
Brown’ın dört sene önceki İstanbul gezisinde, rehberliğini yapan Serhan Güngör’ün de bağlı bulunduğu FEST Travel ekibi konuyla ilgili ‘Cehennem Tur’larını planlamış bile. Gezilerin tarihi henüz belli olmasa da, Dan Brown hayranlarının ve Ayasofya’yı bir de Brown’ın gözünden görmek isteyenlerin tura büyük ilgi göstereceği kesin. (Ayrıntılı bilgi için www.festtravel.com.tr) Aynı zamanda, FEST Travel Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Pekin’in, Dan Brown’ın kitabı çıkmadan önce, kitapta İstanbul’un geçeceğini tahmin etmiş olması da tura olan hazırlığın çok önceden başladığını gösterir nitelikte.
" />‘Cehennem’in kapıları İstanbul’a açılıyor; en az Dan Brown kadar ünlü karakter Profesör Robert Longdon bu kez Floransa ve Venedik’in ardından İstanbul’da.
‘Da Vinci Şifresi’, ‘Melekler ve Şeytanlar’ ve ‘Kayıp Sembol’ kitaplarının yazarı, çok satanlar listesinin daimi ismi Dan Brown’ın merakla beklenen yeni kitabı ‘Cehennem’ (Inferno) 14 Mayıs’ta tüm dünyayla birlikte aynı anda Türkiye’de de satışa çıktı. Hatta aradaki saat farkı göz önünde bulundurulduğunda Türkiye kitabın satışa çıktığı ilk ülke oldu.
‘Cehennem’in çevirisi daha önce ‘Harry Potter’ serilerinde de olduğu gibi, üst düzey güvenlik önlemleri eşliğinde yapıldı. 12 ülkeden çevirmen ve editörler, Londra’da 45 gün boyunca internet ve cep telefonu erişiminin yasak olduğu bir odaya kapatıldı. Hatta çevirmen ve editörlerin, aileleriyle görüşmesine bile izin yoktu ve kitapla ilgili tüm detaylar yayın tarihine kadar sır gibi saklandı. Tam da Dan Brown gibi bir yazara uygun bir gizemle...
Bütün ‘çok satanların’ talihsiz kaderidir; çabuk okunur, ‘plaj romanı’, ‘yolculuk kitabı’ gibi yakıştırmalara kurban gider. Fakat Dan Brown araştırmacı yazarlığın hakkını veren isimlerden ve bu kalıpları ustalıkla yıkıyor. Kitabı okurken kendinizi bir anda bilgisayar başında ünlü ressam Botticelli’nin ‘Cehennem Haritası’ adlı eserini ve Floransa’nın ünlü ‘Dante Müzesi’ni araştırırken buluyorsunuz. Ve Dan Brown’ın bu seferki gizemli yolculuğunun kilit noktalarından biri İstanbul. Haliyle şimdilerde benzer araştırmaları dünyanın dört bir yanındaki Brown hayranları Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı ve Galata Kulesi gibi İstanbul’un tarihi mekânları üzerine yapıyor. Anlatılan mekânlar, onların tarihi kimlikleri ve gizemleri gerçekle birebir örtüşüyor. Dan Brown kitaplarında din, siyaset, bilim ve sanat tarihini bir uzman gibi ele alışıyla da biliniyor. Bu da onu araştırmacı yazarlar arasında istisnasız en bilineni yapıyor.
Yazarın daha önceki romanlarından da tanıdığımız, sanat tarihi profesörü ve simgebilim uzmanı Robert Longdon bu kez karşımıza başından vurulmuş bir şekilde, Floransa’da bir hastane odasında çıkıyor. Ve macera daha ilk satırlardan bu hastane odasında Doktor Sienna Brooks ile başlıyor. Biyolojik bir salgın başlatarak insanlığın üçte birini yok etmeyi kafasına koymuş deli-dahi bir bilim adamının peşinden bir dolu sırrı çözmeye koyuluyoruz. Yakışıklı, kumral, 40’lı yaşlarının başında bir simgebilim profesörü olan Robert Longdon bu kez dünya klasikleri arasında yer alan ve günümüzden 600 yıl önce yazılan ‘İlahi Komedya’ ile İtalyan yazar Dante Alighieri’nin rehberliğinde iş başında.
Yazarın belki de en çok eleştirilen yönü, artık her okurun romanın ilerleyen bölümlerinde “Mutlaka bir sürpriz, bir şaşırtmaca olacak.” kanısına sahip olması. Kurgu olarak birbirine benzeyen diğer kitaplarından çok da farklı değil ‘Cehennem’. Robert Longdon, yanında güzel bir kadınla bir maceraya atılıyor ve hikâye hiç tahmin etmediğiniz bir yöne doğru kayıp sizi şaşırtıyor. Fakat Brown’ın her kitabını bu beklentiyle okumak bile onun yarattığı büyülü atmosfere ve bilmece dünyasına kapılmanıza engel olmaya yetmiyor çünkü Brown’ın her yeni kitabı yeni bilinmeyenler, çözülmesi gereken yeni bilmeceler ve zihin açıcı tasvirlerle yeni bir seyahat vadediyor. Olayların geçtiği tarihi mekânları, sokaklarına varana dek öyle bir ustalıkla tasvir ediyor ki Brown ‘Cehennem’i okuduktan sonra yolunuz Floransa’ya, Venedik’e düşerse bir rehbere bile ihtiyaç duymadan şehrin sokaklarında gezebilecek kıvama geliyorsunuz.
‘Cehennem’in bir diğer özelliği de anlatılan olaylar her ne kadar hayal ürünü olsa da bizi bir hayal dünyasında değil bildiğimiz dünyada yani Floransa’nın dar sokaklarında, İstanbul’un mistik atmosferinde dolaştırıyor olması. Dan Brown’ın ‘Cehennem’inde geçen İstanbul manzaraları, bildiğimizden hiç de farklı değil. Genelde, oryantalizm sevdasıyla İstanbul’u peçeli kadınlar, develer ve camilerle tasvir eden yazarların aksine, Brown hepimizin de bildiği, yaşadığı İstanbul ile çıkıyor karşımıza. İnsanlar, caddeler, binalar doğu ve batı medeniyetlerinin bir kesişim kümesi olarak yer alıyor romanda, yani tam da olması gerektiği gibi. Brown şu cümlelerle tasvir ediyor İstanbul’u:
“Eski Bizans başkentinde akşam olmuştu. Marmara Denizi’nin kıyısında yanan ışıklarla birlikte camiler ve ince minarelerden oluşan şehir silueti aydınlandı. Akşam namazı vaktiydi ve şehirdeki hoparlörlerden ibadet çağrısı yapan ezan sesleri yankılanıyordu.
La ilahe illallah.
Allah’tan başka ilah yoktur.
İnançlılar camilere koşarken, şehrin geri kalanı işlerine devam ediyorlardı. Gürültücü üniversite öğrencileri biralarını içiyor, işadamları anlaşmalarını yapıyor, tüccarlar baharatlarını ve halılarını pazarlıyor ve turistler büyülenmişbir halde olan biteni izliyorlardı. Burası ikiye bölünmüşbir dünya, karşıt güçlerin şehriydi: Dindarlarla laikler; eskiyle yeni; Doğu’yla Batı... Avrupa ile Asya arasındaki coğrafi sınırda duran bu ebedi şehir, gerçekten de Eskidünya’dan daha da eski bir dünyaya uzanan bir köprüydü.”
Bu kadar gerçek üstü olayların olduğu bir romanda İstanbul’u nasıl biliyorsanız öyle bulacaksınız karşınızda. Fakat bir tek farkla; müthiş bir bilmecenin çözüm noktası olarak, belki de hiç görmediğiniz kadar büyülü yanlarıyla.
Akın akın: Brown hayranları İstanbul’a geliyor
Yazarın önceki kitaplarının mekânları Vatikan ve Washington, kitapların yayımlanmasından sonra ziyaretçi akınına uğramıştı. Benzer bir durumun kitapta kendine neredeyse 150 sayfalık bir yer bulan İstanbul için de gerçekleşmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. ‘Da Vinci Şifresi’nden sonra Louvre Müzesi’nin ziyaretçi sayısının 10 milyon arttığını düşünürsek, eserdeki bilmecelerin kilit noktalarından biri olan Ayasofya için de benzer bir ziyaretçi artışının olması hiç de şaşırtıcı olmaz. Hatta Brown’ın dört sene önceki İstanbul gezisinde, rehberliğini yapan Serhan Güngör’ün de bağlı bulunduğu FEST Travel ekibi konuyla ilgili ‘Cehennem Tur’larını planlamış bile. Gezilerin tarihi henüz belli olmasa da, Dan Brown hayranlarının ve Ayasofya’yı bir de Brown’ın gözünden görmek isteyenlerin tura büyük ilgi göstereceği kesin. (Ayrıntılı bilgi için www.festtravel.com.tr) Aynı zamanda, FEST Travel Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Pekin’in, Dan Brown’ın kitabı çıkmadan önce, kitapta İstanbul’un geçeceğini tahmin etmiş olması da tura olan hazırlığın çok önceden başladığını gösterir nitelikte.
Dan Brown - ‘Cehennem’ Altın Kitaplar, 576 sayfa, ciltli 38 TL, ciltsiz 28 TL
Dan Brown’ın İstanbul’u
Dan Brown 2009 yılında ‘Kayıp Sembol’ kitabının tanıtımı ve Altın Kitaplar’ın 50. yıl kutlamaları için İstanbul’daydı. Ona İstanbul’u gezdiren Fest Travel rehberi Serhan Güngör’e Brown’ın İstanbul izlenimlerini sorduk.
Dan Brown özellikle nerelere gitmek istedi?
Özellikle Tarihi Yarımada’yı görmek istedi. Boğaz ve Beyoğlu’nu, ayrıca ağırlıklı olarak Sultanahmet ile Tarihi Yarımada’yı gezdik.
Onu en çok etkileyen neresi oldu?
Ayasofya ve Yerebatan Sarnıcı. Zaten romanında da bu mekânları kullanmış.
Şehir kültürüne ve tarihine dair neler bilmek istedi?
Kendisine şehrin coğrafyası ve tarihi konusunda detaylı bilgiler verdim. Epey ilgilendi. Şehrin bugününe dair de nüfus, ekonomi, kültür vs. üzerine soruları oldu.
İstanbul ile ilgili bildiği en büyük yanlış neydi?
Troya antik yerleşimini İstanbul’a daha yakın sanıyormuş. Ayrıca İstanbul’a ilk kez gelen pek çok insan burada deve görmeyi bekler. Brown’ın böyle bir beklentisi yoktu ama şehrin kozmopolit havasından oldukça etkilendi.
İstanbul’dan neler aldı?
Bütün Amerikalı misafirlerime önerdiğim gibi Brown’a da Patrick Kinross’un Atatürk biyografisini önerdim, kendisi de bu kitabı aldı.