
Tabii, belirli yerlerde de durur otobüs.. Tarihi yapıların, sarayların, camilerin, müzelerin önünde durur.. İçindekiler inerler. Bir yandan gezerler, bir yandan dinlemeye devam ederler..
Bir şehri tanımanın en pratik yolu da, galiba bu.. Rehberin bilgisi ve anlatma gücü iyi ise, nerede bulunduğunuzu, her yönüyle görüp öğrenmiş olursunuz..
Bunu genellikle bir şehre gelen yabancı turistler yapar. Bizden de turist olarak yabancı ülkelere gidenler yapar.
Ama acaba insanın, kendi yaşadığı ülkenin şehirlerini, hatta bizzat yaşadığı şehri, bir de o şekilde gezip öğrenmeye ihtiyacı yok mu?
Bence çok.. Hepimiz kendi çevremizde örneklerini görüp işitmişizdir. Adam Almanya’ dan, Fransa’ dan bir haftalığına Türkiye’ ye gelmiştir. İstanbul’ un belirli semtlerini ve tarihi özelliklerini bizden iyi bilir. Biraz derinlemesine bir soru sorsa, cevabını veremeyiz.
Bu, tabii, sadece bize özgü bir durum değil.. Nice Parisli de vardır ki, Paris’ i bizim oraya giden turistlerimiz kadar bilmez. Denizdeki balıkları örnek gösteren ‘‘Şu mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler.’’ sözü, o haller içindir.
Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de bu çelişkiyi giderme yolunda girişimler yapılıyor. Bazı turizm firmaları, yabancılar için düzenledikleri turlara paralel turları, Türkler için de düzenliyorlar.. Ama bunlara, galiba iyi organize edilememeleri ve yeterince duyurulamamaları yüzünden, fazla talep olmuyor. Devamlılıkları da sağlanamıyor.
Dün bu alanda, ama niteliği başka bir geziye katıldım. Bir turizm firması değil, bir dergi, ‘‘Tarih ve Toplum’’ dergisi, ‘‘İstanbul’ la Tanışın’’ adı altında kültür gezileri düzenlemiş. Doç. Dr. Murat Belge gibi, konuyu çok iyi bilen bir bilim adamı ve yazarın rehberliğinde ‘‘Kültür Mirasımızın, Haliç’ in arka sokaklarına gizlenmiş örneklerini ‘‘keşfettik..’’
Ve bir kere daha gördük ki, İstanbul’ da bilinenlerin dışında da, ancak pek azımızın farkında olabildiği daha nice tarihi ve değerli yapı var, sanat eseri var..
Bu tabii, daha birçok şehrimizde, şehirler dışındaki yerleşim yerlerinde de öyle..
Çoğunun gizli ve ilgisiz kalması, bazen kendi kaderlerine terk edilip zaman içinde yok olması, onları tanımadığımızdan.. Onlarla uğraşan devlet ve şehir kurumlarındaki yetki, para ve kadro yetersizliği, elbette temel sorun.. Ama o temel sorunun çözümü de galiba, onların geniş kitlelerce tanınmasına, kamuoyuna mal olmasına bağlı..
‘‘Şehir turları’’ – Belge’nin rehberliğindeki gibi yüksek bilgi düzeyinde olanlarıyla, turistik bir gezi çerçevesinde genel bilgi verenleriyle – geliştirilmeli, yaygınlaştırılmalıdır. Tabii ve tarihi değerleriyle – ‘‘Yeşiller Hareketi’’ de dahil – ‘‘çevre koruması’’ etkinliklerinin ‘‘etkili’’ olması, sanırız, önce geniş kitlelerin çevrelerini iyi tanımasıyla başlayacak.
Altan Öymen