden neredeyse bakir bu topraklari ziyaret etmeye bakin…
" />Dogaseverler… Maceraperestler… Gezginler… Fotograf meraklilari… Sizlere sesleniyorum: Ahir ömrünüzde Izlanda’yi mutlaka görmelisiniz... Bunu, Izlanda ile ilgili beklentileri hat safhada olan ve buna ragmen o topraklara ayak bastiginda beklentilerinin kat be kat üzerinde deneyimler yasamis biri olarak diyorum… 1963’te ortaya çikmis Surtsey adasini, 1920’lerde olusmus ve her an yok olmasi beklenen bir gölü, sürekli buharlar tüten daglari, fokurdayan çamurlari, daha yeni olustugu için rüzgarin henüz sekillendiremedigi sipsivri daglari, buzullarin altinda halen kaynayan ve 2010’da patlayan Eyjafjallajökull gibi volkanlari, 1000 yil öncesinin volkanlarinin püskürttügü, katilasmaya baslamis, üstü likenlerle kapli ama üzerine basinca yumusacik yorgan hissi veren zemini, Avrupa’nin en güçlü çavlanini bir arada baska nerede görebilirsiniz ki? Gerçekten de Izlanda’da olmak, bambaska bir gezegende dolasmak hissi veriyor insana… Temiz havanin yarattigi berraklik harika fotograflar çekmenizi sagliyor saglamasina ama hiçbir fotograf Izlanda’yi bu berrakligin arasindan led ekran kalitesinde kendi gözlerinizle görmenin yerini tutamiyor… Izlandalilarin çevre hassasiyeti sayesinde, bu güzel memleket aslinda koruma altinda ama tabiat ananin nasil bir sürprizle bu adayi ne zaman ne sekle sokacagini hiçbirimiz bilmiyoruz… O yüzden en iyisi mi siz, gecikmeden neredeyse bakir bu topraklari ziyaret etmeye bakin…
Genel BilgilerIzlanda’yi seyahat için yakin zamana kadar sadece yaz mevsimi tercih edilirken, artik kis mevsiminde de turizm çok aktif. Sicakliklar yazin en fazla 17 derecelere ulasiyor, kisin ise eksi 10’lara kadar düsebiliyor. Ama hangi mevsimde giderseniz gidin, yaniniza mutlaka polar, mont, bere, eldiven almayi unutmayin. Yazin günes batisi 23:00’e kadar uzayabiliyor, kisin ise günesin sadece 5 saat görüldügü dönemler var.
Az sayida da olsa, Türkiye’den Izlanda turlari düzenleyen sirketler var. Ama dilerseniz, kendiniz de rahatlikla bireysel seyahat planlayabilirsiniz: turizm Izlanda’da önemli bir sektör ve bu nedenle ülkedeki tüm düzenlemeler turistlerin yasamini kolaylastirici nitelikte. Neredeyse herkes Ingilizce konusabildigi için iletisim de bir sorun yaratmiyor.
Izlanda için Schengen vizesi gerekiyor. Türkiye’den direkt uçus yok, ama her gün Iskandinav ülkeleri baglantili Reykjavik uçusu bulabilirsiniz.
Bir tura bagli olmadan gidecekler için, önceden güzergah belirleyip, buna göre Internet’ten araç ve tur rezervasyonlari yapilmasinda fayda var. Kisa süreli helikopter turu, balina gözlem turu ve “monster truck”larla siyah çöl geçisini deneyimlemenizi özellikle tavsiye ederim. Balina gözlem turlari deniz kiyisindaki her sehirde var, ama Husavik’te balina görme sansi % 98 oldugu için turistler, bu bölgeyi tercih ediyor. Özel bir koruma politikasina tabi olan midilliden biraz büyük boyuttaki Izlanda atlari ile yapilan turlar da hayli revaçta.
Izlanda’da sadece 320.000 kisi yasiyor. Okuma yazma orani % 100 ve dünyanin kisi basina en çok sayida kitap yayinlanan ülkesi olma özelligini tasiyor. Ortalama yasam süresi ise 79.7 yil. Kisa bir süre önce yapilan DNA arastirmasinda, ülkenin göç almamasinin da etkisiyle, nüfusun kökenlerinin adaya ilk ayak basmis olan Vikinglere, Iskoçlara ve Ingilizlere dayandigi ortaya çikmis.
Ilginç bilgiler:
Izlanda’da aktif 30 volkanin hepsi kadin ismi tasiyor
Soyadi gelenegi çok degisik: erkek çocuklar babanin ilk adinin sonuna “son” eklemesiyle olusmus bir soyadi tasiyor, kiz çocuklar ise, babanin ilk adinin sonuna “dottir” eklemesiyle olusmus bir soyadi tasiyor. Kadin, evlenince kocasinin soyadini almiyor, kendi soyadini devam ettiriyor. Yani anne-baba ve 1 kiz çocukla 1 erkek çocuktan olusan bir ailede herkesin ayri bir soyadi oluyor!!!
Yeni yapilan bir arastirmaya göre, Izlanda halkinin büyük bir kismi elflerin, cinlerin ve perilerin gerçek olduguna inaniyor ve halkin % 41’i ölümden sonraki dünyayla iletisim kurdugunu iddia ediyor!!!
Izlanda atini korumak için, yurtdisindan ülkeye at girmesi yasak ve yarismalar için yurtdisina giden Izlanda atlarinin ise bir daha ülkeye geri dönmesi yasak. NASA, 1960’larin sonunda Apollo 11 ekibinin uzay sartlarina alistirma egitimini Izlanda’da lav tarlalarinda organize etmis Jules Vernes’in 1864’te yazdigi ünlü “Dünyanin Merkezi’ne Yolculuk” kitabi ülkenin batisindaki Snaefellsjökull buzulunun içinde geçiyor.
Kisin agillarda tutulan koyunlar, yazin otlamalari için serbest birakiliyor. Yaz biterken, kulaklarindaki çiplerle GPRS sistemi üzerinden takip edilerek sahipleri tarafindan geri toplaniyor.
Adinin sonu “vik” ile biten her kasaba ve sehir bir fyord, adinin sonu “foss” ile biten her mekan ise bir “selale” içeriyor.
Kirsal alanda birçok bölgede üst üste yigilmis taslari göreceksiniz. Bunlar maalesef turistlerin yaptigi bir tür “dilek” taslari. Izlanda kültüründe hiç yeri yok. Hatta Izlandalilar bunlari görünce çok rahatsiz oluyor ve ellerinin tersiyle bu tas kulecikleri yikiyorlar.
Nereler Gezilir, Görülür?
Reykjavik’e yaklasik yarim saat uzakliktaki “Blue Lagoon” (Mavi Lagün) en soguk havada bile içinde yüzebileceginiz sicak su havuzlariyla ve mavi ile beyazin birbirine karistigi dogasiyla turistlerin bir numarali destinasyonu. Kisi basi 65 Avro ödeyerek, bornoz, havlu ve bir içecekten olusan paketi satin alip, tüm gününüzü bu termal havuzda geçirebilirsiniz. Yalniz havuzdan çikinca saçlarinizin sertlesmesini önlemek için mutlaka saç kremi kullanin. Tesis içindeki kafede ya da füzyon mutfagi agirlikli Lava isimli restoranda yemek de yiyebilirsiniz.
Reykvajik’in alameti farikasi olan ve dünyanin bir azize adanmamis tek kilisesi olma özelligini tasiyan Hallgrim kilisesine bir Pazar günü saat 10:00 sularinda giderseniz, ülkenin özünü olusturan bazalt kayalardan esinlenilmis mimariyi görmenin yani sira harika bir org konseri dinleme sansini da yakalamis olursunuz. Asansörle kuleye çikip sehri kusbakisi seyretmeyi de aman unutmayin.
Ülkenin 900’lü senelerde Iskoç rahipler ve Vikinglerle baslayan tarihçesini görsel olarak ögrenmek için, Perlan (Pearl-Inci) isimli binanin içindeki Saga Müzesi’nde yarim saatlik bir gezi yeterli olacaktir. Ayni bina içinde güzel bir kafe, sadece aksam yemegi servisi yapan bir restoran ve hediyelik esya magazalari da mevcut.
Gayzer cografi olusumuna adini veren kaynaçlari ile ünlü Geysir mutlaka görülmesi gereken bir mekan. Her ne kadar 60 metre yukariya sicak hava püskürten ana gayzer artik günde 1-2 defadan fazla püskürtme yapmiyorsa da, yanindaki ikinci büyük gayzer halen 4 dakikada bir 20 metre yukariya su püskürtmeye devam ediyor. Bu doga harikasini seyretmek müthis bir keyif. Ama dikkat: her hafta ortalama 7 turist gayzere çok yaklasarak, 100 derecelerde bir isisi olan bu suyla kendini yakiyor.
Amerika ve Avrasya tektonik plakalarinin birbirinden ayrildigi (ve her sene 1,5 santimetre daha ayrilmaya devam ettigi) Thingvellir 2004’ten bu yana Unesco Dünya Mirasi listesinde yer aliyor. 930 senesinden 1760’lara kadar ülkenin dönemsel toplanan meclisi ve mahkemesi Althingi’ye ev sahipligi yapan bu dogal merkez bugün hem tarihi anlami hem de dogal güzellikleri ile turistlerin en sik geldigi yerlerden biri olma özelligini tasiyor.
Izlanda tam bir çavlanlar diyari: Avrupa’nin en güçlü selalesi olan Dettifoss, buzullardan gelen kahverengi sularinin muazzam ivmesiyle bas döndürücü ve hipnotize edici bir özellik tasiyor. Daha yesil, daha berrak ve bu nedenle de daha “romantik” olan Altin Çavlan Gulfoss ve Tanrilarin Çavlani Godafoss da mutlaka ziyaret edilmesi gereken doga harikalari arasinda. Arkasina geçilebilen tek çavlan olan Seljalandsfoss da oldukça etkileyici. Selalelere giderken yaninizda yagmurluk bulundurmayi unutmayin, o kadar yakina kadar gidebiliyorsunuz ki adeta selale içine girip yikanmis kadar oluyorsunuz.
Trekking meraklilari için 2300 yil önce olusmus Myvatn Gölü ve hemen yakinindaki ve elflerin yuvasi olduguna inanilan Dimmuborgir’de doga içinde keyifli yürüyüs imkanlari mevcut.
Jökursarlon Buzul Gölü’nde hem karada hem de suda giden araçlar içinde kisa bir gezi, mavinin çok çesitli tonlarini tasiyan buzul parçalarini görmek ve fotograflamak için mükemmel bir firsat.
Svitafelljokull buzulunun çok yakinina kadar gitmek hatta profesyoneller ya da ekipmanlari ve rehberleri olan amatör dagcilar için buzullarda yürüyüs yapmak da mümkün. Tabii, buzula yaklasirken burada buzul tirmanisi yaparken kaybolmus dagcilarin adina yazilmis plaketleri gördükçe insanin içi burkuluyor.
Skogar Folk Müzesi, 1970’lere kadar içinde yasanmis olan çim evleri ile mutlaka ziyaret edilmesi gereken, ülkenin etnografik olarak taninmasina imkan taniyan bir müze. Müze alaninda ayrica yine yakin zamana kadar kullanima açik olan bir okul, bir kilise ile ziyaretçilere hizmet veren restoran ve müze magazasi da yer aliyor.
Namaskard kaynayan gri çamur havuzlarinin bulundugu, baska bir dünyada oldugunuzu hissettirten, topraktan, tepelerden, daglardan buharlarin tüttügü, kesif kükürt kokusuyla kapli çok farkli bir mekan. Böylesine bir dogayi baska yerde bulmaniz mümkün degil, gezi güzergahinizda mutlaka yer almali.
Simsiyah kumlari, esi benzeri bulunmayan kaya yapilari ve azgin deniziyle dünyanin sayili plajlari arasinda yer alan Vik ise, yine mutlaka görülmesi gereken bir sahil. Tabii ki bu plajda yüzmek hem suyun isisi hem de kum ve dalganin olusturdugu girdaplar nedeniyle imkansiz ama doganin bu ücra kösesinde, dalgalarin ve kutup martilarinin seslerini dinleyerek ruhunuzu bir daha kolay kolay firsatini bulamayacaginiz sekilde arindirabilirsiniz.
Izlanda'nin, ülkenin kuzeyinde yer almakla birlikte, Gulf Stream akintisi sayesinde nispeten ilimli bir iklimin yasandigi ikinci en büyük kenti olan Akureyri'de ise, ziyaret edenleri saskinliga sürükleyen, rengarenk bir botanik bahçesi yer aliyor. Yolunuz buraya düserse, bu dünyaca ünlü botanik bahçesini görmemezlik etmeyin sakin.
Izlanda'nin, ülkenin kuzeyinde yer almakla birlikte, Gulf Stream akintisi sayesinde nispeten ilimli bir iklimin yasandigi ikinci en büyük kenti olan Akureyri'de ise, ziyaret edenleri saskinliga sürükleyen, rengarenk bir botanik bahçesi yer aliyor. Yolunuz buraya düserse, bu dünyaca ünlü botanik bahçesini görmemezlik etmeyin sakin.
Ne yenir, ne içilir?
Her ada ülkesinde oldugu gibi Izlanda’da da balik ürünleri oldukça yaygin. Özellikle morina baligi her menüde karsiniza çikiyor. Pirinç, safran ve köri ile pisirilmis soslu morina yemegi özellikle otellerin vazgeçilmez menüsü. Istakoz ve yengeç türleri de hayli yaygin. Bozuk köpek baligi eti, nadir bulunsa da, Izlanda mutfak kültürünün geleneksel bir ögesini olusturuyor. Kurutulmus baliklar ise, özellikle isinmak için, alkollü bir içecek olan Brennivin ile birlikte atistirmalik olarak günün her saatinde yenebiliyor.
Balina eti, her ne kadar çevrecilik etigi kapsaminda tartismali bir konu ise de, Izlanda kültüründe önemli bir rol oynuyor. Deniz mahsulleri agirlikli restoranlarda tadimlik olarak sunuluyor.
Yine Izlanda kültürünün bir uzantisi olarak at eti ve kutup martisi (puffin) etinden yapilma yemekleri ve Izlandalilarin atasi Vikinglerden gelen ananelere uygun koyun kafasi, koyun bagirsaklari, koyun hayalari ile yapilan geleneksel yemekleri özel restoranlarda bulabilirsiniz.
Hayvancilik Izlanda’nin çok önemli bir baska sektörü ve tüm ovalar, vadiler, yamaçlar yaz boyu serbestçe otlayan koyunlarla dolu. Bu durum, Izlanda mutfagina da yansiyor: yemeklerin büyük bir kismi, yaninda patatesten yapilma farkli farkli garnitürler esliginde koyun agirlikli et yemeklerinden olusuyor. Özellikle ekmek bana bana yenen gulas kirsal kesimde büyük ragbet görüyor.
Tatli bir tür yogurt olan “skyr” Izlandalilarin vazgeçilmezi. Kahvaltidan aksam yemegine her ögünde mutlaka “skyr” yeniyor. Marketlerde, kafelerde, hatta sokaktaki büfelerde bile çesit çesit “skyr” bulmak mümkün .
Izlanda’nin kahveleri de pek meshur: ülkenin en ücra kösesindeki en salas büfeden bile çok lezzetli kahveler satin alabilirsiniz. Kahvenin yaninda bizim pisilere benzeyen, Izlanda “doughnut”i denen “kleina” isimli çörekten de yemek adetten.
Alttaki jeotermik aktivitenin isittigi toprakta 24 saat boyunca pisirilerek yapilan hafif tatli bir tadi olan özel ekmegi, “plokkfiskur” adi verilen balikli bir ezmeyle aperatif olarak yemeklerden önce tatmak da bir baska gelenek.
Ülkenin temiz su kaynaklari sayesinde, tüm musluk sulari içilebiliyor.
Ne Satin Alinir?
Ülkenin para birimi Izlanda kronu. Ülkenin çok pahali oldugu yönündeki görüsler, gözle görünen kalici bir etkisi olmasa da, 2008’deki ekonomik kriz sonrasi degismis. Izlanda pahalilikta Istanbul’dan hiç farkli degil.
Ülkenin yün ürünleri çok kaliteli. Her yerde yünden yapilmis bere, eldiven, çorap, kazak bulmak mümkün. Ülkenin 1926’da kurulmus olan outdoor giyim markasi North 66’nin ürünleri de hem fiyat hem de kalite açisindan turistlerin ilgisini çekiyor.
Lav taslarindan yapilma kolye, bilezik ve küpeleri her turistik magazada bulmak mümkün.
Nerede Kalinir?
Büyüksehirlerde her bütçeye göre otel bulunabiliyor. Reykjavik’teki Hotel Borg hem merkezi konumu, hem de art deco dönemi dekorasyonu ile bütçe imkani olan turistlerin bir numarali tercihi.
Büyük sehirlerin disinda konaklama ile ilgili beklentileri yatak, dus ve sicak yemege indirgemekte fayda var, “basit ve kullanisli” ilkelerine dayanan bir konaklama anlayisi kirsal kesime hakim.
Kirsal kesimde, kisin yatili lise olarak kullanilan, yazlari ise turistler için otel olarak hizmet veren çok sayida otel var. Ülkeyi bir bastan digerine dolasan turistlerin büyük bir kismi bu otellerde konakliyor.
Izlanda’danin belki de en otantik oteli ise, Kirkjubaejarklaustur bölgesindeki Islandia Hotel Nupar. Bir lav tarlasi içinde, yakininda hiçbir bina olmayan ve konteynirlardan olusmus bu otel, içinde her türlü konforu disarida ise vahsi dogasiyla insani büyüleyen bir deneyim imkani sunuyor.
(Bu yazinin Hürriyet Seyahat'te yayinlanan versiyonuna http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/24544298.asp linkinden ulasabilirsiniz)