Ülkenin diger sehirleriyle karsilastirildiginda, aslinda Eskisehir dogal güzellikler ve tarihi miras açisindan çok daha sanssiz bir kent: ne dudak uçuklatan manzaralara sahip, ne yüzyillar ötesinden gelen antik kalintilara, ne de Osmanli ya da Selçuklu mimarisinin nadide örneklerine.... Ama buna ragmen, yine de Eskisehir yerli turist akinindan nasibini aliyor... Nasil mi? Muhtesem çalisan bir yerel yönetim sayesinde... Evet, Eskisehir'in en büyük sansi, hiçbir bahane yaratmadan, hiçbir engeli asilmaz diye görmeden çalisan Yilmaz Büyükersen'in kendini bu kente adamis olmasi... Belki de Eskisehir'e gitmeden önce en iyisi, kendisiyle yapilan nehir söylesiyi içeren "Zamani Durduran Saat" isimli kitabi okumak: ancak bu sayede bu sehri daha iyi anlamak ve daha gerçekçi bir sekilde degerlendirebilmek mümkün olabilir...

" />

ESKİŞEHİR: BOZKIRDAN YÜKSELEN MEDENİYET


Ülkenin diger sehirleriyle karsilastirildiginda, aslinda Eskisehir dogal güzellikler ve tarihi miras açisindan çok daha sanssiz bir kent: ne dudak uçuklatan manzaralara sahip, ne yüzyillar ötesinden gelen antik kalintilara, ne de Osmanli ya da Selçuklu mimarisinin nadide örneklerine.... Ama buna ragmen, yine de Eskisehir yerli turist akinindan nasibini aliyor... Nasil mi? Muhtesem çalisan bir yerel yönetim sayesinde... Evet, Eskisehir'in en büyük sansi, hiçbir bahane yaratmadan, hiçbir engeli asilmaz diye görmeden çalisan Yilmaz Büyükersen'in kendini bu kente adamis olmasi... Belki de Eskisehir'e gitmeden önce en iyisi, kendisiyle yapilan nehir söylesiyi içeren "Zamani Durduran Saat" isimli kitabi okumak: ancak bu sayede bu sehri daha iyi anlamak ve daha gerçekçi bir sekilde degerlendirebilmek mümkün olabilir...

Iste biz de, bu efsane kenti tanimak için, bir Cumartesi sabahi daha gün agarmadan o günlerde halen faaliyette olan Haydarpasa Gari'ndan yola çikiyoruz: trenle nostaljik bir baslangiç yapalim dedik. Günün o ilk saatlerinde hafif los, henüz kalabaliklasmamis Haydarpasa'yi iyi ki o gün görmüsüz, bilemezdik ki çok yakinda böyle bir imkan kalmayacak, o tarihi kamusal alan da bir ticari projenin pençesine düsecek....

Yaklasik 2-3 saat süren keyifli tren seyahatimiz sonrasinda, Eskisehir'de ilk duragimiz, hemen garin karsisindaki Tülomsas tesisleri... Daha önce hiç duymadigim bu kurum, meger Devrim Arabalari sinema filmiyle yeni nesillerin de ögrendigi yerli araç girisiminin baslatildigi ve yürütüldügü kurummus. "Devrim" isimli ilk Türk arabasi camekanli bir bölümde sergileniyor ve yerli turist kaynayan tesiste herkes bu arabayla bir fotograf çektiriyor.

Tülomsas sonrasi, ikinci duragimiz çok degerli bir devlet adamimizin mezari: kamuoyu tarafindan daha ziyade Ikinci Dünya Savasi sirasinda Paris'te büyükelçi olarak çalisirken binlerce Türk Musevisini Nazi soykirimindan kurtarmasiyla bilinen Behiç Erkin'in ebedi istirahatgahindayiz. Ama Behiç Erkin'in bilinmesi gereken o kadar baska özellikleri daha var ki: kendisi Çanakkale Savasi'nda görev almis, Kurtulus Savasi'nin en önemli kahramanlarindan biri olarak savasmis, Cumhuriyet döneminde milletvekilligi, bakanlik yapmis, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollari'ni kurmus ve ilk Genel Müdürlügünü üstlenmis mümtaz bir devlet adami. Açikçasi, Behiç Erkin'i bu kadar az taniyor olmanin utancini hissediyoruz hep birlikte, ama bundan sonra unutmayacagimiz ve unutturmayacagimizi bilmek biraz olsun teselli oluyor hepimize.

Bundan sonraki duragimiz Bilim Sanat ve Kültür Parki... Eskisehir'e gelenlerin mutlaka gezdigi bu park, itiraf ediyorum ki biraz "plastik": korsan gemisi, masal satosu, mantar evler gibi atraksiyonlar içermesiyle belki Disneyland'a ya da diger benzeri tematik parklara öykünüyor ama yine de bu tür destinasyonlarin sundugu canliligi içermiyor. Yine de haksizlik etmeyelim: çocuklarin civiltilari, çocukluklarina geri dönen yetiskinlerin kahkahalari buraya gelenlerin hayatindan gayet memnun oldugunun en temel göstergesi. "Plastik" dememe bakmayin, biz de kugulari seyrederek, korsan gemisinin dümenine geçerek, mantar evlerin pencerelerinde poz vererek burada en az 1 saat geçiriyoruz.

Ilk ögle yemegimizi, Eskisehir'in biraz disinda, Devlet Su Isleri'nin regülatörünün bulundugu yerde, adi da "Regülatör" olan bir restoranda yiyoruz. Çok bakimli, bir o kadar da sevimli bir bahçesi olan bu mekanin, iç dekorasyonu da oldukça sik, söminesiyle özellikle kis günleri için çok davetkar. Gayet profesyonel bir hizmet alarak, yöresel olmayan ama gayet rafine bir menü tadiyoruz. Anadolu'da degil, Eskisehir'de bile böyle bir sik deneyim beklemiyor olmanin güzel saskinligi hepimizi mutlu ediyor.

Regülatör Restoran'dan sonra Arslanbeyli Köyü'ne gidiyoruz. Önemli bir Bektasi merkezi olan bu köyün adeta terkedilmis gibi duran sokaklari, kepenkleri siki sikiya kapatilmis evleri özellikle fotograf meraklilari için güzel bir stüdyo islevi görüyor.

Köydeki 15. yüzyildan kalan Seyyid Sultan Sücaaddin Veli Türbesi ile Mürüvvet Ali Pasa Türbesi'ni ziyaret ediyor, ardindan da Kirklar Meydani Cemevi'ne giriyoruz. Bir çogumuz ilk kez bir Cemevi'ne giriyor oldugumuz için o kadar çok sorumuz var ki, neredeyse 1 saat burada kaliyor ve bilgi aliyoruz.

Buradan sonra, yine Aleviligin Anadolu'daki önemli ugrak yerlerinden biri olan Seyitgazi ilçesine geçiyoruz. Bu yerlesim bölgesi de yine biraz terkedilmis gibi çok sakin, evler sessiz, hatta bir kismi yikik ama ortama etkileyici bir estetik hakim. Seyit Battal Gazi Külliyesi'ni detayli bir sekilde geziyor, çilehaneden asevine her yeri adim adim dolasiyor, 13. yüzyildan günümüze gelen bu mekani ve tarihçesini taniyoruz.

Sabahin çok erken saatlerinde baslayan yolculugumuzun yorgunlugu kendini iyiden iyiye hissettirttigi için, artik zaman otelimize yerlesmek zamani. Eskisehir merkezde Grand Namli Otel'de konakliyoruz. Temiz, düzenli bir otel ama insan, yeni bir sehri gezerken daha otantik, daha yerel dokunuslar içeren bir yerde gecelemek istiyor, burasi ise ha Nigde'de, ha Berlin'de olmus farketmeyen otellerden biri. Dekorasyonu biraz "kitsch"... Ama konforsa konfor, temizlikse temizlik, o tür beklentileri karsiliyor. Yorgunuz diye aksam yemegini de otelde yiyoruz ama sadece bir gece kalacagimiz için bu sehirde, disari çikip gece hayatini kesfetme merakimiz, yorgunlugumuzu yeniyor ve bu üniversite sehrinin "Saturday Night Fever"inin pesine düsüyoruz yasimiz kaç olmusa bakmadan.

Otelimizin hemen karsisindaki Haller Gençlik Merkezi ile basliyoruz gece turuna. Burasi içinde dükkanlar, küçük kafeler ve barlar olan bir mekan ama hayli sakin, neredeyse bos. Meger esas canlilik isiklarla süslenmis ünlü Barlar Sokagi'ndaymis. Burada agirlikli üniversiteli gençlerden olusan kalabaligi seyredip bir seyler içerek geceyi sonlandiriyoruz.

Eskisehir'de ikinci ve son günümüze erkenden basliyoruz çünkü görecek çok sey var daha. Sehri bastan basa geçen Porsuk Nehri kiyisinda yürüyüs yaptiktan sonra, nehirde bir tekne gezisine çikiyoruz. Tam Venedik'te gondolla gezmek gibiymis bu gezi diye kendi aramizda konusurken, gerçekten de bir gondol geçiyor yanimizdan. Tabii ki çevredeki binalarin mimarisi, altindan geçtigimiz köprülerin tasarimi, hatta renkleri ayni hissi yaratmaktan çok çok uzak ve tabii ki bu geziye de "kitsch" bir boyut hakim ama hep dedigim gibi: baska hangi Anadolu sehrinde böyle bir deneyim bulmak mümkün ki? Içimizde hep bir takdir duygusu var, ama "yapay" olmayan bir seyler olsa demeden de duramiyoruz.

Tekne gezimizden sonra, sehrin çehresini degistiren Anadolu Üniversitesi'nin Yunus Emre Kampüsünü hizli bir sekilde dolasiyoruz. Havacilik Parki ve Tayyare Müzesini, müze kapali oldugu için, gezmiyor, burada uzaktan birkaç fotograf çekmekle yetiniyoruz. Çagdas Cam Sanatlari Müzesi ise, cam sanatinin gerçekten çok basarili örnekleriyle bizi çok etkiliyor.

Odunpazari, renove edilmis eski Türk evleriyle Eskisehir'in en çok turist çeken semti. Burada pastel renklere boyanmis, bakimli evleri gezerken, hangi ülkede, sehirde olursa olsun bu tür koruma altina alinmis eski semtleri gezerken insanin kafasina üsüsen sorular bizi de buluyor: neden artik bu estetik duygusu kalmadi? Neden günümüz mimarisinde detaylarin güzelligi göz ardi edildi? Neden fonksiyonel olma illa zerafetin, estetigin olmamasi kosuluna baglandi? Neden?...

Odunpazari'nda birçogu butik otel olarak hizmet veren bu binalardan birinde kahve molasi verdikten sonra, bu kez Kursunlu Külliyesi'ne geçiyoruz. Bu külliye günümüzde çesitli el sanati ustalarina atölye vazifesi görüyor. Sanatçilar, ayrica eserlerini de burada satisa sunuyorlar. Yine Odunpazari'ndaki Atlihan El Sanatlari Çarsisi da el sanatlari ile ilgilenenler için alisveris yapabilecekleri bir baska adres.

Odunpazari'nda en çok hosumuza giden ise, Anadolu'nun paylasim gelenegini sürdüren bir firin: kapisindan buram buram firindan yeni çikmis taze ekmek kokusu sokaga kadar ulasan bu dükkan, kapisinin önüne ihtiyaci olan ama imkani olmayanlar için alabilecekleri ekmekler koymus. Siz de dilerseniz, firindan kendinize bir ekmek alirken, bir tane de ihtiyaci olanlar için satin aliyor ve buraya koyabiliyorsunuz. Ve gerçekten de o bedava ekmeklere hiç hücum eden olmuyor, yasli bir teyze geliyor bir tane aliyor, biraz sonra kimsesiz oldugu belli zar zor yürüyen bir yasli amca geliyor, yine sadece bir ekmek aliyor, hayir duasini ediyor kim verdi o ekmegi bilmeden ve unutmak üzere oldugumuz bu muhtesem gelenek Eskisehir'de, her geçen gün materyallesen dünyaya inatla meydan okuyor....

Gezimizin sonu yaklasirken, en son duragimiz olan Kent Park'a dogru yola çikiyoruz. Kent Park aslinda Eskisehir'in basinda en çok ses getiren eserlerinden birini barindiriyor: denizi olmayan bu sehrin plajini... Porsuk sahilinde, sari kumlar, sezlonglar ve plaj semsiyelerinden olusan bu mekan, kis mevsimine yaklasiyor olmamiza ragmen, halen bakimli, düzgün, hele de günes varken insana hadi gidip günesleneyim dedirtecek kadar davetkar.

Ama Kent Park'in tek özelligi bu plaj degil tabii ki: aslinda Eskisehir'de her bir sokakta karsimiza çikan heykeller, burada da saga sola serpistirilmis durumda. Ucube denerek heykellerin yikildigi, kentsel dönüsüm denerek parklarin betona çevrildigi ülkemizde, Eskisehir medeniyeti, sanati, yesili özleyen insanlar için adeta bir vaha... Bu nedenle de gözümüz gibi bakmamiz gereken bir sehir...

Kent Park'in Porsuk sahiline bakan bölümlerinde bisikletleriyle gelmis yaslisi genci balik tutuyor, manejde at binme dersleri aliyor, içerideki Kirim Çibörekçisi ise, gerçek çibörek lezzetini arayanlarla dolup tasiyor. Bu restoran büyük, hatta hangar gibi bir alana sahip, herhangi bir konfor, herhangi bir siklik sunmuyor ama muhtemelen ögrenci olan ve part-time bu isi yapan gençlerin servis ettigi çiböreklerin lezzetini anlatmak mümkün degil, gidip tatmak lazim.

Bizi Istanbul'a geri götürecek trenimiz için istasyona geri dönerken, arkamizda, Cumhuriyetimizin ilk kuruldugu yillardaki hizmet ruhunu, medeniyet askini, bilim ve sanat odakliligini halen yasatan örnek bir sehir birakiyoruz. Bir "dogru" bireyin etrafinda güven duygusu ve isine adanmislik örnegi olusturmasiyla ne kadar büyük bir fark yaratabilecegine birinci elden sahit olmusuz ya, yok mu diyoruz diger sehirlerimizde tek bir insan daha bu farki yaratacak, yok mu?


http://www.paullende.blogspot.com.tr/2011/10/eskisehir-bozkirdan-yukselen-medeniyet.html
18 Nisan 2014-Tuba Köseoglu Okçu

Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]