
Antakya denince birçoklari için ilk akla gelen güzel yemekler… Zengin Antakya mutfagini deneyimlemek için sehrin merkezindeki Sveyka Restaurant ve Anadolu Restaurant en dogru iki adres olacak. Sveyka renove edilmis eski bir Antakya konaginin içinde olmasi itibariyle, güzel yemeklerin yanisira ayni zamanda otantik bir ortam sunmasiyla da farklilasiyor.
" />Antakya seyahatimiz firelerle basladi: top düser, mülteciler saldirir, kursun gelir diyerek ekibimizden birkaç kisi son anda gelmekten vazgeçti… Antakya’da oldugumuz süre boyunca ise, cep telefonlarimiz Istanbul’daki kaygili tanidiklarimizin aramalariyla susmak bilmedi: iyi miydik? Güvende miydik? Silah sesleri var miydi? Top bizim oralara mi düsmüstü?... Onlara sürekli anlattigimiz ise, Antakya’da degil bir savas, en ufak bir huzursuzlugun bile yasanmadigiydi.
Maalesef Antakya ve tüm Antakyalilar olmayan bir savasin gölgesinde yasiyorlar su sira. Bu az bulunur tarihi zenginlige ev sahipligi eden muhtesem sehir, hele de böyle güzel bir ara mevsimde turistlerle dolup tasacagina, müzelerde ve ören yerlerindeki sessizlik ve issizlikla bogusuyor. Yine de Antakyalilar için, gündüz ve gece yasam çok hizli, çok hareketli ve çok renkli devam ediyor, tek eksikleri sehri kesfetmeye gelen gezginlerin azligi. Kadinlarin sosyal yasamda adeta basrolde yer aldigi bu canli sehrin karsilastigimiz her bir sakini, yasanmayan bir savasin gereksizligini anlatip duruyor her misafire. Onlara ve sehre kulak verdiginizde ise, etkileyici bir inanç yelpazesi, örnek alinasi bir kardeslik ve yüzyillarin getirdigi bir zenginlik sizi bambaska bir dünyanin kesfine yönlendiriyor.
Önceden bilgi edinmek isteyenler için Hüseyin Türk’ün yazdigi Kaknüs Yayinlari’ndan çikmis olan “Anadolu’nun Gizli Inanci Nusayrilik” isimli eseri tavsiye ederim. Kitap sadece Antakya’nin Sünnilerden sonraki ikinci en büyük cemaati olan Nusayriligi anlatmakla kalmiyor, ayni zamanda Antakya’nin tarihi ve kültürü açisindan da çok zengin bilgiler içeriyor.
Antakya denince birçoklari için ilk akla gelen güzel yemekler… Zengin Antakya mutfagini deneyimlemek için sehrin merkezindeki Sveyka Restaurant ve Anadolu Restaurant en dogru iki adres olacak. Sveyka renove edilmis eski bir Antakya konaginin içinde olmasi itibariyle, güzel yemeklerin yanisira ayni zamanda otantik bir ortam sunmasiyla da farklilasiyor.
Muhammara, oruk (Antakya usulü içli köfte), patlican ezme, humus gittiginiz her lokantada meze olarak zaten sizleri hazir bekliyor. Ana yemek olarak ise özellikle tepsi kebabini, halep kebabini ve kagit kebabini mutlaka denemelisiniz.
Antakya ve tatli denince ilk akla gelen tabii ki künefe. Sehrin merkezi künefe dükkanlari ile dolu ve hepsi de gayet lezzetli künefe yapiyor. Ama Uzun Çarsi’daki Çinaralti’nda Yusuf Usta’nin közde künefesini tatmadan sakin geri dönmeyin. Közde pismis künefeyi bir daha bulmaniz zor….
Künefenin gölgesinde kalsa da, Antakya’nin bir baska ünlü tatlisi da “kireçte kabak tatlisi”. Künefe yememeyi basarabilirseniz, bir kez de kireçte kabak tatlisina sans verin, hiç pisman olmazsiniz…
Konaklamak için otantik bir mekan ariyorsaniz, eski bir sabun fabrikasindan otele dönüstürülmüs Savon Butik Otel dogru bir seçim olabilir. Sehrin tam merkezinde yer alan ve 4 yildizli Büyük Antakya Oteli de özellikle büyük gruplarin konaklamasi için yerinde bir seçim olacaktir.
Içindeki zengin mozaikler nedeniyle çogu zaman Antakya Mozaik Müzesi diye yanlis adlandirilan Antakya Arkeoloji Müzesi mutlaka ziyaret etmeniz gereken mekanlardan biri. Sehrin ana meydaninda yer alan müze, 1932-1948 yillari arasinda bölgede yapilmis kazilarda elde edilen eserleri agirliyor. Dünyanin en zengin ikinci mozaik koleksiyonunu barindiran müzede, ayrica ünlü Antakya Lahti de yer aliyor. Müzenin girisindeki magazada müzeyle ve Antakya ile ilgili zengin kaynaklar bulmak mümkün
Sehre tepeden bakan ve Antakya’daki ilk Hristiyanlarin gizli toplantilari için kullandiklari ve Hristiyanlarin en eski kiliselerinden biri sayilan St-Pierre Kilisesi ise, maalesef biz gittigimizde bakim ve onarim nedeniyle kapaliydi ve Agustos 2013’te açilacagi belirtiliyordu. Yine de kapisina kadar gidip, oradan sehri seyretmek için bile ziyaret edilebilir.
Sehrin içindeki St-Paul Ortodoks Kilisesi yine dünyanin en eski kiliselerinden biri olma özelligini tasiyor. Tabii yasanan depremlerden zarar gören kilisenin bugün gördügümüz hali 19. Yüzyildan kalma ama tamiri için dönemin padisahinin gönderdigi ferman, dilek kuyusu ve bilgi vermeye istekli candan görevlileri ile mutlaka ziyaret edilmesi gereken mekanlardan biri de burasi.
Antakya maalesef bugün sehircilik ve binalar açisindan çok estetik bir görüntü sergilemiyor. Bununla birlikte, sehrin bugün neredeyse harabe halinde olan ama bir el atilsa Italya’nin, Malta’nin, Portekiz’in gezmeye doyamadigimiz eski dar sokaklarindan hiçbir farki kalmayacak eski sokaklarinda mutlaka gezmelisiniz. St-Paul Kilisesi ziyaretinden sonra böyle bir gezi çok keyifli olacaktir
Antakya’nin çok kültürlülügünün en güzel örneklerinden biri de Habib-i Neccar Camii. Anadolu topraklarinda insa edilen ilk cami olma özelligini tasiyan, bir pagan tapinagi üzerine kurulmus ama yine depremler nedeniyle yikildigi için bugün 19. Yüzyildan kalan halini gördügümüz bu camide, Hristiyanliga geçen ve dini inanisi nedeniyle basi kesilerek sehit edilen ilk Antakyali Habib-i Neccar’in türbesi yer aliyor.
Sehir merkezine arabayla 10-15 dakikalik mesafede olan Harbiye’de ise, “selale” ismiyle anilan bölge, özellikle çok sicak yaz günlerinde halkin serinlemek için geldigi önemli bir merkez. Daglardan gelen tertemiz sularin siril siril aktigi bu bölgede, kahvaltidan aksam yemegine ya da sadece bir fincan kahveye kadar her türlü yeme içme ihtiyacinizi karsilayacak birçok mekan mevcut.
Antakya gezisini tabii ki sehirle sinirlamamak gerekiyor. En basta gidilecek yerlerden biri Samandag. Dünyanin ilk tüneli olan ve M.S. 69’da baslayip 79’da 1000 kisilik esir ordusunun el emegiyle kayalara açilmis bu tünel, Roma döneminde daglardan inen sularin sürükledigi tortularin limani doldurmamasi için insa edilmis. Ayni zamanda siki bir trekking yolu da sayilabilecek bu tüneli mutlaka görmelisiniz. Yol boyunca daglardan inen sularda sogutulmus meyve ve içecek satan köylüleri gördügünüzde inanin çok mutlu olacaksiniz… Tünelin en ucunda ise, yine Roma döneminden kalan Kaya Mezarlari ve Besikli Magara’yi bulacaksiniz. Tünelin ilk baslangiç yerinden Akdeniz’i seyretmek de cabasi…
Samandag’a gelmisken, Aknehir ilçesindeki St-Simeon Manastiri’ni da görmek lazim. 541-592 yillari arasinda buradaki sekizgen manastirda 36 metrelik bir sütunun üzerinde yasadigi rivayet edilen Aziz Simeon’a adanmis olan bu manastirdan günümüze geri kalanlar, manastirin etrafindan tepelere konumlanmis onlarca rüzgar türbini ile muhtesem bir görsel tezat sunuyor.
Samandag yaz mevsiminde plajlari ile Antakyalilarin çok tercih ettigi bir yöre, tabii kisin oldukça issiz oluyor. Hem otel hem restaurant olan Dervisan Tesislerinde bir degisiklik yapip Akdeniz’den yeni tutulmus baliklardan ve tanesi sadece 10.- TL olan Jumbo karideslerden tatmadan sakin dönmeyin derim.
Samandag’daki çesitli Nusayri Ziyaretevleri’ni de eger açiksa ziyaret edebilirsiniz, yalniz dikkat: distaki kapidan girerken dahi ayakkabilarinizi çikarmaniz lazim inanis geregi ve eger ziyaretevlerinin etrafinda üçer kere dönen arabalar, insanlar görürseniz sasirmayin, bu da bir baska gelenek…
Organik ürün meraklilari için Vakifli Köyü mutlaka gidilmesi gereken bir adres. Yörenin en eski Ermeni köylerinden biri olan bu köyde, halen 150 hane yasiyor. Güzel bir kilisenin ve sakin bir kahvenin merkezi konumda yer aldigi bu köyün halki tarafindan elde yapilan nar eksisi yörenin en lezzetli nar eksisi olarak biliniyor. Ayrica, limon surubu, portakal surubu ve baska bir yerde bulmasi zor olan “halhali” zeytini için de en dogru ve güvenilir adres Vakifli Köyü.
Antakya’dan hediye olarak ne alabilirim diye soruyorsaniz, sehrin merkezindeki Uzun Çarsi sizi çesitli alternatiflerle bekliyor olacaktir: Antakya’nin ünlü ipeklerinin her türü, çesit çesit baharat, nar eksisi, zeytin ve özellikle büyük, iri ama çok çok aci yesil biberler gezginlerin en revaçta olan alisveris seçenekleri…
Antakya’da havalimani var ama tavsiyem Adana’ya uçakla gelip, Antakya’ya karayolu ile gitmeniz yönünde. Zira bu sayede üç çok önemli eseri daha görme firsatiniz olacak:
Adana-Antakya yolunun 107. kilometresindeki Payas’ta bulunan ve renovasyon çalismalari halen devam eden Sokullu Mehmet Pasa Külliyesi bir Mimar Sinan eseri olarak sizi büyüleyecek, avlusundaki yüzlerce yillik zeytin agacinin gölgesinde kisa bir dinlenme size çok iyi gelecektir
Bugün Ceylan ilçesi sinirlari içinde kalan, Yasar Kemal’in eserlerinde bahsi geçen Anavarza ise, henüz daha neredeyse hiçbir kazi yapilmamis olmasina ragmen, azameti ile sizi kendinizden geçirecektir. M.Ö 7. yüzyila dayanan geçmisi ve M.S 7. Yüzyil Ermenilerinden kalan kalesi ile burasi, daha henüz el degmemis bu haliyle bile “Yüzüklerin Efendisi” filminin dekorlarindan biri olabilecek kadar etkileyici. Hele bir de gün batiminda geldiyseniz, muhtesem fotograflar çekeceginizden emin olun.
Gelmisken, kalintilarin hemen yanindaki Dilekaya Köyü’nde bugün 74 yasinda olan Hanim Teyze’yi mutlaka ziyaret edin. Evinin bahçesinden çikan mozaiklerin esliginde, size nasil bu eserlerin bekçisi oldugunu, Yasar Kemal’i evinde nasil agirladigini ve 74 yila sigan birçok muhtesem aniyi seve seve anlatacaktir.
Ünlü arkeologumuz Prof. Halet Çambel tarafindan gün yüzüne çikartilan Kral Asistavandas’in Geç Hitit döneminden kalma yazlik sarayi Karatepe, hem doga içindeki muhtesem konumu, hem de günlük yasami yansitan tek Hitit kalintisi olmasi itibariyle, mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri. Çok basarili bir açik hava müzesi olan bu mekanin girisinde, köylülerin elle yaptiklari tahta araç gereçleri de satin alabileceginiz küçük bir kulübe de mevcut.