Izmir'in Bakirçay havzasinda kurulu bu küçük ilçe, M.Ö. 399 yilina kadar giden heybetli tarihiyle, merakli gezginler için dünyadaki birçok sehirden çok daha fazla kesif imkani sunuyor. Bergama'yi layikiyla kesfetmek, tanimak ve anlamak için tam bir gün bile zar zor yetiyor insana.

" />

BERGAMA: TARİHLE YOĞRULMUŞ BİR COĞRAFYA


Izmir'in Bakirçay havzasinda kurulu bu küçük ilçe, M.Ö. 399 yilina kadar giden heybetli tarihiyle, merakli gezginler için dünyadaki birçok sehirden çok daha fazla kesif imkani sunuyor. Bergama'yi layikiyla kesfetmek, tanimak ve anlamak için tam bir gün bile zar zor yetiyor insana.

Gezi deneyimlerini edebiyatla zenginlestirmeyi sevenlere tavsiyem ise, burayi gezerken Marguerite Yourcenar'in "Hadrianus'un Anilari" isimli romanini okumalari.. Her ne kadar zamanlar ve mekanlar birebir örtüsmese de, 25 senede itina ve özenle yazilmis bu kitap, Bergama'daki binlerce yillik kalintilar arasinda gezerken, oradaki yasami gözünüzün önünde canlandirmaniza imkan taniyacak kesinlikle...

Bugünkü modern ilçe, çok otantik bir mimari yapi sergilemiyor. Ama yine de arada kalmis bazi sokaklarda, geleneksel Türk mimarisinin özelliklerini tasiyan bakimli ve sevimli birkaç binaya rastlamak mümkün.

Tabii Bergama deyince ilk akla gelen tepenin üzerine kurulu olan, göz kamastirici Pergamon antik kenti oluyor. Her ne kadar ünlü Zeus Tapinagi tas tas yurtdisina götürülmüs ve bugün Berlin'de sergileniyor olsa da, geriye kalanlarin ihtisami yine de bir teselli olabilecek kadar etkileyici.

M.Ö. 263 itibariyle Helenistik dünyanin önemli bir merkezi haline gelen Pergamon, Roma Imparatorlugu döneminde de önemini korumaya devam etmis.

Tepeye bir teleferik ile çikiliyor. Yakin zamana kadar yürüyerek çikmak gerekiyormus, bu teleferik özellikle yasli gezginler için çok elverisli olmus. Ancak bu binanin yörenin antik dokusuyla hiç bir suretle örtüsmeyen plastik görünümlü mimarisi gerçekten görsel bir felaket... 

Ama en azindan, teleferikte giderken, Kestel baraj gölünün manzarasi, sadece arkeoloji odakli bir deneyim elde etmeyi bekleyen gezginler için çok güzel bir sürpriz oluyor.

Tepede ilk karsiniza çikan, zamanin en degerli papirus el yazmalarini içeren kütüphanenin kalintilari oluyor. Bugün maalesef kütüphaneden geriye kalan sadece duvarlarin çok kismi bir bölümü.

Traianus Tapinagi ise halen görkemini koruyor. Roma Imparatoru Trajan'a ithafen yapilmis olan bir tapinakta bulunan birçok heykel de yine maalesef Berlin'e kaçirilmis olan eserler arasinda yer aliyor.

Pergamon'un 10.000 kisi kapasiteli tiyatrosu ise, Bati Anadolu'nun en dik açili antik tiyatrosu olma özelligini tasiyor. Tiyatronun hemen altinda ise, yine birçok önemli parçasi Berlin'de yer alan Dionysos Tapinagi'nin kalintilari bulunuyor.

Maalesef çogu turist, tepenin üzerindeki bu kalintilari gezdikten sonra Pergamon'dan ayriliyor. Ne büyük hata!! Zira, esas tepenin yamaçlarindaki günlük yasamin daha yaygin olarak devam ettigi alanlari gezmeden Pergamon'u görmüs sayilmaz insan...

Tabii, yamaçtan inerken izlenecek yol çok net degil. Mavi isaretleri takip edin diyen uyari levhalari var ama mavi isaretleri bulmak ayri bir is, zira özellikle de bizim gibi ilkbaharda gitmisseniz, otlar ve çiçekler bürümüs oluyor her yeri. Ama o kadar da sorun degil, sonuçta düz bir yamaç var ve bir sekilde düzlüge kadar inmeniz yeterli, oradan çikisi bulmak kolay.

Yamaçta atletlerin spor müsabakalari için hazirlandigi Gymnasium, ögrencilerin okul binalari gibi kalintilar yer aliyor. Ama bunlarin içinde en etkileyicisi, 2004 yilinda ziyarete açilmis olan ve "Z Binasi" olarak adlandirilan buluntu.

Burasi, antik sehirde devlet konukevi görevini gördügü düsünülen bir bina... yer mozaikleri mükemmel bir sekilde korunmus, terasi ve odalarinin yapisi adeta hiç bozulmamis. Özel bir güvenlik görevlisinin korudugu bu en etkileyici bölüme, tepedeki yogun turist grubundan neredeyse hiç kimsenin gelmiyor olusu muhtemelen hiçbir yerde bu binaya yönlendiren bir isaretin bulunmamasindan kaynaklaniyor....

Pergamon'un bir parçasi olan ancak bugün aradaki modern sehrin varligiyla ayri bir antik buluntu gibi görülen Asklepion ise, dönemin "hastane"si. Apollon'un saglik ve hekimlik tanrisi olarak bilinen oglu Asklepios'a adanmis olan bu mekana sütunlu bir yoldan giriliyor. Dönemin en önemli saglik merkezi olan Asklepion'da sifali su, çamur kürü, su sesi, psikoterapi gibi yöntemlerle hastaliklarin tedavi edildigi biliniyor.

Bu "hastane"nin kendine özel bir de ayri tiyatrosu bulunuyor. Her ne kadar günümüze kalanlar, insanin gözünde binlerce yil önceki ortami canlandirmasina yetecek kadar azametli degilse de, biz sansliydik: bu geziyi birlikte yaptigimiz tur liderimiz, Asklepion'da tedavi görmüs bir filozofun anilarinin Fransizca çevirisinden bize seçme okumalar yaptigi için, adeta o günleri yasamis gibi olduk...

Hem Pergamon'da hem de Asklepion'da bulunmus, daha dogrusu Almanya'ya götürülenlerden sonra geriye kalmis degerli heykeller, büstler, rölyefler ve objeler ise, modern Bergama'daki Bergama Müzesi'nde sergileniyor. Bu küçük ama oldukça basarili müze iki bölümden olusuyor: arkeoloji ve etnografi.

Arkeoloji bölümünde kazilarda bulunmus eserler gayet açiklayici bilgiler esliginde sergileniyor. Etnografi bölümünde ise daha ziyade Türk ve Osmanli motifleri içeren giysiler, esyalar, gelenek ve göreneklerin canlandirildigi sahneler esliginde sergileniyor.

Müzenin bahçesinde ise mezar stelleri ve Osmanli döneminden kalma mezar taslari yer aliyor.                               

Bu kadar turizm odakli bir ilçe olmasina ragmen, maalesef Bergama'da güzel bir yemek yiyecek yer bulmak biraz zor. Büyük turist gruplarini agirlamak üzere yapilmis, hangara benzeyen, Z Binasi'ndaki mozaiklerin basarisiz benzerleri ile dekore edilmis Asklepion isimli restoran bizim zorunlu tercihimiz oldu. Açik büfeye benzer bir mantikla çok da lezzetli olmayan yemeklerle idare etmek zorunda kaldik.

Turizmin agirlikli oldugu yerlerde görülen dükkanlar da yok Bergama'da. Sadece, ünlü Pergamon Kütüphanesi'ni yâd edercesine, papirüsten yapilma objeler satan birkaç dükkan var farkli olarak.

Bergama'da konaklamayi düsünürseniz, o zaman önerim Berksoy Otel olacak. Mimarisi 1960'larin izlerini tasiyan bu sevimli otelde mükemmel bir konfor aramak pek gerçekçi olmayacaktir. Ama nispeten rahat, temiz, makul fiyatli bir konaklama için dogru tercih olabilir.

Ancak oda seçiminde dikkatli olmakta fayda var: alt katlardaki odalarda, yakinlardaki agillardan gelen hayvan kokulari rahatsiz edici olabiliyor, iyisi mi ikinci kattaki odalardan birinde kalmak konusunda israrci olun.

 

http://www.paullende.blogspot.com.tr/2014/03/bergama-tarihle-yogrulmus-bir-cografya.html
18 Nisan 2014-Tuba Köseoglu Okçu

Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]