
FEST Travel Genel Müdürü Faruk Pekin'in yönettiği panele ikinci yarıda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’da katıldı. Panele, İstanbul Rehberler Odası Yönetim Kurulu üyesi Sedat Bornovalı, Ayasofya Müzesi Başkanı Dr. Haluk Dursun, Ekonomist Mustafa Sönmez, Reklamcı Ayşegül Molu ve gazeteci Mithat Bereket konuşmacı olarak katıldı. Seminere TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy'un davetlisi olarak Amasya Valisi Mehmet Celalettin Lekesiz, Yalova Valisi Yusuf Erbay, Gümüşhane Valisi Enver Salihoğlu, Muğla Belediye Başkanı Dr.Osman Gürün, Fener Rum Patriği Bartholomeos, TAF Başkanı Yalçın Manav, TAÇ Vakfı Başkanı İpek İrepoğlu izledi.
ULUSOY: İNANÇ TURİZMİ
Sempozyumun açış konuşmasını yapan TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, kültür turizmini geliştirme adına sempozyumu düzenleyen TÜRSAB Kültür Komitesi’ne teşekkür etti. Ulusoy şunları söyledi:
”Atatürk’un kurduğu Cumhuriyetin bu günleri yakaladığı bir ülkedir. 2010 yılında İstanbul Kültür Başkenti İstanbul, büyük etkinlikler olacaktır. Arzumuz o yıla kadar 35-40 tane tesis yapılmalıdır. İstanbul’un opera, tiyatro, sinema binalarına ihtiyacı vardır. Sosyo ekonomik bakımından kültür faaliyetlerinin geliştirilmesi lazımdır. Deniz güneşten yukarıya doğru, yani kültür turlarına doğru çıkmamız lazımdır. Türkiye’nin değerlerini ve gerçeklerini anlatmada kültür turizmninin önemini biliyoruz. Gelecek yıl yapacağımız inanç sempozyumu önem kzanmaktadır. Sempozyumun 4’üncüsünü Mevlana yılı nedeniyle Konya’da yapmayı düşünüyoruz.”
Daha sonra paneli yöneten Faruk Pekin, “Turizmde neredeyiz? Kültür turizmi nerede duruyor?” şeklinde sorulara cevap arandığını belirterek yapılacak etkinlikler hakkında bilgi verdi. Kültür turizminin zirveye çıktığı dönemlerin 1982-84 yılları olduğunu belirtti. Daha sonra Fener Rum Patriği Bartholomeos’a söz verdi.
BARTHOLOMEOS: ESERLERİ KORUMAK TANRI’YA KARŞI GÖREVİMİZ
Fener Rum Patriği Bartholomeos konukları ‘sevgi ve muhabbet’ ile selamlayarak başmadığı konuşmasında “Ülkemiz kuruluşlarının kültür turizmine verdikleri önemi görüyoruz” diyerek şunları söyledi:
“Binlerce yıllık dünya tarihinde seçkin yere sahip ülkemizi yeterince tanıtamıyoruz. Üzerinde yayanmış sayısız medeniyetlerin anlayışına sahiplendik.. Bugün bu tarihi eserler vatandaşların gözetiminde ve sorumluluğundadır. Bu değerleri gelecek kuşaklara ve diğer uluslara tanıtmak evrensel kultüre katkıda bulunmak görevimizdir. Bunlar turizmde ayrıcalıklarımızdır. Tanrı bizlere böyle kültürel değerlere sahip topraklarda yaşamayı nasip etti. Bunları korumak tanrıya olan görevimizdir. İnanç turizmi içinde bunlar geçerlidir. Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu ait olmadığı inanca ait olsalarda Anadoluda ki eserleri bir emanet olarak görüp korumalıdır. Yurtdışından katılan misafirlerin güzel anılarla ülkelerini döndüklrini görüyoruz. Bu Türk milletinin misafirperlerliğini yakından göstermesi ve iyi intiba bırakmasıdır. Bunu aksi mümkün değildir. Bu imkanları genişletmek için samimiyet ve çalışma yeterlidir. İnanç turizmini geliştirmek 2000 yılından beri devletin politikasıdır.”
MUSTAFA SÖNMEZ: ROL BEKLEME ROLÜ KAP Ekonomist “Kültür turizminde potansiyeller” başlıklı konuşmasını multivizyon gösteri ve grafiklerle yaptı. Turizmin dünyada en büyük endüstri kollarından biri olduğunu söyledi. 2006 yılında 735 milyar dolarlık bir ciroya ulaşan sektörün gelirlerinin nereye gittiğine bakılırsa Avrupa’nın bu pastadan yüzde 51 payla ilk sırada yer aldığını söyleyen Sönmez, “Turist trafiğine bakarsak 842 milyon turist olduğunu ve dünya rüfusunun dörtte birine tekabül ettiğini 4 kişiden birinin yılda bir kez seyahat yaptığını görürüz” dedi.
Turizm gelirinin paylaşamınde pastanın yüzde 48’i, yani yarısının 8 ülke tarafından paylaşıldığını anlatan Sönmez, şöyle devam etti:
“ABD’nin yüzde 112, İspanya’nın yüzde 7, Fransa’nın yüzde 6, İtalya, Çin, İngiltere’nin yüzde 5’er, Almanya’nın yüzde 4, Avusturya’nın yüzde 2 ve Türkiye’nin yüzde 2 paya sahip olduğunu belirtti. Bu durumda Türkiye’nin giderek payını artırdığı görülüyor.
Turist başına gelire bakarsak. En yüksek harcama ABD’de yapılıyor.Türkiye 728 dolar harcama yaptıran dünya ortalamasının altında görülüyor. Akdeniz ülkelerine bakıldığında Yunanistan’da seyahat başına 1000 dolar harcanırken, Türkiye’de bu rakam 728 dolar ve en az harcanan ülke olarak görülüyor.
Turizmd en çok kimin para harcadığına bakarsak. En yüklü harcayıcılarla coğrafı yakınlığımız bulunuyor. 10 büyük turizm ülkesi 285 milyar doları geçerek dürnyanın yüzde 39’unu kapsıyor. Bu Türkiy’e için önemli bir avantajdır.
Yabancı turist trafine bakılınca ile 2007 de Türkiye 24 milyona ulaşıyor.
İç turizmde meydana gelen gelişmelere bakıldığında sivil havacılık dolu dizgin artıyor. 2006 da 62 milyon yolcuya ulaştı. Konaklamada işletme belgeli yatak sayısı artışı 483 bini geçti. Yatakların yüzde 44’ü Akdeniz, yüzde 23’ü Ege bölgesinde bulunuyor.
Yatırım belgeli yatakların yüzde 72’si güneyde bulunuyor.
Yatıımlara bakıldığında 2006’da yüzde 43 Antalya, yüzde 14 Muğla ve yüzde 7’si İstanbul’da görülüyor. Müze ören yerlere uğrayann yabancı ise 3.7 milyon olarak kaldı.
Ankara’nın bu gelişmelerde katkısı yok denecek kadar azdır. Diyanet İleri Başkanlığına bile turizmin iki katı bütçe ayrılıyor.
Kültür tuizmi ile ilgili olarak bakılacak yer İstanbul’dur. İstanbul kendini toparlıyor.
2 milyondan 5.5 milyara varan yabancı girişi var. Bunu 10 milyona yükseltmek İstanbul için mümkündür. İstanbul’da 90 bin yatak var. Yeni yatırımlarla 110 bine varacak . İstanbul’un tanıtım ve pazarlamaya ihtiyacı vardır. Kültür turizmi İstanbul’un turizmini 12 aya yayan bir turizm şeklidir. Bu anlamda farkllığı vardır. Ancak iyi tanıtım yapılırsa Türkiye’nin bütün cografyalarında bu vasıf vardır. Bölgesel farklılıkları azaltma turizm ve kültür turizmi ile mümkündür. Göç veren bölgelerde kültür turizmi gelişirse bölgesel kalkınma ve göç sorunun çözülür. Bu bölgelerirtanıtımı için Dünya Bankası gibi kuruşların desteği oldu. Ancak turizm çeşitlerine yönelme yapılamadı.
Turizmde ‘rol bekleme rolu kap’ yeklinde etkin politika değişikliği yapılması gerekir. İddialı hedeflar saptanması gerekir. Kültür turizminin tükenme gibi bir zaafı yoktur. Turizm de varolmanın şartı kültür turizmidir. Yılda 250 milyar dolar harcayabilecek bu alanda etkin tanıtım politikası gerekir.”
ÖNCE YERLİ TURİST BİLİNÇLENMELİ
İstanbul Rehberler Odası Yönetim Kurulu üyesi Sedat Bornovalı da, kültür turizmi ve rehberlik mesleğinin birbiriyle paralel geliştiğini hatırlatarak, bir ülkenin kültür turizminde tırmanmasının öncelikli şartının kendi vatandaşlarının kültürüne sahip çıkması olduğunu vurguladı. Türk vatandaşlarının üstünde yaşadıkları toprakların kültür varlıklarına ve tarihi değerlerine ilgisinin arttırıldıktan sonra turizm bilincinin gelişeceğini belirten Bornovalı, mesleğe başladığı günden bu yana tanık olduğu kültür turizmindeki düşüşten duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Bornovalı bu düşüşte, ucuz ülke imajının yaratılmasının etkili olduğunu sözlerine ekledi.
Kültür turizminde hedef kitlenin çok iyi belirlenmesi gerektiğini ifade eden Bornovalı, her geçen gün daha da yaşlanan Avrupa nüfusunun öncelikli kitlemiz olması gerektiğini savundu. Bu kitlenin tarihi ve turistik bölgeleri gezerken zorlanmaması için her türlü altyapının sağlanması gerektiğinin altını çizen Sedat Bornovalı, kültür turizmi için gelen turistlerden daha fazla gelir elde etmenin yollarından birinin müze mağazalarını geliştirmek olduğunu söyledi. Avrupa'da turistlerin bir müzeyi gezdikleri kadar o müzenin hediyelik eşya mağazasında da vakit geçirdiğini belirten Bornovalı, "Müzelerimizin içindeki hediyelik eşya dükkanlarına bir an önce el atılması gerekir" yorumunu yaptı.
PAPA ZİYARETÇİYİ ARTTIRDI
Ayasofya Müzesi Başkanı Dr. Haluk Dursun ise, Ayasofya'yı ziyaret eden kişi sayısının bugün itibariyle 1 milyon 479 bin olduğunu açıkladı. Geçen yıl aynı dönemdeki ziyaretçi sayısının 1 milyon 63 bin olduğunu kaydeden Dursun, bu yıl bu rakamın artmasının nedenlerinin başında Papa 16. Benediktus'un ziyareti olduğunu vurguladı. Papa'nın ziyaretinin sonrasında sadece yabancı turistlerin değil yerli turistlerin de sayısının artığını söyleyen Dursun, Kariye, Türk-İslam Eserleri, Arkeoloji müzelerinin en son ziyaretçi rakamlarını vererek bunların arasında Hisarlar müzelerinin dikkat çektiğini ifade etti. Hisarların diğer müzeler kadar zengin içerikleri olmadığını hatırlatan Dursun, özellikle Rumeli Hisarı'nın bu kadar ziyaretçi çekmesinin nedeninin gelişmiş altyapısı olduğunu belirtti. Burasının tuvalet ve otopark sorunu olmadığını, çevresinde restoranlarıyla cazip bir tur durağı olduğunu kaydeden Dursun, "Ayasofya Müzesi'ne atanır atanmaz ilk işim burada tuvaletleri düzçeltmek için çalışmak oldu. Çünkü biliyorum ki fiziki altyapıların bozukluğu turistlerin en büyük sorunu" dedi. Şu günlerde İstanbul'da Ramazan dolayısıyla büyük hareketlilik olduğunu anlatan Haluk Dursun, müze istatistikleri arasına türbelerin de yer alması halinde rakamların daha da büyüyeceğine dikkat çekti.
GAZETELERDE TURİZM UZMANI GAZETECİ YOK
Söz alan gazeteci Mithat Bereket de, aslında savaş muhabiri olduğunu ancak işi gereği çok ülke gezerek dünyadaki turizm hareketini gözlemle fırsatı bulduğunu anlattı. Özellikle inanç turizminin büyük bir potansiyeli olduğunu gördüğünü söyleyen Bereket, Hristiyanlığın doğduğu yer olan Anadolu'nun ne yazık ki inanç turizminde yeterince pazarlanamamamasından dolayı üzüntü duyduğunu belirtti. Medyanın görevinin ülke vatandaşlarını bilgilendirirken bilinçlendirmek olması gerektiğini kaydeden Bereket, turizm konusunda da ülke genelinde olduğu gibi medyada da doğru bilinç oluşamadığını iddia etti. Basının turizmi, kitle turizmine odaklı şekilde izlediğini belirten Bereket, gazetecilikte uzmanlaşma alanlarının gelişmediği için turizm alanında da doğru haberler yapılamadığını savundu. Bereket, 'Türkiye'de gazetelerde turizm uzmanı gazeteci ne yazık ki yok" dedi.
TÜRKİYE'Yİ SADECE SATIYORUZ
Reklamcı Ayşegül Molu da, turizm açısından Türkiye'nin yurtdışındaki imajı konusunda yaptıkları araştırmalarda Türk insanının 'tehditkar' olarak algılandığı gerçeği ile karşılaştıklarını vurguladı. Bunun tarihten gelen bir kanı olduğunu anlatan Molu, kültür gezginlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bu insanları diğerlerinden ayıran başlıca özelikler olduğunu, diğer seyahatseverlerden farklı olarak daha meraklı, insani değerlere daha fazla sahip çıkan kişiler olduklarını ifade etti. Türkiye'nin daha fazla kültür turisti çekmesi için rekabet üstü değer yaratması gerektiğini vurgulayan Molu, bunun için adlar yaratılması (Holyywood gibi), fiziksel benzersizliklerin vurgulanması (Pamukkale'nin dünyada örneği yok gibi), teknoljik eşsizliklere dikkat çekilmesi ve marka imajı yaratılması gerektiğini ifade etti.
Türkiye'nin tanıtım kampanyalarına baktığında turistik ürünlerin sadece satıldığını pazarlanmadığını gördüğünü söyleyen Molu, satış ve pazarlamanın birbirinden çok ayrı iki kavram olduğunu söyledi. Pazarlamada şahsi merakların önem kazandığını, satışın ise ürün odaklı olduğunu belirten Molu, "Biz Türkiye'yi sadece satıyoruz, pazarlamıyoruz. Ülkemizi merak etmeyenler, değerlerimizi tanımadan, kültürel varlıklarımızı gezmeden gelip gediyor. Oysa pazarlama yapsaydık, hem daha fazla para harcatır hem de etkili tanıtım yapmış olurduk." dedi. Pazarlamada iki yöntemin etkili olduğunu kaydeden Molu, bunlardan birinin internet diğerinin de 'word of mouth' yöntemi olduğunu anlattı. Molu, "Kütlür turizminin gelişmesini istiyorsanız internette çok daha etkin yer almalısınız. Dünyada artık internet bir numaralı mecradır. İnsanlar internetten yerleri değil hikayeleri okuyarak seyahate çıkmaktadır " dedi.